Neredeyse tüm dillere girmiş olan "mafya" kelimesine ilham veren İtalya için konunun sosyokültürel boyutunu farklı bir gözlükle değerlendirmek gerekiyormuş. Çünkü İtalya'daki mafya yapılanması, tarihsel geçmişi ve sosyal yapısıyla aşiret tipi ülkü birlikteliği içindeymiş; toplumsal hayatta da çok farklı bir boyuttaymış. Anlaşılan o ki, mafya konusu İtalya'da, büyük ailelerin bir arada gelip oluşturdukları -yerine göre- kurumsallaşmış yapısıyla, ortaklaşa üretip usulünce paylaşılan bir değerler bütünü gibi.
Bu konuda yapılmış araştırmalar, mafya tipi örgütlenmelerin 1282 yılında işgalci Fransızları ülkeden kovma amacıyla Sicilya'da ortaya çıkan yapılanmayı örnek alarak doğduğunu, hatta günümüz Sicilya tipi oluşumların içinde hala ortaçağdan kalan davranış biçimleri olduğunu söylüyor. Sicilya'nın kendine özgü doğası içinde yaşayan mafya üyeleri, kız kaçırma, hayvan çalma, karşı grubun üst düzey üyelerine saygısızlık etme, karşılaşıldığında usulünce selam vermeme ya da incir çekirdeğini doldurmayacak türde entipüften sebeplerle sık sık çatışmanın eşiğine geliyor ve racona ayak uyduramama yüzünden bir gün ölümün kara yüzü ile karşılaşacaklarını bilerek yaşıyorlarmış.
Gerek ülkemizde gerekse de dünyanın dört bir yanında mafyanın siyaset, adalet, ticaret ve finans üstündeki belirleyici rolü bir yana, bu konu aynı zamanda halkın günlük yaşamını da ciddi anlamda etkileyen bir faktör durumunda. Zaten tarihsel arka planı, toplumsal yaşamın oluştuğundan beri bazı erklerin halk ve yönetim üzerinde baskı yoluyla haksız menfaatler sağladığını gösteriyor.
Diyalektik kuraldır, doğa boşluk kabul etmez; boşluklar mutlaka bir şekilde doldurulur. Mafya oluşumlarına da bu gözle bakmak gerekiyor, diye düşünüyorum. Genel anlayış hukukun olmadığı, adaletin hakça dağıtıl(a)madığı, yapısal reformların zamanında uygulanmadığı yerlerde ortaya çıkan kargaşalarda mafya yapılanmaları yeşermiş ve gelişmiş olduğu yönünde. Hoş mafyanın hayat bulması ve boy göstermesi için faaliyet göstereceği ülkenin rejiminin ve ekonomik sisteminin şekli fark etmiyor diyenler de var. Denilen o ki, demokrasilerde de, kapitalist, neo-liberal ya da kapalı ekonomilerde de organize mafya yapısı boy gösterebiliyormuş; en katı diktatörlükler ve askeri yönetimler bile mafyanın verimli arazisine dönüşebiliyormuş.
Holdingleri, büyük kartelleri, ticaret ağlarını yönetmek için köşe bucak aranan ve elinde sihirli değnek olduğu varsayılan "CEO" arayışı, mafya içinde de yaratıcı bilgi donanımlarıyla paylaşımdan aslan payını alabilmek amacıyla ön plana çıkmış durumda. Bizim sahte pasaport misali, geçtiğimiz yıllarda Sicilya adasındaki Messina kentinde düzenlenen bir operasyonda, içlerinde belediye başkanı, noter, meclis üyeleri gibi yerel yönetim ve iş adamlarından oluşan mafya yapılanmasının yıllardır faaliyet gösterdiği ve AB tarım fonunun verdiği milyonlarca Euro'luk desteği tırtıkladığı ortaya çıkmış.
