Pandora Antik Yunan'da "Tanrıların Armağanı" olarak adlandırılsa da, aslında yoldan çıkmış insan soyundan intikam almak üzere dünyaya gönderilen tılsımın adı. Antik Yunanca'da (Πανδώρα) "Tanrıların Armağanı" anlamına gelen Pandora efsanesine biz "kutu" olarak ekleme yapmışız ama mitolojide geçtiği şekliyle daha çok Pandoranın kavanozu anlamında kullanılıyormuş. İçinden ne çıkacağı belli olmadığı için ve açılmasının kötü sonuçlar yaratacağı temasıyla, merak duygusunu kışkırtarak, insanı hırsına - arzularına mağlup edecek şekilde, açığa çıkmasından korkulanların içine toplandığı bir şey anlamına geliyor.
Pandoranın kutusu üzerine yazılmış birbirinden çok farklı öykü ve içeriği kendine özgü mitolojik efsaneler var.
Zeus, Prometheus ve Epimetheus arasında geçen bu mitolojik öyküde Prometheus ve kardeşi Epimetheus Titan, yani evrensel güç sahibi olarak günlük yaşamdan Tanrılar alemine geçiş hakkı olan varlıklar olarak görülüyorlar. Efsaneye göre, özel kehanet gücüyle doğmuş olan Prometheus, işlediği bütün suçlardan dolayı bir gün Zeus'un Titanlara karşı galip geleceğini, kendisini alt edeceğini bildiği için Zeus'a ve Olimposlulara karşı sık sık sadakatlerini taahhüt edip bu yolla kendisini sağlama almaya çalışırmış. Zeus, Prometheus ve Epimetheus'u sadakatleri için ödüllendirmek amacıyla onlara dünyadaki yaşamı şekillendirecek canlıları yaratma görevini vermiş. Epimetheus, hayvanlar alemini oluşturmuş, hayvanların her birine özel bir beceri, özel bir yaşam şekli ve doğa şartlarında yaşama farklılığıyla kendilerini savunma yeteneklerini vermiş. Prometheus'a da hem acı hem de zevk verecek şekilde dünyada yaşayan ilk kadını yaratma görevi tebliğ edilmiş. Tanrılar tarafından yaratılan ilk kadın "pandora" olmuş ve üzerinde "sakın açmayın" yazan bir kutuyla Zeus tarafından insanların arasına gönderilmiş.
İnsanlara yardım etmek için dünyaya gönderilen Prometheus, insan türünün devamını sağlamak ve doğaya karşı onu korumak amacıyla yanında ilahi bir koruyucu güç olarak ateşi getirmiş. Ateş, ilerlemeyi, refahı, korunaklı yaşamı, güveni, aydınlığı kısaca insanın günlük yaşamının daha iyi olmasını temsil ediyormuş. Doğayı gözlemleyerek doğanın gerçeklerini kendine örnek alan insanoğlu, en büyük silahı olan ateş sayesinde, azimle çalışmasının meyvelerini toplamış, doğaya karşı direnç gösterebilmiş, ısınmış, karnını doyurmuş, bağımsızlık – egemenlik - aşk ve birlikte yaşamak gibi kendini mutlu eden duyguları öğrenerek kendine itaat edilmesini isteyen doğaya karşı direnme gücü gösterebilmiş. Bunu tanrılara büyük bir hakaret olarak gören Jüpiter, insanın emeği ile kazandığı irade göstermesini başkaldırı olarak nitelendirmiş ve insan soyunu cezalandırmak için onu her zaman zayıf, savunmasız, düşün gücü olmayan bir şekle sokmak istemiş. O güne kadar yeryüzünde sefalet çekmeyen, sorun yaşamayan hasta olmayan tamamı erkeklerden oluşan canlılar aşkı bilmeseler de acıya, zorluklara ve tüm felaketlere karşı dirençlilermiş. Ta ki Pandora doğana kadar! Pandora bazı kaynaklarda Zeus ile Hera'nın çocuğu olarak görülse de, bazı kaynaklarda da Hera'nın yalnız başına doğurduğu kız evladı olarak geçiyor. Bu kız çocuğu, silah ve zırhlar üreten demirci ateş tanrısı Hephaestus elinde çamurlu sudan yaratılmış, Athena onu en güzel, parlak ve can alıcı kıyafetlerle süslemiş. Afrodit çok arzulanacak bir dişi haline sokmuş, Hermes de hem utanma hem de aldatma yetisi katarak ona "Pandora" adını vermiş. Tanrıların insan soyuna armağanı olarak gönderilen Pandora, güzelmiş, süslüymüş, bir kere bakanın gözünü kaçıramayacağı kadar çekiciymiş; hatta Tanrılar için bile karşı koyulmaz birisiymiş. İnsan soyundan intikam almak için yeryüzüne gelen Pandora, insanları baştan çıkarmak için gelen bir intikam makinesiymiş; ilk kadınmış yani kadın soyunun başlangıcıymış.
Yunan didaktik şiirinin babası olarak bilinen ve ilk ekonomi tarihçisi olarak da kabul edilen Hesiodos'tan günümüze kadar ulaşmış efsanede, Zeus'un Pandora'ya bir kutu mu yoksa kavanoz mu verdiği, dünyaya gönderilirken Pandoranın elinde ne tuttuğu net olarak belli değilmiş. Ama Yunan edebiyatında kavanoz olarak sözü edilen tılsım, diğer dillere yapılan çevirilerin neredeyse hepsinde "kutu" sözcüğüyle geçmiş!
