Onu bilenler, sımsıkı zincire vurulup, elleri kelepçelendikten sonra, izleyenlerin gözü önünde içi suyla doldurulmuş cam havuza indirildiği resmiyle hatırlıyor. Yüzyıllar öncesinden beri gelen ve Çin işkencelerinin en temel tipi olan cam küre içine zincirlenmiş insan indirilmesi, bu kez farklı bir amaç için meraklı ve heyecanlı gözler önünde tekrarlanıyordu. Daha önce eşi benzeri olmayan bu deneyde başarısız olmak, kameraların ve izleyenlerin gözleri önünde kesin olarak ölüm demekti. Ama bu genç adam, suyun içinde, 20 - 25 saniye içinde kilitleri çözeceğinden ve zincirlerinden kurtulacağına emindi. O “Houdini” adıyla herkesin akıllarında yer edecek olan sihirbazlar kralıydı, bir başka ifadeyle illüzyon sanatının kralı yani gözbağcılığın efendisiydi.
Eşi benzeri olmayan ve kendisinden sonra da hiç kimsenin başaramayacağı bu sihirli gösteriye cesaret eden kişinin asıl adı Eric Weiss. Ama onu herkes Houdini olarak tanıyor. Adı da hayatındaki diğer gizemli kurmacalar gibi sanki! Hep merak ettiği, anılarını defalarca okuduğu ve yapacaklarının hayalini onun yaşamı üzerinden kurduğu, ünlü Fransız sihirbaz Jean Eugene Robert Houdin adına sadece bir (i) harfi koyarak bulmuş sahne ismini; Harry Houdini olmuş.
Kayıtlara göre, Macaristan'ın başkenti Budapeşte’de 24 Mart 1874 tarihinde doğmuş. Ama annesi zaman zaman doğum tarihi olarak aynı yılın 6 Nisan tarihini işaret etmiş. Annesinden daha iyi bilecek değiliz ama doğumunda bile hala netleşmeyen bilinmeyen yanlar var!
ABD'ye göç etmiş yoksul bir hahamın oğlu
Ailesinin neden Amerika’ya göçtüğü tam olarak bilinmese de, Avrupa’da yeşeren anti-semitist hareketlerin bu kararda etkili olduğu düşünülüyor. Babası Amerika’ya varınca Macar arkadaşlarının da yardımıyla Appleton’da haham olarak çalışmaya başlamış. O yıllardaki Amerika’nın çok kültürlü ve Avrupa’ya göre nispeten liberal fikirlerine -tutucu ve muhafazakâr yetiştirildiği için- adapte olamayan babası yüzünden, önce Milwaukee’ye, sonra da New York’a taşınmışlar. Geçim sıkıntısı yaşayan ailesi hiçbir yerde dikiş tutturamamış, yerleşik bir hayata geçmekte zorlanmış. Bu nedenle hiç okula gidememiş olan Houdini için, yaşıtları gibi çocukluk yaşamak hep hayal olmuş. Yaşamının büyük bir bölümünde karşılaşacağı zorluklar onu çocukluğunda da, gençliğinde de, sonrasında da hiç bırakmamış.
9 yaşında trapezci olmuş ve bir yerlerde boğaz tokluğuna çalışmaya başlamış. 12 yaşındayken evden ayrılmış; geleceğini kurma adına bir adım atmış ama tek başına çalışmayı ve yaşamayı beceremediği için bu hayata 2 yıl dayanabilmiş. O ara New York’a taşınmış olan ailesinin yanına dönmüş.
İp cambazı, trapezci, gözbağcı Houdini
New York’ta kardeşi Theö ile birlikte, köhne meyhanelerde, ucuz konaklama yerlerinin yemek salonlarında, hatta batakhanelerde bile sihirbaz olarak çalışmışlar. Babasının ölümü sonrasında ailesinin geçimini üstlenmiş. Bu yıllarda yavaş yavaş bilinmeye başlayan ismiyle birlikte, küçük müzelerde, nispeten öncekilerden daha iyi orta sınıf yerlerde ip cambazı, trapezci, gözbağcı olarak çalışmış; kendini geliştirmeye çalıştığı sihirbazlık alanında gösterileri düzenlemeye başlamış.