Bir zamanlar vatandaşları ürküten gangster tipli görünümleriyle, asan-kesen, çevreye dehşet saçarak vahşet uygulayan mafya tiplemesi, 20. yüzyılın başlarında dönmeye başlayan sanayi çarkları içinde vahşi kapitalizme kapı kolu olan mevcut yerini postmodern anlayışla yenilikçi makyaj içinde toplumda yer edinmeye çalışan sevimli görünümlü bir yapıya büründürmeye başlamış. Silah, uyuşturucu, terör yoluyla yılgınlık yaratmak ve insan ticareti gibi bilinen işlerin dışında artık yöresel farklılıklar içinde, yaratıcı ticari uğraşlar peşinde olan mafya oluşumları yeşeriyormuş.
İrili ufaklı mafya yapılanmaları, Dünyanın her yerinde, küçük yerleşim yerlerinden başlayan bir silsile içinde piramit tipi yapılanmasıyla gelir getiren konularda pozisyon alıyor. Mafya dendiğinde ilk akla gelen silah, uyuşturucu, fuhuş, kumar gibi para getiren işler olsa da, bunlar dışında mafyanın faaliyet gösterdiği ilginç sektörler de var.
Bunlardan biri halihazırda Hindistan'ın Başkenti Delhi'de "içme suyu" işinde yaşanıyormuş. Yeni Delhi'nin yanı sıra, 76 milyon kişinin temiz suya erişmekte zorlandığı Hindistan'da içme suyu konusu asırlar boyunca hep sorun olmuş. Temiz içme suyunu halka götürmek adına çeşitli yerlerde yasadışı su kuyuları açan bazı mafya fırsatçıları, piyasa fiyatının çok üzerinde su satıyor ve zaman zaman da yerel yönetim temsilcileriyle işbirliği yapıyormuş. Su mafyasına karşı, otoritesi yeterli olmayan devlet gücü, bazı bölgelere her 15 günde bir su tankerleri göndererek mücadele yürütmeye çalışsa da, bu faaliyet yerel halkın ihtiyaçlarını karşılamaya yetmiyormuş. Şehirlerde içme suyu pazarlayan su mafyasının bir başka girişimi de ülkenin Kuzeyinden Bangladeş'e kadar 2.700 km boyunca uzanan Ganj Nehri'nin kutsal kabul edilen suyunu şişeleyerek İnternet üzerinden satmaya çalışmasıymış. Bizim internetten satılan yanmaz kefen misali, Hint mafyası da kutsal Ganj suyunu müritlerinin kapısına kadar götürme hizmetine çoktan başlamış.
Mafyanın ilginç olduğu kadar kanlı süren bir başka piyasa çatışması da İtalya'da faaliyet gösteren ''gladyatör " yapılanması içinde oluyormuş. Turistik yerlerde Roma döneminin zırhlı kıyafetleri içinde dolaşarak turistlerle fotoğraf çektiren ''gladyatör'', kostümlü mafya organizasyonu, ekonomik kriz zamanlarında yandaşlarına akmasa da damlar misali nakit para sağlıyormuş. Yani gladyatör kıyafeti ile dolaşıp fotoğraf başına 10 Euro'ya varan miktarlarda para kazanan adamlardan oluşan mafya meslek birlikteliği, üç-beş kuruşluk gelir toplamanın yanı sıra aynı zamanda gelecek için tabanda alt yapı oluşturuyormuş. Bu konuda çok da şikâyet varmış; çünkü gladyatörler esnafı yıldırıp turistleri korkutuyorlarmış. Devletin başlattığı mücadelede, sokaklardaki kalabalığa karışan satıcı, çöpçü, turist tipindeki polislerin saldırıda bulunanları kıskıvrak yakaladıkları oluyormuş ama gladyatör işi çoktan çığırından çıkmış. Denilen o ki, gladyatörler mafyavari yöntemlerle fotoğraf karelerinde rızık (!) aramaya devam ediyorlarmış.
Fransa Mafyası, ülkenin Beaujolais bölgesindeki üzüm bağlarında bağ bozumu işine girmiş ve Bulgaristan'dan kaçak yollarla getirttiği işçileri, uzun çalışma saatlerinde düşük maaşlar karşılığında zorla çalıştırıyormuş. Yani, Fransa ekonomisinde önemli bir yeri olan üzüm bağlarında çalışan 20 bin işçinin yarısı mafya ile işbirliği içinde olan Bulgar aracı kuruluşlarının gönderdiği Bulgar işçilermiş.
