Geçtiğimiz haftalarda, Üsküdar Amerikan Lisesi ile Ulus Özel Musevi Lisesi arasında bir futbol müsabakası yapıldı. Liseler arası spor karşılaşmaları, sporcu disiplinini ve becerilerini geliştirmeyi amaçlarken, yaşıt gençlerin rekabetinin sadece maç ile sınırlı kalacağını ve yeni dostlukların kurulabileceğini varsayar. Spor ahlakı her türlü sosyal, politik ve ekonomik ilişkileri barındıran toplumsal değerlerin önemli bir göstergesidir. Sporcunun rakibine ve aynı zamanda kendisine ve temsil ettiği takıma olan saygısının ifadesidir. Fair Play olarak da adlandırılan sportmenlik saygı, dayanışma, kardeşlik, dostluk gibi insani değerleri içerir. Bu açıdan sporcuların kurallara riayet etmelerini, rakibini düşman olarak görmemeyi ve dürüstçe oynamayı gerektirir.
Ancak, Üsküdar Amerikan Lisesi takımı öğrencileri gol atmış olmanın sevincini bir çok ülkede suç olarak tanımlanmış Nazi selamı ile vermeyi seçmişlerdir. Büyük bir insanlık suçu işlemiş, milyonlarca insanın ölüm emrini vermiş, dünyanın en büyük soykırımının mimarını ve işbirlikçilerini öven Nazi selamını kullanmaları, üstelik bunu kolektif hafızalarında bu travmanın izlerini taşıyan Yahudi öğrencilere yönelik bilinçli olarak yapmaları, maalesef akran zorbalığı olarak geçiştirilebilmesini imkansız kılıyor. Hitler, Nazi selamı, Kavgam (Mein Kampf) kitabı, svastika (gamalı haç) bu soykırımın sembolleri. Bu konu, münferit bir olay olarak da geçiştirilemez. Hisar okullarında bir kaç öğrencinin Yahudi bir öğrenciye 'şaka' diyerek benzer bir yaklaşımda bulunması, Tarhan kolejinden bir grup öğrencinin müze ziyareti sonrası Nazi selamı vermiş olması, bu durumun tek bir kerelik, bir kesim öğrenci veya okulla ilgili olmadığını açıkça gösteriyor.
Nelson Mandela, "Dünyayı değiştirmek için kullanabileceğiniz en güçlü silah eğitimdir," demişti. Türkiye'deki lise eğitiminde ise Osmanlı tarihi, İnkılap tarihi ile İkinci Dünya Savaşı'nın başında sona eren tarih dersleri mevcut. Türkiye'nin, bu korkunç savaşa katılmamış olsa dahi, izlediği aktif tarafsızlık politikası ile savaşı iliklerine kadar hissettiği ise hepimizin malumu. Bu savaşın en korkunç bilançosu olan Holokost (HaShoah) ise tek bir kelime ile dahi geçmiyor milli eğitim kitaplarında. Akademisyen bir dostumun belirttiği gibi, üniversitelerin uluslararası ilişkiler bölümüne kayıt olan öğrencilere 20. yüzyıl ve sonrası dünya tarihi ancak üniversite sıralarında öğretiliyor.
Türkiye'nin İkinci Dünya Savaşı'nın dışında kalabilmeyi başarmış olması sadece sevinilecek bir durum. Ancak bu yıkıcı savaşın ardından Avrupa'da büyük bir düşünsel değişim yaşandı. Avrupa ülkeleri, benzer bir savaşın yeniden yaşanmaması için her şeyden önce barışı önceledi, barışı en önemli değer olarak kabul etti. Barışın yolunun da demokrasinin değerlerinden geçtiğini kabul etti. Batı'nın kurumları ve ön ayak olduğu Birleşmiş Milletler gibi uluslararası kurumlar hep barışı muhafaza etme düşüncesiyle şekillendi.
