Ben aslında gazeteci veya köşe yazarı değilim; otomotiv şirketi yöneticisiyim.
Ancak, 1960’lı yıllardan beri gazete ve dergilere otomobil yazarım. 2005 yılında Bir markanın pazarlama şirketi CEO’luğundan sonra İsmet Berkan’ın daveti ile Radikal’de “köşe” yazmaya başladım. 6 yıl sonra yönetim değişti, ayrıldım.
Eski bir adam olduğum için aslında yine de bir “kâğıda basılan gazetede” yazmak isterdim. Ekrandan köşe yazısı okuması iyi olur mu hâlâ bilemiyorum.
Benim zamanımda köşe yazılarına “fıkra” denirdi. Fıkra müellifleri (köşe yazarları) bahsettikleri olay veya kişileri tenkit (kritik) ederler ve doğru bildiklerini veya düşündüklerini yazarlardı. Böylesi doğrudur. Çünkü karar ve eylemlerini kritik görmeden yaşayanlar en büyük zararı kendilerine verirler; hatasız kul yoktur; hata yapıyorken “haberleri” olmaz…
Diğer bir deyim ile benim zamanımda -özellikle siyasetçiler için geçerli- “aman ne iyi yaptı!” şeklinde pek yazı da yazılmazdı. Kısaca “tarafsız” durulur vatandaş doğruyu – yazarın bilgisi ve becerisi kadar- öğrenirdi. Aslında siyaseten “taraf” olan gazeteler de vardı. Mesela ULUS gazetesi devletçileri (CHP) , ZAFER gazetesi sağcıları (DP) tutardı. Ancak büyük gazetelerin çoğunluğu tarafsız sayılabilirdi.
Ben de bu eski kurala uyarak yazı yazmaya gayret edeceğim. Yani tarafsız… “Feşmekan marka; bir otomobil yapmış sorma gitsin!!” veya “Sanayi Bakanı inanılmaz iyi bir karar ile…” şeklinde yazı yazmayacağım. Kimisi mecburiyetten böyle yazan epeyce kimse zaten var;
Bu düşünceler ile sevgili Doğan Akın’ın T24 sitesinde yazmaya başlıyorum.
Tabi olarak YERLİ OTOMOBİL ile başlayacağım… Daha önemli bir gündem yok…
Önce şunu belirteyim: Bazı tanıdıklar “bize yerli otomobil gerekmez, zaten ülkede yapılıyor!” şeklinde ahkâm kesiyorlar; rahmetli dostum Uğur Mumcu “bilgi olmadan fikir yürütmek” derdi. Çok doğru;
Türkiye kendine ait en az 3-4 farklı segmentte birkaç “küresel markalı” otomobil üretemezse, sanayileşmiş ilk 10 ülke içine girmeyi unutabilir.
Hatta ilk 20 ilk 30 arasına dahi giremez. Otomobil başka endüstriyel ürüne benzemez, şahsiyeti vardır; insana soğuk su veya temiz çamaşır vermez; hürriyet verir.
Milletimizin unutmadığı at/avrat/pusat üçlemesindeki -mazide kalan - AT’tır o.
Otomobil, dayanıklı tüketim malı da denilen ürünler gibi sadece fabrika, parça vs. ile yapılmaz, bilgi ve tecrübe ile ama asıl sevgi ile yapılır, metal’e ruh katılır…
Global olmuş markaları yönetenler, “otomobilin milliyeti yoktur” derler, büyük bir yalandır; “milli otomobil” üretemeyen pazarlara, rahatsızlık vermeden girmek için atılan büyük bir palavra… FIAT’ı, Renault’yu Avrupa pazarında “global marka!” diye tanımlamak ne kadar gerçekçidir acaba! Herkes bilir; bunlar “kemiklerine kadar” İtalyan ve Fransız’dırlar.
Amerikan başkanları yıllardır Cadillac kullanırlar, bu araca başkanın uçağına dendiği gibi “Cadillac One (Bir) denir. Obama’nın Cadillac’ına “Beast” (büyük vahşi hayvan!) derlerdi. Bizde de Atatürk’ten itibaren Cadillac, Lincoln ve Ford kullanılırdı; “Avrupalılık” ve “Avrupa Birliği ile beraber hayatımıza Mercedes girdi. Alman Cumhurbaşkanı da Mercedes kullanır. Ancak Merkel, tarafsızlık ilkesi için olsa gerek Audi ve BMW de kullanıyor. Fransız cumhurbaşkanları Citroen ve Renault, İngiliz Kraliyet Ailesi Bentley ve Rolls Royce, Başbakanı Jaguar kullanır. İtalyan devlet erkanı Lancia Thesis ve Masaratti Quatroporte kullanırlar. Çin’de artık ülkenin en pahallı otomobili Hongqi Limousine kullanılıyor; Japon İmparatoru kendisi için yapılan Toyota Century Royal’e biniyor. Putin Rus malı olsun diye, Aurus marka Senate tipi araç kullanıyor.