Çocuk denecek yaşta olmasına rağmen, büyük bir mücadeleyle geçen bu çalışma yıllarında, zaman zaman New York’taki ünlü Coney Adası eğlence parkında, önüne koyduğu şapkasına atılan üç-beş kuruşluk bozuk paralar karşılığında gösteriler de yapmış. 1892 yılında 18 yaşında bir genç olarak Chicago’da gerçekleştirilen Columbia Dünya sergisinde, haftada 12 dolar karşılığında günde 20 gösteri hazırlamaya başlamış. Bu zaman zarfında, bir yandan gösteri dünyasıyla ilgili çok şey öğreniyor, sahneyi kullanma konusunda deneyim kazanıyor, bir yandan da kendine meslek olarak seçtiği bu alanda yeteneklerini geliştirme çalışıyormuş. Onu tanıyanların anlattığına göre, gece gündüz demeden yaptığı denemelerinde bilinmeyeni bulmaya, yapılamayanı uygulamaya, kimsenin aklına bile getiremeyeceği şeyleri becermeye kararlıymış.
Kendine özgü fiziği ile etkileyici bakışları Houdini için sahne performansında hep ön planda oldu
19. Yüzyılın sonuna doğru gelindiğinde, boyu normalden kısa ve ayakları çarpık olsa da, mavi gözlü, koyu kıvırcık saçlı bebek yüzlü bu genç adamın tanınma potansiyeli gittikçe artıyormuş. Gözleri izleyenleri etkiliyor, bakışları dikkatleri üzerinde topluyormuş. Zihnen ve bedenen son derece sağlıklı olan vücut yapısını, her gün düzenli yaptığı spor ve egzersiz hareketleriyle pekiştiriyormuş. Boyunun kısa, ayaklarının çarpık olmasının avantajlı olacağına inanıyor, güçlü kasları, çelik gibi iradesi sayesinde zinde bir vücuda sahip olmanın ayrıcalıklarını yaşıyor, bedenini kontrol edebilmenin yollarını arıyormuş.
Evliliği de muamma!
“Bess” ismini taktığı Wilhelminia Beatrice Rahner ile tanışması, evlenmesi ve çok uzun yıllar sürdürdüğü mutlu beraberliğinin ardında da bilinmezlikler varmış. Katı Katolik bir ailenin kızıyla, Musevi bir gencin o günün şartlarında evlenmeleri ve mutlu olarak beraber yaşamaları neredeyse imkânsızmış. Bu yüzden, hep kem gözler üstlerinde, kuşkulu bakışlar peşlerinde olmuş.
Evlilik sonrasında kardeşinin yerini eşi Bess almış. Bu aralar günde 20 gösteri de yapsalar yine parasızlık çekiyorlarmış. Kaynaklarda bu süreç içinde paraları yetmediği için zaman zaman karısı ile birlikte ucuz otellerin koridorlarında yattıkları söyleniyor.
Sıradan sihirbazlık gösterilerinden, bilindik numaralardan sıyrılmaya, özgün ve farklı bir şeyler yapmaya karar verdiği 1895’li yıllarda, sık sık çevredeki polis karakollarına gitmeye, ellerine kelepçe taktırarak hücreye konma isteğinde bulunurmuş. Saatlerce kendi başına hücrede kalıp düşündüğü, hatta unutulup geceyi içeride geçirdi zamanlar olmuş. Ve 1898 – 99 yıllarına gelindiğinde artık hücreden dışarı çıkmak ve ellerindeki kelepçeyi çıkartması için anahtara gereksinimi yokmuş. İnanması zor ama, o artık kilitli olan şeyleri açabiliyor, bağları çözebiliyor, kimsenin gözüne batmadan da kapalı yerlerden kaçabiliyormuş.
Kilitleri açan, bağları çözen, kapalı yerlerden anahtar olmadan çıkabilen Houdini'nin deneyleri hala sırlarını koruyan gizemlerle dolu
Yavaş yavaş Houdini ismi duyulmaya, yaşam standartlarını yükseltecek şekilde geliri de artmaya başlamış. Artık o menajeri olan ve sinemanın olmadığı yıllarda, zamanın gözdesi durumundaki müzikli vodvil tiyatrolarında ufak tefek gösterilerle adından söz ettiren birisiymiş.
Kelepçelerden, zincirlerden, kilitli sandıklardan kurtuldu!
Houdini, eşi benzeri görülmemiş ve kendisinden sonra da bir daha görülemeyecek olan her türlü kilidi açabilme, bağlardan kurtulma yeteneğinin üstadı olarak, karizmatik kişiliğinin de farkındaymış. Kendini tanıtma ve adını duyurma konusunda da özel bir yeteneği olduğunu fark eden Houdini, “agresif satış” ve “cüretkar” pazarlamacılık konusundaki ilk örnekleri de vermeye başlamış. Mucizevî gösterilerinin kendisine getirdiği nimetlerden cömertçe faydalanmaya bir an önce başlama arzusu onu yiyip bitirmeye başlamış.
