Sevgili okurlar,
Çok iyi yıllar dilerim.
Selahattin'i hatırlarsınız. Birkaç defa bahsetmiştim. Eskiden benim yanımda şoförlük yapıp şimdilerde oto tamirciliği yapan bir adam. İlkokul mezunu (Galiba dışarıdan; ehliyet almak için.) Çok parlak bir zekaya sahip olmayan, 50'li yaşlarında iyi niyetli biri. Arada bir beni ziyaret eder, fikirlerinin (!) benim tarafından dinleniyor olması onu mutlu eder. Ben de insanlara mutluluk vermeye çalışan biriyim.
Müslümanlığı pek bilmez ama çok inanç sahibidir. AKP'li yöneticileri, "alnı secde görenler" olarak çok sever.
Dün geldiği vakit TV seyrediyordum. İçişleri Bakanı, İBB Başkanı İmamoğlu'nun Belediye'ye terörist doldurduğunu söylüyordu ya da belki ben öyle anlıyordum. Bir gün önce de Başkan İmamoğlu İçişleri Bakanlığının (eğer terörist iseler) bu kişilerin devletin bilgisi dahilinde işe girdiğini söylüyordu, ya da ben öyle anlıyordum. Başkan "gereğini niye yapmıyorsunuz" diye sorarken, Bakan konuyu "gereği için" Savcılığa taşıyor. Bu mücadelenin görünür sebebi belli.
Zaten bizim Selo da bunları sormaya gelmiş. Bir de zannederim AKP propogandası yapacak.
"İskender Bey, bak Reis nasıl maaşları yükseltiverdi. Birde adamı taktir etmiyorsun!" dedi. Arkasından "Ne olucak şimdi abi?"
Selo'ya anlatabilmek için önce benim anlamam gerek!
Potansiyel bir Cumhurbaşkanı adayı olan ve seçimde bu günkü Sayın Cumhurbaşkanı'ndan daha çok oy alacağı (yapılan anketler ile) tahmin edilen İmamoğlu'nun önünü kesmek.
Bu çok anlaşılır bir şey. Bizimki gibi demokrasilerde "kurallara uymak kaydı ile" her türlü "aksiyon" alınabiliyor. Hatırlayın; FETÖ terör örgütü ile "irtibat ve iltisak". (Gökhan Toygar'ı kızdırmayayım; Türkçesini yazayım! BAĞLANTILI ve BİTİŞME, BİRLEŞME, KAVUŞMA durumunda olan.) Gündelik Türkçe ile "bağlantılı veya birleşme niyetinde olan "FETÖ'cüleri" tespit için Bank Asya'da hesabı olması önemli bir "hukuki!" kriter olmuştu, ya da ben öyle anlamıştım.
Oysa Bank Asya 1966 ‘da kurulmuş, Ziraat Bankası, Vakıfbank vs. gibi bir devlet bankası idi. Sonra her nasıl oldu ise, FETÖ'nün eline geçmiş; 2000'li yıllarda (AKP iktidarında) yüzbinlerce mudi hesap açmış, şube sayısı 400 civarına çıkmış, 2014'e kadar da yurt dışından dahil, onlarca ödül kazanmış bir banka.
Sonra her ne oluyorsa; "irtibat ve iltisaklı" olarak 17-25 aralık olayı oluyor,. Devlette işler karışıyor. Sonunda 2015 Kasım'da AKP yüzde 49 oy ile iktidarını devam ettiriyor, ve 7 ay sonra 15 Temmuz 2016'da "darbe" oluyor.
Hayatımızdan 200 küsür vatandaş eksiliyor. Birileri 18 yaşında Mehmet'leri öldürüyor ve millet olarak FETÖ TERÖR ÖRGÜTÜ ile tanışıyoruz.
Bu işe bulaşmış olanlar (İltisaklı!) Bank Asya mudileri arasından seçilip içeri tıkılıyor; sonra ne oldular öğrenemedim.
Bugün İmamoğlu'na da yakıştırılan suç Bank Asya da hesap açmış olmak gibi bir şey. Personel almış; bu adam kimdir diye bakmamış. Bakması gerekir miymiş? Hayır!! Ama bakmamış?! Olmaz…
Peki bakmak kimin işi imiş. Dünyanın tüm ülkelerinde olduğu gibi İçişleri Bakanlığının. Bakmış mı? Hayır bakmamış? Niye? Çünkü Anayasa Mahkemesi Cumhurbaşkanlığının "kişileri araştırma" konusunda hazırladığı kararnameyi "kişilik haklarına aykırı" bulup iptal etmiş.