“Dünyayı iyilik kurtaracak” diyen Uruguay Başkanı Pepe’nin (José Alberto Mujica Cordano) açık mavi eski model bir VW Beetle kullandığını da ilave edelim!!.
Görüldüğü gibi üretim açısından “global otomobil” bir büyük yalandır. Burada önemli olan milli bir otomobilin “globalleşebilir” olmasıdır.
Konu sadece satıştan elde edilen gelir değil. Otomobil yapmak yaratıcılık ister; işte bu vasfı ile sadece kendi üretimini değil, başka endüstri dallarında yatırım yapan ülke endüstricisine “yahu biz de yapabiliyormuşuz!” dedirterek büyük bir moral ve arzu verir.
Tüm endüstri dallarımızın bu “arzu”ya çok ihtiyacı var.
Önümüzdeki yazılarda size 1960’larda bizimkine benzer bir ekonomik görünüşe (1962- GSMH/kişi; İspanya 490 $ - Türkiye 360 $) sahip olan İspanya’nın bir tek “SEAT” ( hem de FIAT taklidi) otomobil sayesinde 30.000 dolara (bizde 10.000 $) nasıl çıktığını yazacağım.
Ülke kalkınması sadece üretim ile olur. Altyapı; yani yollar, binalar, enerji vs. üretimi kolaylaştırır ve ürünün kullanılmasını sağlar. Ancak sonucunda üretilen bir ürün yoksa bu altyapı harcamalarınız da boşa gitmiş veya daha doğrusu bir “yabancı” sermayenin ekmeğine yağ sürmüş demektir.
Otomobil, büyük kitlelere satılabilen en girift “endüstriyel üründür.” Batı dünyası dediğimiz “gelişmiş” ülkeleri diğerlerinden ayırın otomobildir. Çünkü otomobilin kullanılabilmesi için zaten yol da gerekir bina da.
Öte yandan otomobili üretmek için dünyada aklınıza gelen, tekstilden demir-çeliğe, plastikten kauçuğa ve tabii petrol’e kadar tüm endüstrilerde gelişmiş bir know-how sahibi olmanız gerekir.
Bu parametrelerin en üstünde ise “pazar” vardır. ABD 330 milyon “alıcının” yaşadığı bir dev pazar. Hangi Amerikalı ne üretirse bir alıcısı var. Ancak bundan gelişme için “kalabalık nüfus” gerektiği anlaşılmasın. Bahsi geçen o nüfus başına düşen gelir yüksekliği. Buna kısaca “alım gücü” ve “pazar” deniliyor.
Sahiplik açısından “gelişmişlik” 1000 kişiye düşen otomobil olarak hesaplanır.
Biz dünyanın en büyük 19’uncu nüfusuna sahibiz, dünyanın 14’üncü büyük “araç” üreticisiyiz; milli parkımızda 22 milyon araç var; (bunlardan 12 milyonu binek araç.) 1000 kişi’ye 146; 7 kişi’ye 1 adet otomobil düşüyor.
Yunanistan’da 5 milyon, Bulgaristan’da 3 milyon otomobil var; ancak nüfus ile kıyaslanınca 1000 Yunan’a 463, 1000 Bulgar’a da 428 (2 kişiye 1 otomobil) düşüyor. Biz otomobil başına kişi sayısı olarak Avrupa’nın sonuncusu, dünyanın da 66’ıncı ülkesiyiz. Bizim otomobile tıkış tıkış 7 kişi binerken, Bulgar veya Yunan otomobilinde sadece 2 kişi rahat rahat geziyor.
Vatandaşımız, bırakın Avrupa’yı, ABD’yi; “Bir Bulgar kadar medeniyetten faydalansın!” derseniz bugün, mevcuda ilaveten 25 milyon otomobil gerek!
“Milli otomobil gerekmez!” diyen zat-ı muhterem, şimdi anladınız mı sayın Cumhurbaşkanı niye 6 yıldır otomobil yapacak ‘Babayiğit’ arıyor!
Önümüzdeki yazılarda daha çok “yerli otomobil” olacak…
Lütfen yazın, sorun ilişki kuralım...
Not: Yazıdaki rakamlar (+/- yüzde 2) yuvarlatılmıştır.