Çocukluğunda kumbara ile anısı olmayan yoktur.
Eminim ki, herkesin, hatta sizin de kumbara ile bir yaşanmışlığınız mutlaka vardır. Kimimiz, bankaların dağıttığı o klasik tiplerdeki nostaljik kumbaraları görünce çocukluğumuza döneriz, kimimiz de, içinden cımbızla para çekmeye çalıştığımız günleri hatırlar, tebessüm ederiz.
Biriktirme güdüsü, insanoğlunun yerleşik hayata geçişinden beri etkin. Avcı – toplayıcı olarak bulduklarıyla beslenen ve günlük yaşayan insandan, tarım yapan, hayvan besleyen ve mülkiyet sahibi olarak belli bir yerdeki toprağa bağlanmış insana olan dönüşümde, biriktirme güdüsü hep var olmuş. Paranın icat olmadığı dönemlerde kimi zaman tohum biriktirilmiş, kimi zaman da belli yiyecekler, takı, silah araç gereçleri, değerli taşlar vs.
Günlük yaşamda kullandığımız her şey gibi, tabii ki, kumbaranın da bir tarihi var ve MÖ 2. yüzyıldaki antik Yunan yaşamına kadar dayanıyor. Hatta en eski buluntulardan biri Aydın'ın Söke ilçesindeki Priene antik kentinden çıkmış. Farklı kültürlerde rastlanan farklı tasarımlar arasında bazı istisnalar olsa da, arkeolojik kazılarda genelde pişmiş topraktan yapılmış kumbara tipleriyle karşılaşılıyor. Bu nedenle yüzlerce yıllık kültür tarihi içinde, yerleşik çok medeniyette, kumbara "ateş kutusu" olarak anılmış.
İlginçtir, kumbaranın bir başka yaygın adı da, tarihsel süreç içinde "domuz kutusu" olmuş. Neden domuz kutusu derseniz, onun da ilginç bir açıklaması var! Binlerce yıl öncesinde, pişmiş topraktan yapılmış seramik ürünlerin çok yaygın kullanıldığını biliyoruz. Pişmiş topraktan yapılmış seramik kullanım eşyalarının, közden çıkarıldığındaki hali geçkin bir portakala benzediği için, tüm Orta Çağ boyunca bu ton, domuz rengi olarak adlandırılmış. Kumbara da bu isimden nasibini almış olmalı…
Gerek ateş, gerekse de domuz kutusu olarak bilinen kumbaralar, bankanın olmadığı, yüzyıllar öncesinde de, insanların birikimleri ve ufak tefek değerli eşyalarının saklanması gerektiğinde, ilk akla gelen korunaklı yer olmuş. İçine para atılacak bir küçük deliği dışında, açılma mekanizması olmayan bu kumbara tiplerinin gerektiğinde boşaltılması için kırılması gerekiyormuş. İşte, o günlerden kalan bu adet, yani toprak kabın kırılarak içindeki paranın alınması işlemi, günümüz İngilizcesindeki "breaking bank" tabiri ile yaşatılıyor. Bizdeki "kesenin ağzını açmak" gibi bir anlam ifade eden bu tabir, hala yaygın olarak kullanılıyor.
Özellikle takı kültürünün yaygınlaşması ve altın, gümüş, yakut, zümrüt gibi doğada az bulunduğu için diğerlerine göre değerli kabul edilen madenlerin kullanılmasıyla sahip olunan zenginliğin korunma yolu da yerine göre kumbara olmuş.
Sanayi devrimiyle birlikte, yerinden – yurdundan olan ve yeni bir yaşam umuduyla büyük yerleşkelere akın eden köylüler için, zor koşullardaki yaşam şartlarına rağmen fırsatların ortaya çıkması, yaratıcılık ve girişimcilik gibi yeni kavramları da ortaya çıkarmış. Tabii ki, şehir yaşamının yalnızlığı içinde büyük hayallerin küçük tasarruflar ile yakalanabileceği inancıyla birikim yapanlar için kumbaralar tekrar gözde olmuş.
Bir ülkenin zenginliğinin direkt olarak gücünü etkileyeceği, zenginliğin de yatırımların artmasıyla ortaya çıkacak mal üretimiyle olacağı bilincinde olan sanayileşme çabasındaki ülkeler, birikimin ne kadar önemli olduğunu fark edince bunun ancak eğitimle gelecek kuşaklara anlatabileceğini düşünmüşler ve işe çocuklardan başlamışlar.
İşte bu yüzden, özellikle çocuklara hitaben tasarruf bilincini yaymak amacıyla, bizim bugün anladığımız anlamda kumbara dağıtılması 1920'li yıllarda bir İngiliz bankasının girişimiyle olmuş. Güvenli bir ortamda saklanan kilitli kumbara kutuları ile su damlalarının bir gün büyük bir göle dönüşebileceği savı, bu yıllarda okullarda sık sık vurgulanmış ve kumbara o günden itibaren belki de dünyanın her yerinde çocuklarla özdeşleşmiş. Bu anlayışın kabul görmesi sonrasında da kumbaralar hep çocuklara yönelik olmuş, genelde oyuncak formlarında yapılmış, ilgi çekici bir obje, dekoratif ve alımlı bir eşya olarak tasarlanmış.
