Dizel motor yakıtı olan mazot, benzine kıyasla hacim olarak daha çok enerji taşır ama CO (karbon monoksit), CO2 (karbon dioksit) ve hidrokarbon atıkları açısından benzinden daha düşük emisyonlu, yani daha “temizdir”.
Ancak yandığı vakit bu tip kirleticilerden daha zararlı olan azot (nitrojen) bileşimleri çıkardığı için benzinden çok daha tehlikelidir. Özellikle ABD, egzoz gazındaki NOX (azot oksit) miktarı için sürekli ciddi kısıtlamalar getirir.
En son çıkartılan ve katılaştırılan kurallara uymak için başta Mercedes’in “Bluetec” denilen bir egzoz gazı temizlik sistemi olmak üzere otomobil üreticileri çeşitli önlemler aldılar. Ancak 2009’da VW, kirlilik işini yeni bir motor ve yeni bir ECU (engine control unit/motor bilgisayarı) yazılımı ile hallettiğini ve dünyanın en temiz dizel motorunu ürettiğini ilan etti.
Böylece ABD satışları başta olmak üzere global satış artışı ile “dünyanın en çok satan binek otomobili markası” oldu.
Kâr amacı gütmeyen bir vakıf olan ICCT (Uluslararası Temiz Ulaşım Konseyi/International Council on Clean Transportation) 2013 yılında Amerika’da satılan Avrupa otomobillerinin egzoz emisyonlarını ölçtürmek istedi. Bu iş için West Virginia Üniversitesi hocalarından Dr. Gregory Thomson başkanlığında bir araştırma grubu kuruldu.
Kaliforniya Hava Araştırma Kurumu (California Air Research Board-CARB) kullanmaları için tüm teknik imkânlarını bu gruba sundu.
Test, Batı Amerika yollarında başladı ve binlerce kilometre sürdü. 3 farklı araç (BMW X5, VW Jetta ve Passat) birkaç bin km kullanıldı ve test edildi.
BMW testi geçti. Ancak yeni ve modern bir katalitik egzoza sahip olmasına rağmen, Passat’ın EPA normlarına göre 20 misli, Jetta’nın ise 30 misli daha çok azot oksit (NOX) saldığı tespit edildi.
Aletler, testler, “Acaba hata mı yapıyoruz!” diye tekrar tekrar incelendi ve kontrol edildi. Hatta VW’nin ABD Chattanoga montaj fabrikasından mühendisler davet edildi, onlar ile tartışmalı görüşmeler yapıldı.
VW’ciler olayı biraz da hafife alarak, “düzeltilebilir bir hata” olarak kabul ettirmek istediler, ancak araştırma grubunu ikna edemediler.
Neticede Mayıs, 2013’te ICCT, resmi kuruluşlar olan CARB ve US EPA (Enviromental Protection Agency/ ABD Çevre Koruma Ajansı) rapor vererek VW ve Audi Dizel motorlu otomobillerinin US EPA normlarına uymadığını bildirdi.
Konu derhal araştırıldı ve “aldatmacanın” dizel motorların ECU’sunda olduğu anlaşıldı.
ECU denilen alet kuvvetli bir bilgisayardır. Motor ve otomobilin çeşitli yerlerine yerleştirilmiş olan “sensörlerden” (algılayıcı-dedektör) gelen onlarca veriye göre motorun hava/yakıt miktarını ayarlar. Bu “verilere bakarak” binlerce “olasılık” hesabı yapıp otomobil motorunun en “uygun değer” seviyede çalışmasını sağlar.
ECU’ya “öğrenmesi ve uygulaması gereken bilgiler” yüklenir. Böylece mühendisler ekonomi veya performans öncelikli yazılımlar yaratabilirler.
VW bilgisayar yazılımcıları bu imkândan hareket ederek “şeytani” bir yazılım geliştirmişler. Otomobil TUV testi esnasında, “test yapıldığını algılayarak” ona göre - daha az - yakıt veriyor; NOX düşük çıkıyor. Normal kullanımında ise beklenen performansı gösteriyor, ancak - böylece, tabii olarak - US EPA normlarını aşan bir kirlilik yaratıyor.