En önemlisi, kendilerini dünyanın en gelişmiş medeniyeti olarak gören Batı, bu korkunç soykırımdan doğan suçlulukla birlikte yaşamayı, bir muhasebe yapmayı ve tekrarlanmasını engellemek için mekanizmalar kurmayı öğrendi. Irkçılık bitmedi. Ancak bunun dile getirilmesinin kabul edilir olmadığı bilinci oluştu. Devletin tüm aygıtlarının seferber edildiği, sistematik bir ölüm fabrikası olan Holokost sırasında yaşanan vahşetin bilinciyle, totalitarizmin ve ırkçılığın erken sinyallerine karşı hassasiyet geliştirdi, önlemler alınması teşvik edildi. "Bir daha asla!" bilinci oluştu. Türkiye bu muhasebenin, düşünce sürecinin dışında kaldı, ırkçılık, ayrımcılık, antisemitizm hassasiyeti, istisnalar hariç, gelişmedi.
Sosyal medyada gelen tepkilerden Holokost'un ve Nazizm'in sadece Yahudileri ilgilendiren bir konuymuş gibi algılandığını görüyorum. Oysa Holokost'un kurbanları öncelikle Yahudiler olsa da bununla sınırlı değildi. Daha önemlisi, Holokost eğitimin amacı sadece o dönem ne olduğunu anlatmayı amaçlayan bir tarih okuması kesinlikle değil. Amacı, benzer bir katliamın, farklı bir zamanda, başka bir yerde, bir başka gaddar liderin elinde, bir başka gruba yönelik gerçekleşmesini önleyebilmek. Bunun erken sinyallerini fark edebilmek, bu konularda hassasiyet geliştirmek, böylesi korkunç bir soykırımın tekrarlanmasını engelleyebilmek. Holokost bir insanlık suçu. Bu bilinçle hiç kimse için 'bir daha asla!' bilincinin aşılanması arzulanan hedef.
Türk Yahudi Toplumu'nun açıklamasında da belirttiği gibi, "gençlerin nefret söylem ve eylem karanlığına düşmemeleri için" ayrımcılık, ötekileştirme ve nefrete karşı eğitime öncelik verilmesi gerekmekte. Sağlıklı bir toplum yapısı için bu elzem bir gereklilik. Türkiye'nin tam üye olmak istediği IHRA'nın (International Holocaust Remembrance Alliance) tavsiye ettiği gibi Holokost eğitiminin milli eğitim müfredatına eklenmesinin önemi burada bir kez daha belirtmek gerek.
Hiç kimse ırkçı olarak doğmuyor. Yaşadığı aile, toplum, çevre tarafından yavaş yavaş bu zehir enjekte ediliyor. Bu durumu sorgulayacak birikime sahip değilse, duyduklarını tekrarlamak onun için doğal bir süreç oluyor. Bu nefret söylemi bazen sadece sözlerde kalıyor, bazen şiddete dönüşüyor. Bu süreci değiştirebilmek için elimizde sihirli bir değnek yok, sadece eğitim var.
Sosyolog Pınar Kılavuz, Fransa'daki Holokost eğitiminin önce yüzleşme ve sorumluluğu kabul etme ile başladığını belirtiyor. Fransa'da Holokost iki farklı derste işleniyor. Tarih dersinde Holokost bir insanlık suçu olarak anlatılıyor. Yurttaşlık dersinde ise Holokost, demokratik değerler ve ayrımcılıkla mücadele kapsamında işleniyor. Bu dersler, ayrıca kitaplar, belgeseller, filmler, projeler, müze gezileri ve Holokost kurtulanları ile görüşmelerle destekleniyor. Yapılan araştırmalar verilen eğitimin olumlu sonuçlarını gösteriyor. Fransa'da ayrıca nefret suçu yasası mevcut ve insanlığa karşı işlenmiş suç olarak kabul edilen Holokost ile ilgili "Yahudi soykırımı yaşanmadı" veya "tüm Yahudileri yakalım" demenin 1-5 yıl hapis ve 45 bin Euro para cezası var.
Holokost'a yönelik duyarsızlık sadece gençlerde var olan ve yeni ortaya çıkan bir durum olarak da algılanmamalı. Türkiye'de Nazileri konu alan nefret söylemine öyle sık rastlanıyor ki! Yıllardır ben ve benim gibi düşünen bir avuç insan antisemitizme, nefret söylemine, ayrımcılığa dikkat çekmek için çaba harcıyoruz.