O günlerin Amerika’sında gelişemeyecekleri, pek fazla bir şey yapamayacakları düşüncesi ile İngiltere’ye gitmişler. Biraz da şansın yardımıyla, gösteri yaptıkları Alhamra Tiyatrosunda, Dünyaca ünlü polis örgütü Scotland Yard’ın ellerine geçirdiği kelepçelerden ve bağlandığı zincirlerinden kurtulması sonrasında ünü Avrupa’nın çok yerine dağılmış. “Harry Handcuff Houdini” turnesi ile dikkatleri üzerine çekmeyi başarması sonrasında da Fransa’dan, Hollanda’dan, Almanya ve Rusya’dan talepler almış.
Ünü artmaya, sayısız yerden gösteri teklifleri almaya başladı
Her gittiği yerde polis birimlerine neredeyse meydan okurcasına kendisini kelepçelemelerini istiyor, kilitli bir odaya kapatmalarını talep ediyormuş. Polis teşkilatlarını bunu kendilerine yapılmış bir alaycı hareket olarak gördükleri için yapabileceklerinin en iyisini yapıyor, kilitleri çözüp bağlardan kurtulamaması adına her şeyi deniyorlarmış. Ama sonuç her zaman Houdini lehine oluyor, izleyenler gözlerine inanamıyormuş. İllüzyonist olarak kulaktan kulağa ulaşan ünü, neredeyse kendisinden önde gidiyormuş. Houdini artık bahtsız kaderini değiştirmiş ve sihirbazlık alanına adını altın harflerle kazımış biri olarak, -sanki- yaşamın kilidini çözmeye doğru yürüyormuş. Teklifler, turneler, gazete-dergi haberleri, kalabalıklar ve yaşamının her anındaki meraklı gözler…
Houdini hakkında söylenecek çok şey var. Cömert olması, ünlü olduğu yıllarda hayır kurumları için bedava gösteriler düzenlemesi, gizemli kişiliği, yaşlı-kimsesiz sihirbazlara maddi yardımda bulunması, kendini sahtekâr medyumların hilelerini ortaya çıkarmak için adaması ve bir ara Amerikan sihirbazlar topluluğunun başkanlığını yapıp profesyonel sihirbazlığın standartlarını yükseltmeye çalışması! Hakkında yazılan o kadar farklı şeyler var ki; bunlar benim sizler için derlediğim birkaçı…
Houdini’yi denemek ölüm getirdi!
Houdini’nin her türlü kilidi açabilme özelliğini bugüne kadar başarabilen, onun yaptıklarını becerebilen olmamış. Ama her biri başarısızlıkla sonuçlansa da tabii ki deneyenler olmuş. Hatta biri daha çok yeni, 16 Haziran’da pazar günü, sahnede “Mandrake” adını kullanan ünlü Hintli sihirbaz, Chanchal Lahiri, kendini 6 zincirle bağlatıp cam kutu ile bırakıldığı nehirden bir daha çıkamamış; ailesi ve yakınlarının gözleri önünde kaybolmuş.
Dünyanın her yerinde sihirbazlık eşyaları koleksiyonerler tarafından toplanıyor. Bu konuda müzelere bölüm ekleniyor, tematik özel müzeler açılıyor, orijinal parçaların benzerleri yapılıyor hatta replikaları bile meraklıları için üretiliyor.
Belki bir başka yazımda sizlere topraklarımızda yetişen büyük değerimizi, Zati Sungur’u anlatırım. Onun yaşamı ve başarıları üzerinden de yeni nesillere söyleyecek şeyler olduğunu düşünüyorum.
Sihirbazların da koleksiyoner ve arşivci olduklarını düşünüyorum. Ülkemizdeki sihirbazlık çalışmalarıyla, hobiyi, koleksiyonculuğu birleştirdiğimde ilk aklıma gelen kişi, geçtiğimiz yıllarda yitirdiğimiz Metin And. Araştırmacı yazar olarak çok farklı alanlarda topladıklarıyla, yazdıklarıyla bilimsel araştırmalara kaynak oluşturacak çalışmalar yapan Metin And da tam bir illüzyon sevdalısı, sihirbazlık eşyaları koleksiyoneriydi.
Houdini’den önce de sonra da illüzyon sanatı hep hayatın içinde oldu, gizleriyle, gizemleriyle insanoğlunu hep etkiledi.
Güzellikleri biriktirmenizi dilerim!..