İşte yakalanan “sahtekârlık” bu; eğer sahtekârlık olarak algılanırsa!
Hatta sonunda VW yönetimi de “manipüle” ettiklerini kabullendi ve CEO istifa etti.
Bu “haber ve tespitlerden” sonra konuyu nasıl yorumlamalıyız?..
Öncelikle aklımıza ABD ve Almanya arasındaki “teknoloji” savaşı gelmeli. Almanya’nın pazarı ele geçirmek için yaptığı bu belden aşağı vuruş karşısında, ICCT ve West Virginia Üniversitesi’ne “araştırma için bağış”ta bulunarak aynı belden aşağı vuruşu iade eden acaba bir ABD markası olabilir mi?
Veya daha geniş bir pencereden bakarsak; bağışı ve araştırmayı yaptıran ABD Federal Hükümeti olmasın?
Bu olayı derinlemesine incelediğimiz vakit “Artık otomobil global bir ürün. Milliyeti olmaz” gibi bilgiler (!) içeren söylemlerin ne kadar havada kaldığını da anlamamız gerekiyor.
Benim daha da kafa karıştırıcı bir “karşı savım” var. Ancak bunun için ABD normlarının nasıl ifade edildiğini iyi okumak gerek. Eğer “havaya şu kadar NOX salınabilir” tarzı bir söylem ise yazdıklarım geçerli değil. Ancak kontrol için sadece “test normları”ndan bahis ediliyorsa geçerli olabilir. Bu nokta Alman hukukçularının aklına gelmeyebilir, o bakımdan VW Türkiye Temsilcisi Doğuş Grubu’nun bu yazdıklarımı ciddiye alması iyi olur.
USA EPA normları testin hangi şartlarda yapılacağını ve otomobilin bu esnada -en çok- ne miktarda NOX çıkarması gerektiğini belirliyor.
VW otomobilleri de uygun olarak, test esnasında “ECU’nun aldatıcı yazılımı sayesinde” sadece tarif edilen miktarda NOX çıkartıyor.
Ancak her otomobil yol ve iklim şartlarına göre daha az veya daha çok yakıt yakar, yani “kirletici” salar. Bu reel bir miktardır ve statik bir test ile saptanamaz. Bir otomobil ile İsviçre Alpleri’ni çıkarken ciddi miktarda yakıt yakarken, inişte nerede ise hiç yakıt yakmaz, sadece balata eskitirsiniz.
Bir başka nokta da; USA EPA’nın da “yapılabilir” parametreler isteyip istemediğini ve otomotiv endüstrisi ile ne kadar yakın çalıştığını ya da çalışması gerektiğini birileri gözden geçirmeli.
Rahmetli anneannem, anneme ve babama “Çocuklardan ‘yapamayacakları’ şeyler isteyip onları arsız etmeyin!” diye nasihat ederdi!
Üstelik daha Kiyoto anlaşmasını imzalamamış olan ABD’nin bir kuruluşunun bu manada sağa sola milyar dolar ceza kesmesi çok etik olmuyor.
Ülkemizi ilgilendiren konular arasında en enteresan olanı, TUV istasyonlarının VW Türkiye temsilcisi şirketin yatırımı olduğudur.
Yani bu kuruluş bir nevi “kendi kendini” denetleyecek.
“Ne olur ki?” diyen Batılı kafalı insanımız kaç kişidir acaba? Bu noktadan hareketle VW ne kadar “Batılılık” etti acaba?
Hiç enteresan olmayan hatta üzücü olan, üniversite otomotiv bölümü hocaları dâhil, böyle konuların teknik veya uluslararası durumunu tam kavrayacak pek az insanımız olduğu.
Sebebi de epey basit; on yıllardır, sadece montaj yapan, yani sadece söyleneni uygulayan bir otomotiv endüstrisine sahip olduğumuz için, hâlâ kendimize özgü, kendi pazarımız ve benzer pazarlar için, özgün bilgi ve alın terimiz ile yerli otomobiller yaratamadığımız için bütün bu olayları bir buzlu camın arkasından seyrediyoruz…