Mesleğimiz ve yaşam şeklimiz ne olursa olsun, sanırım günlük yaşamımızın koşuşturması içindeki yediklerimiz arasında sandviçin yeri hepimiz için ilk sıralarda yer almakta. Sandviç, anaokulundan kampüse, kırsaldan kumsala, açık denizlerden uçak yolculuklarına, metropolden varoşa kadar her yerde, her ortamda, her sosyal sınıfın yaşam biçimine uygun olarak eline aldığında mutluluk durduğu, görmekten hoşlandığı, dişlerin zevkle üzerinde gezdiği pratik gıdanın adı...
Günümüzün bu son derece popüler ve kolay hazırlanıp yenen yiyecek şekli olan "sandviçin ilk ortaya çıkış tarihi ve adını nereden aldığı" konusunda yapılan araştırmalarda karşımıza tek kişi çıkıyor, o da İngiliz Kontu, John Montagu Sandwich. John Montagu, aslında 1660 yılında donanma komutanı olan Sir Edward Montagu'nun soyundan geliyor ve yaşadıkları kasabanın adı olan "Sandwich" kontluğunun onurunu 4. kuşak torunu olarak taşıyan biri.
Bu konuda yapılan çalışmaların neredeyse tamamında kağıt oyunlarına son derece düşkün olarak tanımlanan 4. Sandwich Kontu John Montagu'nun, sırf masadan kalkmadan oyuna devam edebilmek adına kendisine hizmet edenlere iki ekmek dilimi arasına sığır eti konarak getirilmesini tarif ettiğinde bu sürecin başladığı yazılıyor. Kont Sandwich belli ki, gelen siparişini masadan - oyundan kalkmadan parmaklarıyla yemeğe başladığında, bugün dünyanın her yerinde global bir lezzet ağına dönüşen sandviç hazırlama şeklinin öncüsü olacağını, o günün şartlarında bir soylu olarak son derece sıradışı - cüretkar talebinin bir gün küresel bir hazır yemek sektörüne dönüşebileceği olasılığını düşünmemişti! Bir konta yakışmayacak şekilde bir elin parmaklarıyla yenen ekmek dilimleri arasındaki sipariş aynı zamanda, bu şekliyle kağıtları da kirletmeyerek oyuna devam etmeye de engel olmadığı için zamanla masadakiler tarafından da istenir olmuş ve Konta getirilenin aynısını istemenin yolu, "sandviç" demekten geçmiş.
1762 Yılında verilen bu siparişte Kont John Montagu Sandwich'in tercihi çok kez fırından yeni çıkmış ekmek üzerine kızarmış biftek ile servis edilen sıcak yaban turpu olmuş ama bu kombinasyon tipinin ünü kısa sürede Kasaba sınırları dışına taşmış ve "sandviç gibi olmak" deyimi hızla ada ülkesi İngiltere sınırlarını dolaşarak herkesi içine çekmiş ve "sandviç" doğmuş. Sandviç kelimesi çok kısa bir süre sonra, yani aynı yüzyıl içinde ilk kez tarihçi Edward Gibbon'un bir makalesinde geçmiş, "ekmek arasında yenen küçük soğuk et parçalarından yazılı olarak ilk kez bahsedilmiş.
İlginçtir, ünlü İngiliz kaşif ve denizci Kaptan James Cook da, Kont John Montagu Sandwich'in yakın arkadaşlarından biriymiş, yaşanan bu yemek yeme değişikliğinin -herhalde- farkındaymış. Çok yerde yazılmış kaynaklara bakarak düşünüldüğünde görünen o ki, özellikle Büyük Okyanus'ta yaptığı deniz yolculukları ve bu seyirlerde yaptığı ada keşifleri ile ünlü olan Kaptan Cook, 18 Ocak 1778 tarihinde keşfettiği Hawaii adalarına çıkan ilk Batılı kişi olarak arkadaşına ve onun en sevdiği yemek şekline atfen "Sandwich Adaları" adını vermiş.
