Benim gibi evinde, işinde kedileri olan ve yaşamının geçtiği her alanda sokak kedilerinin tanıdığı bir sima olarak yanında kedi maması taşıyan birinin kendine ayrılan bir köşede, bir yolunu bulup kedi konusunda yazacağı belliydi. İnsanoğlunun günlük hayatında yeri olan, yerine göre yaşamını paylaştığı kedinin de, kediye olan sevginin de ardında binlerce yıllık bir öykü var. Diğer evcil hayvanlar gibi, kediler de yaşamın tanığı sanki…
Bugün şehir yaşamımızda, doğalarına çok uygun olmasa da evlerimizde dört duvar arasında beslemeye çalıştığımız kedilerimizin insanoğluyla olan tanışıklığı on binlerce yıl öncesine dayanıyor. Mağara yaşamından bu yana evcilleştirdiği hayvanlarla beraber yaşayan insanın, tarım devrimiyle birlikte yerleşik hayata geçmesinden bu yana kedileri hep olmuş. Bunu kedi seven kralların, kraliçelerin, savaşa kedileriyle giden ünlü komutanların ve soyluların tarihin her dönemine bıraktıkları izlerden anlıyoruz.
Bulabildiğim kadarıyla bilinen ilk ev kedisi izi 9500 yıl öncesinin Kıbrıs’ına ait. Fransız arkeologlar tarafından yapılan bir kazıda belli bir mekâna ait iç içe geçmiş buluntular içinde, deniz kabukları, parlatılmış yarı değerli taşlar, dekoratif eşyalarla birlikte kedi iskeleti de bulunmuş. Kazıyı Paris’teki doğa tarihi müzesi adına yapan arkeolog Jean Denis Vigne’ye göre buluntu, bilinen ilk evcil kedi olduğu yönünde. Çünkü kedi iskeletin gömülüş tarzı, evin sahipleriyle olan güçlü sevgi bağını ve birlikteliği gösteriyormuş.
Eski Mısır kültüründe, kediye olan bağlılık aynı zamanda toplumu birleştirici ve yaşamı düzenleyiciydi. Günlük yaşamda “kedi” olgusu o kadar önemliydi ki, ülke dışına kedi çıkartmak zinhar yasaktı; kaçırılan kedilerin peşi sıra gönderilen gizli servis ajanları kedileri ve suçluları bulup geri getirmek üzere görevlendiriliyorlardı. Yani dikkatinizi çekerim, kedilerin güvenliği ve bakımlarıyla ilgili olarak kurulmuş, bir devlet organizasyonu vardı.
Evcilleştirilmiş hayvanlar genelinde, spesifik olarak da kedilere yapılan kötü davranışlara karşı tarihsel süreç içinde, farklı toplumlarda belli cezaların konulduğu biliniyor olsa da, Eski Mısır’da, MÖ 450 yılında, kedi öldürmenin cezası ölümdü. Çünkü bir kedi ya da kedi başlı bir kadın olarak tasvir edilen tanrıça Bastet’in eski Mısır’ın en önemli tanrıları arasında olması, kediye karşı ilahi bir sevginin gösterilmesi için yeterli bir nedendi. Tanrıça Bastet, kendisi ile sırlarını paylaşan kadınların evlerinin bereketini ve doğurganlıklarını koruyor, onları kem gözlerden, kötü ruhlardan, hastalıklardan uzak tutuyordu.
O yıllarda sık sık yaşanan ev yangınlarında kurtarılacak olan en önemli şey evin kedisiydi. Her ne pahasına olursa olsun, ev sahipleri yükselen ateşlerin içine giriyor ve gerekirse kedilerini kurtarmak için canını tehlikeye atıyorlardı. Kedisini yangından kurtaran ya da bu uğurda ölen kişiler, sonsuza kadar tanrıça Bastet’in himayesinde olacaklarına inandıkları için gönül rahatlığı içinde hareket etmekteydiler.
MÖ 484 – 425 yılları arasında yaşamış tarihçi Herodot, Mısır’a yaptığı seyahat sonrası, tanrıça Bastet’in evi olarak bilinen Bubastis şehrinde, onun onuruna yapılan devasa büyüklükte bir tapınaktan söz ediyor. Herodot’un notlarında çok ilginç noktalar da var. Mesela kedisi ölen evin tüm bireyleri, çok derin bir acı içinde olduklarını, yoğun bir yas yaşadıklarını göstermek için kaşlarını tıraş eder, kökünden keserlermiş. Yas dönemi kaşların tekrar uzayıp da eski haline gelene kadar devam edermiş. Bu döneme ait yapılan arkeolojik kazılarda, ölen kedilerin özel bir tas içinde mumyalanarak tanrıça Bastet’in ruhani varlığı onuruna sahipleri ile aynı yere gömüldüğü de sık sık görülüyor.
MÖ 525 Yılında, Mısır ile Persler arasındaki Pelusium kenti yakınlarındaki savaşta, Pers imparatoru II. Kambises, kenti feth ederken şehir içinde yaşayan tüm hayvanlara, özellikle de Mısır halkının göz bebeği olan kedilere zarar vermemek için askerlerine özel direktifler vermiş. Göğüs göğse yapılacak savaşın şehirde yaşayan kedilere zarar vereceğini, kazara ölebilecek bir kedinin bile kendileri için felaket getireceğini düşünen Mısır halkının da, sırf bu yüzden kendini savunmaktan vazgeçtiğine ve şehri teslim ettiğine inanılıyor.