Örneğin, bir dönem bir hayli moda olan, farklı senaryolarla, ipuçlarını takip ederek evden/odadan kurtulma oyunu olan Kaçış Oyunlarının 2015'de Bursa'daki bir versiyonunda Nazi toplama kampı teması seçilmişti. Bilmeceleri bulamayanlar çıkışta, ölüm kamplarında Yahudilerin giymek zorunda oldukları mavi çizgili giysilerle "Sabun Olduk" yazılı bir pankartla poz veriyorlardı.
2014'te şarkıcı Yıldız Tilbe, "Allah Hitler'den razı olsun, bunlara az bile yapmış ne kadar haklıymış adamcaaz", "bu Yahudilerin sonunu gene Müslümanlar getiricek Allah'ın izniyle az kaldı azz" diye paylaşımlarda bulunmaktan çekinmedi. Yahudi Soykırımı zamanında bazı Yahudilerin yakılarak sabuna dönüştürülmesine istinaden, "Beyaz ve yeşil banyo sabunları çok güzel kokuyo nerdeyse yicem..zzzzttt yıldızzttt" diye göndermede de bulundu. Ama bu korkunç sözlerine rağmen, 'O Ses Türkiye' yarışma programında jüri üyesi oldu, dergi yazarı dahi oldu. 2016'da Turkcell gençlere yönelik bir ürünü için onu reklamlarında oynattı, tepkiler üzerine reklamı kaldırdı.
2018'de Turkish Airlines EuroLeague maçı için İstanbul'a gelen Maccabi Tel Aviv kafilesinin kaldığı otelde aynaya "Çalışmak özgürleştirir" anlamına gelen "Arbeit Macht Frei" notu yapıştırılmıştı. Bu söz, Nazi ölüm kamplarının giriş kapılarında bulunuyordu.
Hitler'in Yahudiler hakkındaki nefret dolu ifadelerini ve komplo teorilerini sıraladığı Kavgam kitabı ise kitapçıların raflarından hiç eksik olmuyor. Üstelik bir çok farklı yayınevinden basılarak, indirim ile çok uygun fiyatlara satılıyor. D&R bir adım öteye giderek, 2016 yılında Kobo adlı e-kitap okuma tabletinin içine Kavgam kitabını ücretsiz olarak yüklemişti ve bu kitapla tanıtım yapıyordu. Tepkilere rağmen Kavgam'ı tabletten çıkarmadı. Almanya, Kavgam'ı Hitler'in iddialarını akademik olarak çürüten 3500 dipnot ile yayınlıyor. Ancak Türkiye'de Kavgam, "Memleketi ve vatandaşları için her türlü fedakârlığı yapan Adolf Hitler" olarak ve en az 1,5 milyonu çocuğun doğrudan ölümüne neden olan Hitler'in "çocuk sevgisi" ifadesi ile yayımlanıyor.
Bu örneklere daha bir çokları eklenebilir. Holokost gibi bütün insanlığı ilgilendiren bir konuda gerekli duyarlılığın gelişmemiş olması ilk önce toplumsal barışı, birlikte yaşama kültürünü tehdit eder. Genel anlamda ırkçılığa, nefret söylemine veya antisemitizme yönelik bu duyarsızlığın sosyal ve ekonomik seviye veya eğitim farkı gözetmediği de görülüyor. Olası bir eleştiride "Ama benim Yahudi (Rum, Ermeni, Kürt, Alevi, gey) arkadaşlarım var" sözü ise bu duyarsızlığı dengeleyemiyor. Evet sizin Yahudi tanıdıklarınız var ama siz onlara iyi bir arkadaş olamamışsınız.
Nefret söylemi ve ayrımcılığın karşısında durmak önce yapılanın nefret söylemi olduğunu belirtmekle, adını koymakla başlar. İtiraz, eleştiri, ayıplama ile mücadelede ilk adım atılır. Eğitim ise bu kronikleşen sorunun elimizdeki yegane panzehri.