Gastronomi Tarihi konusunda çalışmaları olanlar, Sandwich Kontu'nun ekmek dilimleri arasında ince olarak kıyılmış et parçaları sipariş etmeden önce de sandviçin var olduğunu, çok sayıda insanın muhtemelen bu şekilde beslendiğini ama böyle bir şeyin kayda geçirilmediğini söylüyorlar. Yahudi dünyası da bu yönde görüş bildiriyor ve sandviçin ortaya çıkışından, ona Sandwich Kontu'nun adının verilmesinden neredeyse 2100 yıl önce, ilk kez Yahudi dini lider Hillel the Elder tarafından hazırlatıldığını söylüyorlar; sandviçin gerçek mucidinin kendi tarihlerinde olduğunu yazıyorlar. Bu konuda yazılanlara göre, bilge ve bilgin kişiliğiyle adından yüzyıllarca söz ettiren ünlü Yahudi din Adamı, Hillel the Elder, bugün de ilgili cemaatte "Seder masası" olarak bilinen hazırlık için tapınaklarında kurban ettikleri "Paskalya kuzusu"nu temsil eden etten bir parça yemeleri emrini verirken, Mısır'da o gün yaşanan sıkıntılarını hatırlatmak için acı otlarla ve tatsız-tutsuz-mayasız ekmekle MÖ 1. yy'da birleştirmiş. Böylece bugün de hamursuz olarak bilinen ve Mısır'dan çıkış sırasında yanlarına getirdikleri alelacele pişirilmiş ekmekleri hatırlatan parçalar arasına konan etli acı otlar tarihin bilinen ilk sandviçi olmuş. Yani ayaküstü sunulan bu karışım vasıtasıyla yaşlı haham, hayatın hem iyi hem de kötü şeyler sunduğunu, bunların hepsini kabullenmek gerektiğini, doğanın ve yaşamın tüm şartlarına her an için hazır olmak gerektiğini sandviç şeklinde hazırladıklarıyla anlatmış. Tatsız-tutsuz-mayasız ekmek olumsuz koşulları, kuzu eti bereketi, acı otlar da kurtuluş ve hürriyeti temsil ediyormuş. Belli ki, günlük kullanım içindeki nesnelere simge yüklemekte mahir olan yaşlı Haham, aynı zamanda dönemin ünlü bilim araştırma merkezi Tannaim Hillel Evi okulunun kurucusuymuş; hatta bu yaşlı hahamın sandviç dışında da günümüze dek ulaşan özlü sözleri olmuş! "Kendim için olmazsam, benim için kim olacak", "şimdi değilse ne zaman" gibi özellikle kendini sorgulayan vecizeleri yıllar içinde farklı düşünce akımlarını da etkilemiş.
Sandviç tarihini daha da geri götüren, dünyanın dört bir yanındaki insanların çok daha eski yıllarda da bu şekilde yediğini söyleyen araştırmalar da var. Kendi kendime düşünüyorum da, acaba tarihteki en büyük komutanlardan biri olarak bilinen ve gittiği her yerde oranın insanları ile kaynaşan, onlar gibi giyindiği, onlar gibi beslendiği için çok sevilen, adına İran'da, Anadolu'da, Mısır'da şehirler kurulan Büyük İskender de sandviç yemeği seviyor muydu? Bu iddia -belki de- ilk kez benim tarafımdan dile getiriliyor olsa da, Anadolu'nun tandır ekmeğini Hindistana taşıdığı ve bugün tandoori olarak bilinen şekliyle dünya çapında yenildiğini düşündüğümüzde, fırından yeni çıkmış halinin içine bir şeyler koyup/koydurup sandviç şeklinde yediğini düşünmek boş bir hayal olmayacaktır, kanısındayım. Ne dersiniz, -kimse aksini ispat edemeyeceğine göre- bu savın altını doldurup adını Büyük komutandan alan İskenderun şehrimizde "tandır" ya da "sandviç" etkinliği düzenleyip bir kültürel hareket ortaya çıkarabilir miyiz?
