İnsanların el ve ayak parmakların en son boğumundan başlayarak tırnakların dibine, yanlarda ise parmakların kenar ortasına kadar uzanan bir alanda 0,2 - 0,5 mm aralıklarla sıralanmış "papil" adı verilen kabartı şeklinde –genelde- birbirine paralel düzenli çizgilerin, kâğıt, cam, cilalı ya da düz yüzeyler üzerinde kalan iz düşümü, parmak izi olarak adlandırılıyor!
19. yüzyılda yapılan çalışmalarda, ana rahminde 6. ayda şekillenen papillerin hayat boyunca özgün şekillerini koruduğu, hiç değişmediği belli olmuş ama parmak izinin herkes için farklılık gösterdiğinin ne zaman farkına varıldığı ve kimlik olarak kullanabileceğinin ne zaman anlaşıldığının tarihi tam olarak bilinmiyormuş. Yapılan arkeolojik çalışmalarda parmak izi ile ilgili çok yerde farklı veriler toplanmış, hatta tarih öncesine ait parmak izi kayıtları bulunmuş. Asurlulardan önceki döneme tarihlenen kil üzerinde kimlik belirleyici şekilde özellikle parmak izleri bırakıldığı fark edilmiş. Babil halkının, kendi haklarını korumak, anlaşmaların yükümlülüklerine sahip çıkmak, sahtecilikten kaçınmak ve taahhütlerinin getirdiği sorumluluklarını taşımak adına yumuşak kil üzerine yazdıkları vesikalara parmak izlerini bastıkları saptanmış.
Antik Çin belgeleri üzerine yapılan araştırmalarda, bir yazının belge olarak kabul edilebilmesi için mutlaka baş parmak izinin basılı olmasının gerektiği görülmüş; yüzlerce yıl öncesinin Çin sosyal yaşamında, parmak izinin imza yerine geçtiği anlaşılmış. Çin kaynaklı yayınlanan bilimsel araştırmalarda, MÖ 221 - 206 yılları arasında hüküm süren Qin Hanedanlığı döneminde, hırsızlık soruşturmaları sırasında delil olarak el izlerinin kullanılmasıyla ilgili görseller olduğu yayınlanmış. İlginçtir, geçmişin Çin kültüründe, bir annenin parmak izinin basılı olduğu bir evrakta yazılanlar bütün aileyi bağlar ve parmak basılan konuda sorumluluğu o aile içinde genele yayarmış. Çin'de parmak izinin özgünlüğe ait hassasiyetinin yüzyıllarca devam ettiğinin kanıtı olsa gerek, Alman suç bilimci Robert Heindel, Tang Sülalesi zamanında da (MS 618-906) parmak izlerinin suçluların tespitinde kullanıldığını fark etmiş.
MS 1. yy'da Romalı avukat Quintilian, babasını öldürdüğü iddiasıyla yargılanan bir kör şahsı müdafaa ederken cinayetin işlendiği alandaki kanlı parmak izlerinin müvekkiline ait olmadığını ispat ederek onu kurtarmış ve izlerin sahibi olan üvey annesini de hapse göndermiş.
Hacı Rashiduddin Fazlollah Hamadani'ye (1247-1318) atfedilen ve 1300'lü yıllarda basılan "Evrensel Tarih" isimli Farsça kitapta, kişilerin parmak izlerinden kimlik tespiti uygulamasına ilişkin çeşitli yorumlar yer almış.
Parmak izi konusunda 1684 yılında Grew, 1685 yılında Hollandalı anatomist Govard Bidloo ve 1686 senesinde de Malpighi tarafından çalışmalar yapılmış ama bunlar "iz" dışında dokunma duyusu ve parmak uçlarındaki derinin yapısı üzerine de olmuş. Grew, Royal Society için hazırladığı raporunda, parmaklar üzerindeki hatlar ile ter delikleri ve papiller arasındaki ilişkiden ilk kez bahsetmiş; bu tarihten sonra da insan anatomisinde baş parmak iziyle parmak izlerinin tüm ayrıntıları literatürde sık sık yer almaya başlamış.