Pandora, Jüpiter tarafından Prometheus'un erkek kardeşine, pervasızlığıyla ün yapmış çılgın Zeus'un kardeşi Epimetheus'a sonsuza kadar evinde saklaması ve sadece gözleriyle bakması buyruğuyla verilmiş. Pandoranın güzelliğinden etkilenen, şehvetten deliye dönen Epimetheus, kardeşi Zeus'un hiçbir hediyeyi kabul etmeme, dokunmama tavsiyesini unutmuş ve onu karısı olarak alarak hislerine yenik düşmüş. Pandora'nın kutusu açılmış ve kutunun içinden çıkan sefalet bir anda yeryüzüne yayılmış. Hastalıklar dört bir yanı sarmış kitle ölümleri yaşanmış; o güne kadar ölümü tatmamış olan insan soyu ile ölümsüz tanrılar arasında ayrılık ortaya çıkmış.
Bu mitolojik öykünün bir başka versiyonunda Zeus kendinden ateşi çalıp insanlara veren Prometheus'un kardeşi Epimetheus'a balçıktan yapılmış üstün zekâlı, ilahi güzellikteki Pandora'yı dokunulmaması şartıyla yaşam dostu olarak göndermiş. Epimetheus kardeşinin tüm uyarılarına karşı Pandora ile evlenmiş. Zeus'un açılmamak şartıyla evlilik hediyesi olarak verdiği topraktan yapılma çömlek (kavanoz) bir süre sonra merak duygusuna yenilerek açılmış ve kutunun içindeki tüm kötülükler dünyaya yayılmaya başlamış.
Bir başka yorumlanışta da Tanrı Hermes'in, Olimposa giderken sırtındaki sandığı açılmaması şartıyla Pandora ve eşine bıraktığı, Pandora'nın da merak edip kutuyu açmasıyla birlikte haneleri üzerine pişmanlık, kızgınlık, kibir gibi kötü özellikler çöktüğü, yaşadıkları dünyaya da her türden şerlerin yayıldığı anlatılıyor. Bu mitolojik öykülerin yorumlanışlarındaki farklılıklar günümüze kadar artarak gelmiş olsa da hikâyelerin bitiş kısmı neredeyse hepsinde aynı. Açılan kutudan dünyaya yayılan kötülükleri son anda fark eden Epimetheus, umudu kutunun içine hapsederek sandığı kapatabilmiş. Kutunun içinde kalan son şey "umut" olmuş; o zamandan beri insanlar Pandora'nın açığa çıkardığı kötülüklerden kurtulmak için bu son umuda tutunmayı denemişler ve umuda uzanabilmeyi başarmaya çalışmışlar.
Bana göre rejimimiz sürdürülebilir bir istikrarsızlık içinde. Ülkemizde sistemli bir sistemsizlik, planlı bir eğitimsizlik hüküm sürmekte! Eğer benim gibi eski gazete okumak gibi bir alışkanlığınız varsa ya da yakın tarihe meraklıysanız siz de bu görüşüme katılırsınız kanısındayım. Aynı sorunları defalarca benzer şekillerde yaşıyoruz, aynı duvarlara benzer şekillerde çarpıyoruz. Ülkenin kalıcı problemleri bir sonraki güne, aya, yıla hatta yüzyıla devrediliyor, çağ değişse de aynı sorunlara karşı aynı tepkileri vermeye devam ediyoruz. Ekonomik krizler bitmiyor, düşmanlarımız azalmıyor, dört tarafımız düşmanlarla çevrili saçmalığından doğan güvenlik algısı değişmiyor, hukuk işlemiyor, ormanlarımız yok oluyor, eğitim yürümüyor, işsizlik azalmıyor. Meriç Nehri sık sık taşıyor, denizlerimiz kirleniyor, su sorunu büyüyor, beyin göçü durmuyor, fakirlik azalmıyor.
Demokrasisi işleyen ülkelerde "Pandora kutuları" genellikle cesaretle görevini yapan eller tarafından açılıyor ve pisliğe bulaşmış devlet görevlileriyle suçluları cezaevine, duruma göz yuman siyasetçileri de koltuklarından kaldırıp evine gönderiyor. Biz de ise Pandora kutuları çok kere Susurluk kazası misali tesadüfen (!) ya da doluluğunun getirdiği basınçtan dolayı açılıyor, pislikler ortaya çıkıyor, skandallar dillere düşüyor. Devletin İç İşleri Bakanı soruşturma açılmasını istedikten günler sonra hala soruşturma açılmaması sanıyorum bizim kültürümüzde içi pislik dolu Pandora kutularını kapatan kutsal (!) güçlerin varlığını gözler önüne seriyor. Sakın demokrasinin işler olduğu ülkelerde yaşandığı gibi devlet yetkililerinden haklarında ortaya çıkan iddiaların temize çıkıncaya kadar görevlerini bırakmasını istemeyin, kimseyi koltuğundan etmeyin. Hoş Pandoranın kutusu açılmış gibi gözükse de, saçılan yasadışı olayları araştıracak ilgili gözlerin başka yerlere baktığı kesin. Eski hamam, eski tas misali yolsuzluklarla, skandallarla, kirlenmiş ellerin yönetimiyle idare edilen ülkemiz vizyonunda yeni bir şey yoktur. Satılık kalemlerin yılışık gülüşlerindeki "delikanlı" pozları, yerli arabanın heyecanı ve bilimsel olarak ispatlanmasa da bir gün mutlaka bulunacak olan (!) petrolün pozitif ivmesi bizi mutlaka aya seyahate zorlayacaktır, kanısındayım.
Dünyada yolsuzluk koleksiyonu yapan var mıdır bilmiyorum ama her dönemden içine konacak çok değerli skandallarımızı toplayacağımız böyle bir müzeyi açarak bir ilki yaşatabilir, üstünü kapattığımız sayısız pisliği sergileyerek dünya kültürüne hediye edebiliriz, diye düşünüyorum.
Güzellikleri biriktirmenizi dilerim.