Orta Çağ'da soyluların bazı yiyecek artıkları üzerine koydukları ekmek kabuklarının yemeğin suyunu çekmesi sonrasında dilencilere ve/veya köpeklere dağıtılacak şekilde hazırlanmasının da sandviçlerin ilk prototipleri olduğu söyleyenler var.
Amerika'ya göçen İngiliz seçkinleri, arkalarında bıraktıkları Britanya'yı hatırlattığı için sık sık sandviç yapmışlar, bunu biraz da yerli halkı küçümsemek için devam ettirmişler. Amerikalı yazar olan Eliza Leslie, sandviçi benimseyen ve 1837 yılında yayınlanan kitabında bunu belirten ilk kişi olmuş. Bugün de kolaylıkla hazırlanabilecek bu sandviç tarifi öğle veya akşam öğünleri için yapılmış; birkaç ince kesilmiş ekmeğe tereyağı sürülmesi sonrasında arasına ince kesilmiş birkaç dilim jambon ile hardal konulmasını öğütlüyormuş.
Hamburgere ilham veren "Hot Dog" isimli sandviç ilk olarak 28 Eylül ve 19 Ekim 1893 "Knoxville Daily" Gazetesinde yazılmış, bir okul kampüsünde sosisli sandviç satan yemek arabasına atfen bu terim kullanılmış. "Sosis" kelimesinin kökeni de ilginç, zira 1880'li yıllara kadar uzanan bu dönemde, insanların sosisleri "köpek" olarak adlandırması çok yaygınlaşmış. Çünkü bu yıllarda satılan sosislerde at ve köpek etinin kullanıldığına dair çok yaygın söylenti varmış. Hatta yazılı kaynaklarda köpek etinden sosis yapıldığına dair ilk kaydedilen suçlama 1845 yılında yazılmış; bu sav 1860'da yılında yazılmış bir şiire de dize olmuş. "Hot dog" sosisli sandviç tipi üniversite öğrencileri tarafından çok ilgi görmüş, kampüslerde öğle arasında ekmek içinde sıcak sosis servis eden "köpek arabaları" lakaplı minibüsler bir anda ülke bazında yaygınlaşmış.
1920'li yıllara gelindiğinde Amerika'da bir sandviç patlaması yaşanmış. Bırakın dış mekânda satılanları evlerde bile temel besin kaynağı olarak sandviç hazırlamak ve konuklara servis etmek çok popüler olmuş. Hatta 1718 yılında dünyaya gelmiş olan John Montagu'nun doğum günü olan 13 Kasım tarihi, "Ulusal Sandviç Günü" olarak kutlanmaya başlanmış.
Birinci ve İkinci Dünya savaşının zor günlerinde cephede ve gerisindekiler için de elde olanlarla hazırlanan sandviçler hayat kurtarıcı olmuş. Savaştığı düşmanlarının bile "Çöl Kaplanı" olarak tanımladığı Ömer Fahrettin Paşa'nın, az sayıda askerle, sınırlı erzak gücüyle Medine'yi 72 gün boyunca, yalnızca ekmek arası hurma ve çekirge kavurması yiyerek savunması belki de buna çok iyi bir örnek olacaktır, diye düşünüyorum.
Savaşlarda yapılan ve günümüzde de bu isimle hazırlanan sandviçlerin isimleri de özellikle denizaltı gibi, top mermisi ya da bomba gibi savaşı akla getiren kelimelerden seçilmiş. Yunanca "dönmek" anlamına gelen "topaç" gibi dikine hazırlanmış sandviçlerde çok ince dilimlenmiş et, domates, soğan, beyaz peynir, sarımsak, tuz, biber ve otlar hep birlikte ezilerek macun haline getirilerek kullanılmış, hafif kızarmış kalın bir pide içinde servis edilmiş. O yıllarda sandviçlerin sosları süzme yoğurt, ezilmiş sarımsak, limon suyu, dereotu ve tuzla karıştırılarak yapılıyormuş.