Birinci Dünya Savaşı'nın etkisinin sürdüğü ve başta gıda ürünleri olmak üzere çok şeyin zor bulunduğu yıllarda herhalde tüm kumbaralar açılmıştır diye düşünüyorum. Bırakın biriktirmeyi, herhalde kumbaralara atılacak kuruş bulmak bile çok zordu. Savaşın bitmesiyle de zorluklar bitmemiş. Bu defa da, tüm dünya ekonomilerini derinden sarsan 1929 yılı ekonomik krizi kapıyı çalmış. Kanımca, insanların yaşama ve ayakta kalma mücadelesi birikimin önüne geçmiş olmalı. Yaşanan tüm acılara, tüm zorluklara karşın, gelecek güzel günlere olan beklentiler ve umutlar, insanların içinde var olmaya devam etse de, yoksulluk ve günlük ihtiyaç malzemelerini bulma konusundaki yoksunluklar kumbaraları boş bırakmış olmalı.
Büyük savaşın bitimi ve krizin sona ermesiyle birlikte İngiltere'den başlayan, bankaların kumbara dağıtma sevdası, çok kısa bir zaman içinde tüm dünya ülkelerine yayılmış ve özellikle çocuklara yönelik sevimli kumbara tasarımları dört bir yana dağılmış.
Ülkemizde de kumbaranın ortaya çıkışı bu yıllara denk geliyor. Türk halkı ilk kumbara ile 1928 yılında tanışmış. Kumbara o yılların Türkiye'sinde o kadar çok talep görmüş ve beğenilmiş ki, -sanki- çocuklar ikinci planda kalmış; büyüklerin zevkinin geçmesini beklemiş.
Eğer elinize eski bir gazete ya da dergi geçerse, mutlaka ilanlara da bakın. İlanlar çok şey anlatır; o günün sosyoekonomik şartları hakkında size bilgiler verir. Gazete, dergi gibi süreli yayın biriktiricileri bilirler, 1930'lu yıllarla başlayan bir süreçte, ülkemiz basınında da, "kumbara ilanları" çok sık görüldü. Bankalara gitmek, hesap açtırmak, kuruş kuruş da olsa birikime ve adı yazılı bir hesaba sahip olma düşüncesi o yıllarda çok etkin olarak yaşanmış. Bunun mükafatı ve ateşleyici gücü de tabii ki bankaların dağıttığı kumbara olmuş.
Kumbara tasarımı belki de üzerine en çok düşünülen ve yaratıcılığın yaşatılarak gösterildiği bir alan olmalı. Çünkü bankaların dağıttıklarının yanı sıra, gerek hediyelik, gerekse de dekoratif eşya olarak da kumbara modelleri tasarlanmakta ve üretilmekte. Kumbara tasarımı bugün dünyanın her yerinde yaratıcı beyinlerin bir yerinde duruyor, sık sık gündeme gelip yeni modeller çiziliyor, üretiliyor.
Bugün bankaların geçmişlerini yaşatmak amacıyla kurdukları müzelere çok sık rastlanıyor. Hatta sadece kumbaraların sergilendiği müzeler bile var. Ülkemizde de, dünyada da kumbara koleksiyonu yapmak çok sayıda tutkulu koleksiyonerin hayalini süslüyor. Dünyanın her yerinden toplanan yeni yapılmış kumbara örnekleri, koleksiyonları süslüyor. Tabii ki, ülkelerin tarihinde iz bırakmış kumbaraların yeri farklı. Onlarla da, müzayedelerde, koleksiyonerlerin eşelendiği tezgahlarda, eskici-antikacı raflarında ve internet satıcılarının sayfalarında karşılaşmak olası.
Kumbara biriktirmek, koleksiyoncuları peşinden koşturduğu gibi aynı zamanda nesiller arası kurulan bir bağın simgesi de oluyor. Kumbara dendiğinde artık herkesin aklına gelen klasikleşmiş modeller var. Kimi ev, sandık ya da araba şeklindeki kumbaraları hatırlıyor, kimi de farklı hayvan ve geometrik olarak tasarlanmış özgün tiplerini. Hangi tipi olursa olsun, kumbara çocukluğumuzu hatırlattığı gibi gelecek güzel günlere olan inancı da simgeliyor olmalı...
İnanıyorum ki, çocuklarımızın önüne koyacağımız birkaç kumbara bile onlara koleksiyoncu olma yönünde bir ışık yakabilir, hobi sahibi olmanın ilk adımını attırabilir. Hobisi olan bireylerinin artan sayısı ve gelecek günlere olan güzel beklentilerin her daim sıcak yaşandığı bir Türkiye umuduyla…
Güzellikleri biriktirmenizi dilerim.