"Bu operasyonlar Başbakan'ı yıpratmak için..."
"Operasyonların zamanlaması manidar..."
"Operasyonları yapanların iyi niyetli olduklarından şüpheliyim..."
"Bunca zamandır bu belgeler neden bekletiliyor?"
"İntikam operasyonu bunlar..."
"Zaten belliydi bu tip bir şey olacağı, şaşırmadık..."
"Tuzaklara boyun eğmeyeceğiz..."
"Paralel devletin işi bunlar..."
"Hedef, Erdoğan'sız bir Türkiye…"
Hepsine varım. Diyelim ki daha önceden defalarca duyduğumuz bütün bu “Ergenekon stayla” itirazlar doğru.
Fakat ben tek ve basit bir soru sormak istiyorum: Yolsuzluk var mı, yok mu?
Şu ana kadar Başbakan'dan tutun da mezhebi en geniş köşe yazarına kadar daha kimsenin "yolsuzluk yoktur" dediğini duymadım.
Onca iddiaya ve kanıta karşılık henüz göğsünü gere gere “yolsuzluk yapılmamıştır” diyen bir babayiğit çıkmadı aralarından.
Yolsuzluk dışında her şeyden konuşuyorlar da sadece yolsuzluktan söz etmiyorlar. Sanki öyle bir mesele yok. Sanırsınız içinden milyonlarca dolar fışkıran sihirli ayakkabı kutuları, ceplerine yüz binlerce dolar sıkıştırılan takım elbiseler, Merkez Bankası’ndan daha fazla kasası olan yatak odaları, uçak dolusu altın külçeleri başka bir memlekette ortaya döküldü.
“Zamanlama” diyorlar, “operasyon” diyorlar, “çete” diyorlar, “cunta” diyorlar, “dış güçler, iç güçler” diyorlar da öldür Allah “yolsuzluk” diyemiyorlar.
İyi de arkadaşlar mevzumuz yolsuzluk. Üç hecelik bir kelime. Kendinizi zorlasanız siz de söyleyebilirsiniz. İsterseniz “hırsızlık” da diyebilirsiniz.
Sizin iktidarın adamları paraları çalmış mı, çalmamış mı?
Önce bir onu söyleyin de, sonra neye itiraz edecekseniz edin.
Sevgilisiyle yatakta yakalanan adamın karısına, "Göründüğü gibi değil" demesi gibi çaresizce çırpınıyorlar sadece.
“Göründüğü gibi değil” de nasıl peki?
Ne yazık ki işler tam da göründüğü gibi.
Zaten onun için yolsuzluğu yakalayan polisleri cezalandırıyorlar.
Dünyada hırsızları yakalayan polislerin görevden alındığı tek ülke burası herhalde. Hırsızlık yaptığı iddia edilen bakanlar dışında herkes görevden alındı.
İleri demokrasi yalanını ağızlarından düşürmeyenler, bizim buna şaşırmamamızı, normal karşılamamızı istiyor.
Başbakan ve adamları ister insanların üstüne bomba yağdırsın, ister halkın paralarını ona buna yedirsin bizden bekledikleri tek şey susup oturmamız.
Ellerini ne kadar kirletirlerse kirletsinler onları "yıpratmamamız".
Bu kurnaz "taleplerini" de "30 yıllık savaşı bitirebilecek tek adama sahip çıkmamız gerekir" diyerek gerekçelendiriyorlar.
Yani şunu söylüyorlar: Başbakan kendi halkının üzerine bomba yağdırabilir, Başbakan halkının paralarını ayakkabı kutularında saklayanları yedirtmeyebilir, Başbakan demokrasiyi ve hukuku ayaklarının altında bir güzel ezebilir, çok isterse diktatör de olabilir... Ses çıkartmayın çünkü o bize barışı getirecek, yıllardır aradığımız huzuru getirecek bize o.
Hangi barış, hangi huzur? Ülkede barış ve huzur ortamı mı kaldı? Devlet diye bir şey mi kaldı ortada?
Sayıştay raporlarının sansürlendiği, ihale kanunlarının delik deşik edildiği, insanların fişlendiği, polise ve yargıya emirleri Başbakan’ın verdiği 75 milyonluk bir kabile olduk çıktık sonunda.
Fakat bu defa ne yaparlarsa yapsınlar, kimi görevden alırlarsa alsınlar, isterlerse kendilerine karşı gelen herkesi hapse atsınlar artık onlar için yolun sonu geldi.
Bu toplumun büyük bir kısmı ölümlere aldırmasa da, adaletsizliğe ses çıkarmasa da, demokrasinin ayaklar altına alınmasına göz yumsa da hırsızlığı asla affetmez, yolsuzluğa bulaşırsan paçanı kurtaramazsın.
Cezayı keser.
Ve o ceza bir defa kesildi mi eski defterler de teker teker açılır.
Roboski defteri de açılır, Gezi defteri de açılır.
Ve o defterlerde kimin ismi varsa hepsinden hesap sorulur. Siyasetçisine de, bürokratına da, gazetecisine de yaptıklarının bedeli bir güzel ödetilir.
Bundan sonra, “Türkiye muz cumhuriyeti değildir” diye bağırıp çağırarak ülkeyi maymunlar cumhuriyetine çevirmek isteyenler düşünsün.
Tıpkı Komodo ejderinin ısırdığı zavallı bir av gibi vücutlarındaki zehirin yaratacağı kaçınılmaz sonucun farkına varmadan bir süre daha dolaşsınlar etrafta.
Yolsuzluk zehiri damarlarında dolaşan her iktidar gibi pat diye düşecekleri günler çok da uzak değil artık.