Buraya kadar anlattıklarım hepsi benim "anladıklarım". Bir kadim dostum, emniyet kökenli validen öğrendim.
Belki de hiçbiri geçerli değildir. Ben biraz tahsilli biriyim. Ben anlamadığıma göre ülkede Selahattin gibi olan, Türk seçmeninin çoğunluğunu oluşturan ortalama seçmen anlar mı acaba?
Pek sanmam ama siz yine de bana güvenmeyin; çünkü olanları anlamadım. Bir tek şey kesin; Başkan İmamoğlu'nu Savcılığa vermişler. Belediyenin içi bakanlık müfettişleri ile dolu imiş. Onu net anladım. Yine anladığım; ne bulmaları gerektiğini bilerek arıyorlar. Bulurlarsa "O" şeyi ne olacak yine anlamıyorum.
Selo da "Şimdi ne olacak?" diye bana soruyor. Biz artık ekonomistlere döndük. Onlar prensip olarak bir ekonomik olay olduktan sonra "niye olduğunu" anlatırlar.
Dilimin döndüğü kadar anlattım. O da anlamadı. Mutlu oldum.
Sonra Reis'ın arttırdığı maaşlara geldi sorular. 8500 TL çok değil miymiş? Eskisine nazaran iki misli olmuş?
"Oğlum Selo; paralar üzerinde yazan sayı ile değil genellikle dünyanın en sağlam parası varsayılan Amerikan Doları'na endeksli olarak hesaplanırlar. Bizim paramız niye dolara karşı hep değer kaybediyor? Çünkü biz kazandığımızdan daha çok dolar harcıyoruz. İhraç ettiğimiz her 70 cent karşılığında 1 dolar ithalat yapıyoruz.
Mecburen dolar ile İhracat yapıyoruz. Başka türlü Papau yeni Gine'ye traktör, buhar kazanı vs satarken, bunları dolar ile değil de Yeni Gine Kına'sı ile satarsak, hangi ülke bize Kına ile mal satacak. Peki o zaman ne yapacağız o kınaları? Neremize yakacağız?
Onun için dünya ticareti dolar ile yapılıyor. Bizim satılacak (ihracat) edeceğimiz mallar, alacağımız (ithalat) mallardan daha değerli ve çok olunca, biz dolar basamayacağımız için Türk Lirası basıyoruz. Bu liralar, dolar karşısında çoğalıyor yani şişiyor. Buna da enflasyon (Türkçesi şişme) deniliyor.
Hangi ekonomist enflasyon sebebini anlatırsa anlatsın; bunun tek ve yegane sebebi paramızın değer kaybetmesidir. Az olan değerli, çok olan değersizdir?
Sebebini bana sorarsan ülkedeki en önemli iki bakanlığımız olan Sanayi ve Maliye Bakanlıklarına tayin edilen kişiler bu işi beceremiyor. Sebep budur.
Her siyasi hareketin bir "genel politikası" vardır. Kimisi devlet ve özel sektörün beraberce üretim yapmasını organize eder. Pazarı kontrol altında tutar gerektiği yerde müdahale eder, düzenler. Kimi siyasi hareket Amerikalıların öğrettiği "serbest pazar ekonomisi" ile idareyi daha uygun görür.
En iyi üretim şekli tabii özel sektör eli ile yapılan, pazarın kabul edebileceği kalite ve fiyatlara satılan ürün üretilmesidir. Ancak bu bir ülkenin "varması gereken bir sistemdir"
Sen Batı dünyası gibi adam başına 50 - 60 bin dolar gibi gelir seviyelerine varmışsan, artık serbest pazara dönebilirsin. Ürün kalitesi yükselir, maliyet azalır.
Ancak bizim gibi daha 5 - 6 bin dolar kişi başına gelir ile serbest pazara dönersen bugün olduğu gibi fukarayı daha fukara, zengini daha zengin edersin. Buna rağmen hâlâ seçim kazanabiliyorsan o zaman seçmende bir problem var demektir? Anladın mı Selo?
Anlamadım İskender Bey!
Biliyorum Selo; ben de seni pek anlamıyorum…