Evasive Driving (E.D.), bir "otomobil kullanma" tekniğidir. Lügatçe "kaçınma"; mana olarak "önleyici otomobil sürüşü" demek. "Kaza önleyici" de denilebilir. Hatta İngilizce bazen "defensive driving" de diyorlar.
Bizde de son 10 - 15 yıldır, "ileri sürüş teknikleri" adı ile birtakım benzer kurslar veriliyor.
Bunlar gibi bir şey değil.
"İleri sürüş" daha çok otomobil kullanılırken fiziki olarak yapılması gerekenleri öğretir. Yani "Buzda frene basma", "Viraja yavaş gir, hızlı çık" gibi.
Daha çok Ralli sporu yapanlar ve meraklılar bu tip dersler alır, kurslar görürler. Pist yarışçılığı için ise daha farklı "sürüş teknikleri" vardır.
Çünkü normal hayatta ve Ralli sürüşünde yol ve siz varsınız. Yarış ediyorsanız, kendiniz ile yarış ediyorsunuz; yani "ileri sürüş" otomobili yoldan çıkartmadan, nereye ve nasıl gidiyorsanız daha çabuk, (kısmen de) sağlıklı gitme sanatı. Ama yolda trafik de varsa, işte o zaman hem "ileri" hem de "kaza önleyici" denilebilir.
Kısmen diyorum çünkü gündelik hayatta "sağlıklı gitme" öncelikli ama "ileri sürüş teknikleri" kursunun öğrettiği bu değil. En azından öncelik "iyi" otomobil kullanmada. Bence "iyi" otomobil kullanma diye bir şey yok; kötü kullanmak, veya "otomobil kullanmak" var.
Pistte ise trafikteki gibi, yanınızda önünüzde arkanızda sizinle aynı şeyleri yapmaya çalışan "diğer" sürücüler var. Onları geçmek için hem iyi hem sağlıklı hem de daha hızlı gitmek durumundasınız. Trafikte ise kimseyi geçmek durumunda değilsiniz hatta öyle bir gayrette bulunmamalısınız.
Evasive driving tekniğinin tek önceliği ise "gitmek istediğiniz yere "zarar görmeden" gitmeniz. Mesela ileri sürüşte "Buzda frene basma" denilirken; E.D.'de "Buzda otomobil kullanma!" denir. Riskler minimize, hatta yok edilir.
Dünyada son 30 - 40 yıldır bu teknikler "icat edildi". Bu konuda çalışmış ve çalışmakta olan insanlardan biri de benim. Yurt içi ve dışında epeyce kurs verdim. Bu meslekte gelişmeler yaptım.
Tekniğin aslında basit sayılabilecek ana kuralları var. En önemli prensip, "önceden farkındalık!" Yani tehlike daha oluşmadan oluşabileceği şartları "bilip" önlemek; "evase" etmek.
ABD ordusu, Vietnam'da askerlerine kurslar vererek epeyce Vietkong baskını önledi. Onların kullandığı trafik ışıkları ile sembolize edilen bir teknik. "Askersiniz, Vietnam'da elinizde tüfeğiniz, tropikte yürüyorsunuz, sıcak bir güneş, çiçekler, çok renkli bir tabiat, kuş sesleri, keyfiniz yerinde. Buna 'yeşil durum' deniyor. Tam bu esnada birden, tropik ormanın içinden alışılmamış küçücük bir metal pırıltısı görüyorsunuz. Bir Vietkong tüfeğinin namlusu olabilir! Kendinizi derhal sipere alıyorsunuz. Tüfeğin emniyeti açık, tüm duyularınız alarmda. "Sarı durumdasınız" ve tahmin doğru çıkıyor. Vietkong görünüyor; kafanızda alarmlar çalıyor artık "kırmızı durum". Kalbiniz hızlanıyor, adrenalin fazlalaşıyor, ancak üstünlük sizde, zamanında fark ettiniz. Vietkong zarar veremeden sizin tarafınızdan 'etkisiz' hale getiriliyor. Hücumu 'evase' ettiniz.." Bu "farkındalığı oluşturma" yolları ve antremanları var. Kolay bir iş değil; trafiğe uyarlama için bir haftaya kadar sürebilen uygulamalar yapılıyor.
Bu "trafik ışıkları sistemini" karayolu tehlikelerine karşı nasıl önlem alınır tarzında geliştirmiştim. İlerideki yazılarımın birinde sizlere daha detaylı anlatırım.
Bu konudan size sadece otomobil yazdığım için bahsetmedim.
Ivesive Driving (I.D.) benzeri sistemler "tehlikeleri savuşturma, önlem alma" işlerinde Batı dünyasında hemen her dalda kullanılır.
Bizde de eskiden kullanılırdı. Mesela 60 yıl önce kurulmuş olan "Devlet Planlama Teşkilatı" herhangi bir Batı devleti teşkilatı kadar ülkenin sosyal ve iktisadi konularında önlem alır; zararları önler, zahmetlerin işe yarar konularda edilmesini sağlardı.