Mafya liderlerinin halk kahramanı gibi kabul edilmesi, "vur de vuralım, öl de ölelim" sloganlarıyla karşılanıp, krallara layık şekilde ağırlanmaları ve medyadan övgü almaları sadece bize özgü değilmiş. Hatta bazı yerlerde halk mafyanın, mafya da bilimin (!) yanındaymış. İş başındaki Hükümetin, salgına karşı ciddi önlem al(a)mamakla ve bilimsel çevrelerin görüşüne başvurmamakla suçlandığı Brezilya'da, yasadışı çeteler geçen senenin ilkbaharında Koronavirüs salgını ile mücadelede ön plana çıkarak halkı sokağa çıkmama yönünde tehdit etmişler. Hükümetin neredeyse salgınla alay etmesi, hatta sokağa çıkma yasağı bile ilan etmemesine rağmen, silahlı grupların gecekondu mahallelerinde yaşayanlara gönderdiği akşam 20.00'den sonra evlerinden çıkmamaları yönündeki tehditkâr mesajlar, salgının çok daha büyük boyutlara ulaşmamasında etkili olmuş.
Meksika'da organize mafya yapılanması içinde yer alan suç örgütleri, salgın sırasında halka yardım malzemeleri dağıtarak sevimli olmaya çalışmış, medyanın da ilgisini çekerek gündemde bolca yer almış. Salgının insanlığa bir katkısı olur mu diye sorulan anlamsız sorunun cevabı Meksika'da; çünkü Dünyanın en organize, en güçlü uyuşturucu gücünü oluşturan Meksika mafyasının saldırıları da salgın hastalık nedeniyle durma noktasına gelmiş. Pandemiden önce suç oranlarında yaşanan rekor artış, yerini sakin bir bekleyişe bırakmış. 2019 yılı Mart ayında gerçekleşen 2585 cinayet vakası ile Meksika'ya yeni bir rekor yaşatan mafya, salgın nedeniyle faaliyetlerini askıya almış; cinayetlerine ara vermiş. Hatta durum bununla da kalmamış, uyuşturucu baronu Joaquin Guzman'ın kızlarından biri, üzerinde babasının fotoğrafının basılı olduğu yardım kutularını kurtarıcı edasıyla halka dağıtmış; babasının en az Devlet Başkanı Andres Manuel Lopez Obrador kadar etkili - itibarlı olduğunu söylemiş; halka "velinimetimiz sizlersiniz" türünden bir mesaj iletmiş.
Papa Francis Santa Martha Konukevi'nde yaptığı ayin konuşmasında "bu zor salgın döneminde yoksullar üzerinden algı yönetimi yapanların, -bizdeki gibi- bazı alanlarda fahiş fiyatlarla ticari kar bekleyenlerin, insanların acizliklerinden medet uman mafya üyelerinin doğru yola dönmeleri için dua edelim" demiş ama sanıyorum kiliseler de kapalı olduğu için duyan olmamış.
Mafya gücü, açık oturumlarda sorulamayan sorularda, açılamayan soruşturmalarda ve onlarca yıldır dile getirildiği halde uzanılamayan karanlık güçlerin nefesinde gizli. Bence yeraltı dünyasının riskli yaşam alanı içinde tutunmaya çalışanlar bir yana, arkasına devlet gücünü alıp vatan-millet- Sakarya haykırışlarıyla riski olmadan dilediği gibi at koşturan aktörlerin, rüşvete bulaşmış bürokratların ve her devrin adamı tipindeki saygın (!) görünümlülerin ellerini yıkamak, kirli oyunlarına son vererek hepsini sahneden indirmek ve gerekeni yapmak gerekiyor.
Temiz ellerin temizlediği temiz bir dünyada, temiz bir gelecek kurabilmek ümidiyle güzellikleri biriktirmenizi dilerim.