1686 Yılında, Bologna Üniversitesi anatomi profesörü, Marcello Malpighi, parmak ucu görüntülerinin her kişi ve her parmak için farklı olduğu konusunda çalışma yapmış, parmak izlerinin özgünlüğü konusunda kendisinden sonra yapılacak bilimsel araştırmalara da zemin hazırlamış.
Parmak izlerinin kimlik tespitinde güçlü teşhis yöntemi olduğunu söyleyenlerden biri İngiliz gravür sanatçısı, yazar ve botanikçi Tomas Bewick (1753–1828) olmuş. Devrinde son derece yaygın olan sahte kitap basımını ve kendisine ait değerli çizimlerden oluşan eserlerini taklitlerinden korumak için içlerine hem kendi imzasını atmış, hem parmağını hem de tahtaya oyduğu parmak izi mührünü de basarak sahtecilikten korunmaya çalışmış.
Resmiyete dönük parmak izi almak ilk kez Temmuz 1858'de İngiltere denetimindeki Hindistan'ın Jungipoor kentindeki Hooghly Bölgesi Baş Sulh Hakimi, Sir William James Herschel'in yerel sözleşmelere imza eşliğinde parmak bastırmasıyla kullanılmaya başlanmış. Denilen o ki, Herschel'i bu karara iten faktörün Hintli işadamı Rajyadhar Konai'nin kendine güveninin göstergesi olarak imzaladığı kontratlara başparmağını basması etkilemiş. Parmak izinin kimlik tespitinde teşhis amacıyla kullanılması Hindistan Bengal eyaletinde görevli olan İngiliz koloni memurlarından William Herschel tarafından düşünülmüş. O güne kadar yerli halkın yaptığı anlaşmalarda imza yerine "X" işareti yazılıyormuş ve sık sık anlaşmalardan cayıldığı yaşanıyormuş. Bir süre sonra fark edilmiş ki, mürekkebe batırılan parmakları ile kâğıt üzerinde kimlik tespitinde bulunan yerli halk, parmak uçlarından resmiyete dökülen izlerin –sanki- kendilerini tılsım altına aldığını düşünerek büyük ölçüde sözlerine uymaya çalışmışlar. Aslında kişinin kendi el yazısının "grafolojik" bir özellik taşıdığı ve bir başkası tarafından taklidi oldukça zor olduğu belki o yıllarda da biliniyordu ama eğer kişi okuryazar değilse, çizeceği bir-iki basit çizikten kimlik tespitine ulaşılabilmesi -bugün için bile- son derece zor olacağı için ilgili belgeye parmak basılması daha sağlıklı görülmüş olmalı. Hindistan'da yapılan bu uygulama sonrasında, kendi el yazısıyla yazılarak atılan imza yanında basılan parmak izi, hem borçluya ve hem de alacaklıya güvence sağlamış.
Hindistan'da kaldığı 10 sene boyunca bütün belgelere tarafların parmak izini alarak sınıflandıran Herschel, yaptığı çalışmaları 1877 yılında Hindistan Ceza evleri Genel müdürlüğüne bildirip, her bir izin o şahsı tanıma adına özgün bir kimlik göstergesi olduğunu belirtse de, beklediği ilgiyi görememiş; konu uzunca bir süre sürüncemede kalmış.
12 Haziran 1897 tarihinde, Hindistan Genel Valisi Konseyi, sabıka kayıtlarının sınıflandırılması için parmak izlerinin kullanılması gerektiğine dair bir komite raporunu onaylamış ve Kalküta'da kurulan "Antropometrik merkezi" Dünyanın ilk parmak izi bürosu olmuş. Adını bu büronun kurucusu, Edward Richard Henry'den alan "Henry parmak izi sınıflandırması sistemi" günümüze gelinceye dek birçok ülkede kullanılmış, bilgisayar öncesinde kâğıt üzerine alınan parmak izi kartı arşiv dosyaları halinde sınıflandırılmış, kimlik tespitinde kullanıma açılmış.
1903 senesinde Sink – Sink hapishanesinde parmak izinden yapılan teşhis ve tespitler kabul edilmiş; parmak izinden çıkan sonuçlara göre alınan ilk mahkeme kararı 1904 yılında Hindistan'da açıklanmış.