Günümüzden neredeyse 260 yıl önce gerçekleşen ilk sandviç hazırlama şekli, İngiliz Sandviç Derneği tarafından her yıl İngiltere'nin Güneyindeki ünlü deniz limanı Portsmouth yakınlarındaki Orta Çağ binalarıyla dolu küçük bir yerleşim olan "Sandwich" Kasabası halkınca kutlanıyor, bu etkinlik turizme dönük olarak düzenlenen festivallere ekmek arası arası malzeme oluyornuş. Sandviç festivali organizatörleri, Sir Edward Montagu'nun bu unvanı Sandwich isimli yerleşimin o zaman için İngiltere'nin önde gelen deniz limanı olduğu için seçildiğini, bugün olsa -belki- bölgenin ünlü deniz kenti Portsmouth olduğu için sandviç yerine "Portsmouth" yiyor olabiliriz, diye açıklıyorlar.
Sandviç Kutlama Festivaline, Amerika, Kanada, Almanya, İsviçre, Fransa ve Rusya dahil olmak üzere dünyanın dört bir yanından ziyaretçi akını oluyormuş; küresel yemek şeklinin bu kasaba ile anılması gerçekten ilgi çekiyormuş.
4. Sandwich Kontu John Montagu bu basit icadının bugün Dünyanın dört bir yanında milyonlarca insanı istihdam eden ve milyarlarca dolarlık bir endüstri yaratacağını tabii ki hayal bile edemezdi.
İngiliz Sandviç Derneği'ne göre, bu endüstri sadece İngiltere'de 300 binden fazla kişiyi istihdam ediyor ve ticari değeri 6 milyar sterlinin üzerinde bir kaynak oluşturuyormuş. Bir de düşünün küresel boyutunu, yarattığı kaynak ve istihdam gücünü!
Dünyanın her yerinde birbirinden çok farklı sandviçler ağız tadına önem verenleri peşinden koşturuyor. İsrail'in ünlü "Falafel" sandviçi gibi binlerce yıllık tarihi iki ekmek dilimi arasında yaşatanlar da var, İtalya'da dışı gevrek, içi yumuşak ekmekten yapılan jambonlu - peynirli "Michetta"sandviçi gibi yerel lezzette olanlar da. Amerika'nın Philadelphia bölgesinde ızgarada dilimlenmiş kaburga etiyle peynir, kavrulmuş soğan, mantar, dolmalık acı biberle hazırlanan"peynir bifteği", yerini Portekizde dumanla tütsülenmiş farklı sosislerden yapılan biftek parçalı kalori yüklü "Frankensteincı" isimli sandviçe bırakıyor. Vietnamda fırında kavrulmuş salam, ciğer ezmesi, ızgara tavuk, salatalık, havuç turşusu ve acı soya sosla yapılan Bành Mì sandviçi yerini Çinde farklı kuşlardan yapılan lezzetlere terk ediyor. Filipinlerde Orta Doğu ülkelerinde kuru fasulyeli, Uganda'da timsah butlu, sandviçler tadabilirsiniz. Afrika'nın Batı sahillerinde mangolu, sardunyalı sandviçler Endonezya'da pirinç lapası, lahana ve yumurta ile hazırlanıyor; Ruslar üçgen kesimli sandviçlerini krema, sebze ve mayonez süslerken Güney Amerika ülkelerinde kakao tozu, acı kırmızı biber sosu kullanılıyor.
Sandviç konusunda her dilde, her kültürde yazılan kitapların toplamı binler, onbinler düzeyinde olmalı, diye düşünüyorum. Yiyecek-içecek eğitimi verilen okullarda, özel kurslarda ve usta-çırak ilişkisinde sayısız hazırlama tekniğinin izleri yazılı kaynaklara da geçmiş durumda. Sandviç tasarımı aynı zamanda görsel sanatların da üzerine en çok çalışılan, çizim yapılan alanı durumunda. Özellikle hamburgerin yayılması sonrasında sandviç teması sayısız koleksiyonere ilham olmuş ve bu alanda çok sayıda koleksiyon oluşturulmuş durumda.
İçini zevkinize göre dolduracağınız lezzetli sandviçleri ağız tadıyla tatmanız dileğiyle, güzellikleri biriktirmenizi dilerim.