Nitekim, 1999 Depremi'nin ardından DPT'nin hazırladığı ve 2001-2005 yıllarını kapsayan "Sekizinci 5 Yıllık Kalkınma Planı" ve ardından 2006-2010 yıllarını kapsayan "Dokuzuncu 5 Yıllık Kalkınma Planı" deprem tehlikesine özel yer ayırdı.
Sekizinci 5 Yıllık Kalkınma Planı'nda 7. Bölüm Doğal Afetler başlığı taşıyor. Bu çerçevede DPT henüz 2001 yılında hükümetleri imar affına karşına uyarıyor. İlgili bölümde açıkça "Zaman zaman çıkarılan imar affı yasaları, çarpık yapılaşmaya ve afete dayanıklı olmayan yerleşimlere yol açmaktadır" deniyordu.
Öte yandan Kadim Dostum Prof. Naci Görür hem Elazığ'da hem de günümüzde 11 ilde yaşanan elim deprem faciasından yıllar önce kamuya raporlar sunmuş ve "Deprem geliyor!" demişti. Nerede ise depremi tüm teknik detayları ile "böyle, böyle" olacak demiş; hükümeti ve illeri önlem almaya çağırmıştı.
AKP yönetimi yeterli bilgiye sahip olmadığı ve bilimin ne işe yaradığı hakkında pek değerlendirme yapamadıkları için "Bürokratik vesayet!" ve "Allah korur!" diyerek DPT'yi kapatıp Kalkınma Bakanlığı kurdu. Yani eskiden devlette olan planlama siyasetin eline geçti. Beklendiği gibi, bu arkadaşlarda herhangi bilgi bulunmadığı için devlet yönetimindeki her konu gibi, 2017'de Cumhurbaşkanlığına bağladılar; kurtuldular.
Bir de unutulmaması gereken; her türlü afet için bilgisi, tecrübesi ve edevatı olan Türk ordusunu sadece harpte veya Başkumandan Erdoğan'ın uygun gördüğü hallerde kullanılmasını sağladılar. Bir de (nedense?) Gülhane Askeri Tıp Akademisini kapattılar, Harbiyeyi üniversite yaptılar.
Bin yıllık Türk ordusu dünyada kendi sağlık mekanizması ve okulu bulunmayan yegane ordu oldu. Bu arada tabii afetlere müdahale kabiliyetini de tamamen kaybetti.
Yeri gelmişken bir ikazda bulunayım: Ben bu köşede "iktidar, AKP, yönetim," derken Sayın Cumhurbaşkanını kast etmiyorum. Benim Cumhurbaşkanım, koltuğunda oturduğu ATATÜRK için yakışıksız sözler etmez. Benim kastım AKP Genel Başkanı ve Hükümet başkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan'dır. Yani Asla T.C. Cumhurbaşkanı için kaşımı bile kaldıramam. Türklerin bin yıllık töresidir bu. Bu bakımdan sayın RTÜK yöneticilerinin ve savcıların dikkatini peşinen çekmek isterim.
Deprem konusunda daha da dramatik olan; İçişleri Bakanı Sayın Süleyman Soylu'nun, 6 Şubat'tan birkaç ay önce "Depremde kullanılacak mutfak teslim" töreninde yaptığı son derece inandırıcı konuşmada ben bile derin bir oh çekmiştim. Süleyman bey, "Yıl sonuna kadar (2022 kast ediyor) 85 ilin tüm deprem çalışmaları bitmiş olacak. Valiler, üniversiteler konu ile ilgili kişi ve kuruluşlar beraber çalıştı. HER TÜRLÜ OLASILIĞI dikkate aldığımız bir planımız var" demişti. Depremden sonra bu sözlerin "Doğru olmadığı" anlaşıldı. Daha sonra iktidar sadece (nedense) Adıyaman'da "birkaç gün geç kaldık!" demek durumunda kaldı. Sebep de enteresan "hava şartları, yol şartları!"
Soylu'nun planı, depremin yaza denk geleceğini ve depremlerde yollara bir şey olmadığını içeriyordu herhalde…
Bugün, İktidar bol bulamaç rakamlar ile neler yaptığını anlatıyor. Hatta çocuk kandırır gibi "kentsel dönüşüm yapacaktık, muhalefet engelledi!" gibi absürt iddialarda bulunuyor.
Kardeşim; hani senin hukuk sistemin "taş gibi" idi?
Kentsel dönüşüm adı altında her ne yapacaktıysan, seni mahkeme durdurmadı mı? Hukuk, muhalefetin elinde de biz mi farkında değiliz?
Madem engelliyorlar; ya bir daha engellerse hiçbir şey yapamayacaksın o zaman?
Yok; ben ona rağmen yaparım diyorsan, 20 senedir niye yapmadın? Belki bir kişi az ölmez miydi?
Netice de suçu Allah'a ve muhalefete yüklediler….
Karadenizliler kurbanın ölmeğe yakın hareketleri için "ayag atii" derler.
Geçmiş olsun; siz de yediniz Vietkong kurşununu, ayag atisiniz...