Tokyo Tsukiji Hastanesi doktorlarından Dr Henry Faulds, Japon ırkının parmak izleri üzerinde yaptığı çalışmaları 1908 yılı Ekim Ayında "Nature" isimli bilimsel çalışmaların yayınlandığı dergiye hazırlamış ve parmak izinin herkes için ayrı ve değiştirilemez özelliğini dünyaya ilan etmiş.
William Herschel ve Faulds'un çalışmalarını birleştiren İngiliz antropolog Sir Francis Galton, parmak izlerini bilimsel bir çerçevede incelemiş, bunlarda genetik aktarım olabileceği, anne-baba parmak izlerinin bir şekilde çocuğun parmak izlerinde devam edeceği üzerinde çalışmalar yapmış olsa da bu konuda kesin bir sonuca varılamamış. Parmak izlerinde ırkın, coğrafi koşulların, aile geçmişinin hiçbir şekilde etkisi olmadığı görülmüş ama belli sınıflanmaların da yapılabileceği her dönemde düşünülmüş.
Parmak izinden suçlu belirleme yolu, ilk kez 1899 yılında biyometrik – antropoloji metodu uygulayan Fransız polis memuru -araştırmacı Bertilon'un tekniği ile Osmanlı Polis teşkilatına girmiş ve kullanılmaya başlamış. Sonraki yıllarda Viyana parmak izi dairesinden alınan destek ile yürüyen çalışmalarda alınan binlerce örnek 31 Mart vakasında kaybolmuş. Ülkemizde halen kullanılmakta olan parmak izi sınıflandırma sistemi Macar asıllı Yusuf Cemil Bey tarafından ülkemize getirilmiş, 1910 yılında da İstanbul'da parmak izi dairesi kurulmuş.
Geçtiğimiz yıllarda, Britanyalı arkeologlarla beraber çalışan seramik uzmanları İskoçya'nın kuzeyindeki Orkney Adaları'nda 5 bin yıllık parmak izi keşfetmiş. Düşünebiliyor musunuz, bu parmak izinin sahibi, Neolitik devirde, yani okullarda okuduğumuz şekliyle Cilalı Taş Devrinde yaşayan ve topraktan yaptığı kaplarını ateşte pişirirken parmağını ıslak kile bastıran bir çömlekçiymiş. Parmak izinin keşfi, Neolitik çağa ışık tutan "Orkney" isimli ünlü bir kazı alanında yapılmış ve bu alanda tarih öncesinden kalma büyük bir çanak çömlek koleksiyonu gün ışığına çıkarılmış. Bu izin ayrıntılarını ortaya çıkarmak isteyen arkeologlar, bulunan parmak izinin peşinden giderek farklı çıkarımlarda bulunmak adına özel bir görüntüleme teknolojisini kullanmışlar; ilginç düşünü teknikleriyle neolitik çağdan bugüne kadar gelen parmak izi hakkında tezler üretmeye çalışmışlar. Yıllardır devam eden çalışmalarla, üzerinde parmak izi bulunan seramik kabın farklı ışık kaynaklarında fotoğraflanması ve daha sonra bu fotoğrafların bilgisayar yazılımı aracılığıyla birleştirilerek yapılan analizlerle bu parmak izinin sahibi olan çömlekçinin cinsiyetiyle yaşını ortaya çıkarmaya çalışıyorlarmış. Ne derece netice alınır, bilemiyorum ama parmak izinden kişilik analizi yapmak, çeşitli varsayımlarda bulunmak gerçekten çok ilginç geldi bana!
Başucu kitaplarımdan biri olan ve sık sık dönüp satırlarına başvurduğum "Başkası Adına Konuşmanın Haysiyetsizliği" kitabında sevgili dostum Ömer Faruk, insanları diğerinden ayıran özelliklerden bahsederken " her canlı türü, kendi biricik hikâyesini yaşamak için dünyaya gelir" saptamasını yaparak, parmak izi, ses tonu, gözbebeği, yüz ifadesinin yanı sıra yaşam hikayemizin de ayırıcı bir nitelik olarak doğamızın bir parçası olduğunu söylüyor.
Ardımızda bırakacağımız izlerin, var olmadığımız bir dünyada da olumlu olarak hatırlanması ve insanlığa katkıda bulunması umuduyla, güzellikleri biriktirmenizi dilerim.