Kuzey Afrika dillerindeki “quattah” kelimesini önce Mısır diline geçmiş, sonra da İngilizceye “cat” Fransızcaya “chat”, İsveç diline “katt” Almancaya “katze” İtalyancaya “gato” İspanyolcaya da “gato” olarak girmiş. Bizim günlük yaşamda kullandığımız “pisi” kelimesinin de tanrıça Bastet’in adlarından biri olan “Pasht” kelimesinden gelmiş olmalı. Üstelik pisi sözünün benzeri bir ifade İngiliz günlük yaşamında “puss – pussy” olarak kullanılıyor.
Tarihte kedileri ile anılan, kedi sevgileri ve kedilere olan bağlılıklarıyla hatırlanan ünlü isimler var. Bu ünlü isimlere kedi sevgisi ilham vermiş, yaratıcılıklarını etkilemiş, vizyonlarını geliştirmiş ve ilham kaynağı olmuş olmalı. Bu ünlülerden bazıları kedi ile özdeşleşmiş, bazıları kedisi ile birlikte düşünülmüş, bazıları da yaşamları boyunca kediler ile yaşamış. Bunların içinde kediden aldığı pozitif enerji ile müzik listelerini alt üst eden Katy Perry gibi sanatçılar da var, Salvodor Dali gibi sıra dışı ressamlar da. Kedi sevgisi ile sinirlerini yatıştırmaya ve doğru kararlar almaya çalışan siyasetçiler de var, iş adamları da…
Dünya tarihinin en önemli bilim insanlarından birisi kabul edilen İngiliz Sir Isaac Newton, kapısına iki delik açtırmış ve kedisinin çalışırken hem dışarıda kalmamasının hem de sesiyle kendisini rahatsız etmemesinin çaresini aramış. Sonucu onu nasıl etkiledi bilmiyorum ama burada ilginç bir gözlemi de olmuş! Şöyle ki, deliklerden biri bebek kediler için küçük olarak tasarlanmış ama hiçbir yavru kedi o kapıyı kullanmamış; hepsi annelerini takip ederek büyük kapıdan içeri girmişler.
Victor Hugo yaşamın diyalektik bağını kedi ile farenin arasındaki ilişkide aramış. Pablo Picasso resimlerinde bolca kedi çizimlerine yer vermiş, kedileriyle sık sık resim çektirmiş ve sohbetlerinde hep kedileriyle olan bağını anlatmış.
19. ve 20. yüzyılın T.S. Eliot, Patricia Highsmith, Ernest Hemingway gibi çok yazarı kedi sevgisiyle biliniyor olsa da, Mark Twain gibi bu sevgiyi çok üst boyutta yaşayanlar da var. Öylesine ki, Mark Twain birlikte yaşadığı 19 kedisinin her birine bizon, şeytan, günah, ekşi püre, zerdüş, tuzlu sabun, veba gibi sıra dışı ve fantastik isimler vermiş ve yapıtlarında da yerine göre onları farklı özellikleri ile kullanmış. En bilinenleri ise Tom Sawyer ve Buffalo Bill karakterleri.
Ünlü şahsiyetlerin kedilere benzetildiği de olmuş, hatta kedi ile özdeşleştirildiği de. Kedi olarak anılan, kediye benzetilen özellikleriyle hatırlanan bu isimlerle olan kedi bağı bazen övgü, bazen de yergi olarak kullanılmış. Kimi olumsuz bir imgeyle kediye benzetilmiş, kimi de çevikliği ve şirinliği ile kediyle özdeşleştirilmiş. Ben bu konuda isim vermek istemiyorum ama inanın bana, yakın dönem dünya tarihi kediye benzetilen yüzlerle dolu.
Dünyanın her yerinde kedi sevgisini içinde yaşayan ve yaşatan milyonlarca kişi bir kediye dokunmanın hazzını ve ruhunu okşayan özelliklerini içinde yaşatıyor. Yaşamımızın içinde giysiden dekoratif kullanım gereçlerine, hediyelik eşyadan resim gibi, heykel gibi sanat eserlerine kadar kedi temalı çok şey var. Kedi teması dünyanın en çok kullanılan tasarım ögelerinden. Evlerimizde, iş yerlerimizde, apartman bahçelerimizde olduğu gibi marka olarak, iş kolu ya da sosyal sorumluluk projesi ya da tema olarak da hayatımızın farklı alanlarında kediler var! Tabii ki kedi temalı koleksiyonlar dünyanın her yerinde çok popüler ve yaygın olarak yapılıyor. Koleksiyon yapmaya yeni başlamak isteyenler için ben de bu temayı şiddetle öneriyorum. Hem makul fiyatlarla hatta yerine göre bedava olarak toplanabilecek puldan efemeraya, madalyadan anahtarlığa, teneke kutudan, seramik heykelciğe hatta kartpostala kadar içinde kedi olan on binlerce şey var. Her geçen gün de yenileri yaşamımıza giriyor, kolayca ulaşabileceğimiz şekilde karşımıza çıkıyor. Siz yeter ki kedi ve koleksiyon sevgisini içinizde yaşayın, biriktirme zevkinizi kedi teması içinde arayın.
Güzellikleri biriktirmenizi dilerim.