Suriye ile savaşa hazır olduğumuzu söyleyenler var.
Fakat son dönemde yaşanan birkaç olaydan ve okuduğum haberlerden anlayabildiğim kadarıyla başbakandan başka savaşa hazır olan pek kimse yok.
Siz de bir okuyun bakalım, kendinizi savaşa hazır hissedecek misiniz?
“Suriye’ye askeri müdahalenin konuşulduğu günlerde, kimyasal saldırı tehdidine karşı Mehmetçikler’i koruyacak karbon alaşımlı elbiselerin üretiminde gecikme yaşandığı ortaya çıktı. 6 yılda sadece 2 bin adet ‘nükleer, biyolojik, kimyasal’ saldırılara karşı tasarlanan koruyucu elbise üretebilirken Savunma Sanayi Müsteşarlığı yılsonuna kadar 30 bin elbisenin teslim edilmesini şart koştu…”
2007’de başlatılan projenin ilk altı yılında sadece iki bin koruyucu elbise üretildiğini ve Savunma Sanayi Müsteşarlığı’nın “altı yılda iki bin elbise yapabilen firmanın dört ayda otuz bin elbise yapmasını beklediğini” söyleyen bu haber geçtiğimiz Çarşamba günü Vatan Gazetesi’nde çıktı. Kimse de şimdiye kadar bu haberi yalanlamadı. O yüzden inanmamayı tercih etsek de haberin doğruluğu konusunda şu ana kadar şüphelenmemizi gerektiren bir şey yok.
Kaldı ki kimyasal elbiselerin teslim edilmediğiyle ilgili ilk olarak 5 aralık 2012’de Zaman Gazetesi’nde bir haber çıkmış ve yaklaşık iki ay sonra 20 şubat 2013 tarihinde yine aynı gazetede çıkan bir haberde kimyasal koruyucu elbiselerin sadece “ilk partisinin törenle teslim edildiği” belirtilmişti.
Suriye Dışişleri Bakan Yardımcısı Faysal el Mikdat’ın, “ABD’nin Suriye’ye bir operasyon düzenlemesi halinde Türkiye’yi vururuz” sözlerine, “Ülkemiz böyle bir duruma hazırdır. Suriye buna hazır mı, onu bilemem” karşılığını veren başbakan da herhalde haberdardır kimyasal elbiselerin yetişmediğinden.
Aradan yedi ay geçmesine ve bu dönemde kimyasal silah deposu Suriye ile savaş kılıçlarının her daim havada olmasına rağmen bu “koruyucu elbiselerin” neden hala askeriyeye teslim edilemediği sorusu “Biz hazırız, ya Suriye hazır mı?” “babalanmasının” arkasında yatan en hafif deyimle “vurdumduymazlığı” ortaya koyuyor sanırım.
Başbakanın başkalarının hayatlarıyla ilgili “rahatlığının” nedenini anlamak zor olmasa da bunu bir kenara bırakalım ve savaşa hazır olup olmadığımız konusunda karar vermemize yardımcı olacak bir başka olayı hatırlayalım.
Biliyorsunuz 22 Haziran 2012 tarihinde Suriye’de iç savaş devam ederken sınır ihlali gerekçesiyle bir keşif uçağımız düşürülmüş ve hayatını kaybeden iki pilotumuzun cansız bedenlerine çok uzun uğraşlar sonucu ulaşabilmiştik. Konu da öylece kapanmıştı. Herhalde o zamanlar şimdi olduğu kadar hazır değildik böyle bir olayı engellemeye ya da Suriye’ye öldürülen pilotların hesabını sormaya.
Devam edelim…
11 mayısta “53 Sünni vatandaşımızın şehit edildiği” Reyhanlı patlamaları meydana geldi. Bombalı araçların Suriye’den giriş yaptığı açıklandı, Birkaç “intikam çığlığı” atıldı, sonra da mahkemenin yayın yasağı kararıyla birlikte “Sünni vatandaşlarımızın” hesabı bir daha hiç sorulmamak üzere kapandı.
Alın size konuyla ilgili bir haber daha: “Suriye ile muhtemel savaşa yönelik açıklamalar, Reyhanlı halkını tedirgin ediyor. 53 kişinin hayatını kaybettiği patlamalarla sarsılan ve halen yeni bir patlama olacağı endişesiyle yaşayan Reyhanlı halkı, Esad'ın muhtemel savaş durumunda öncelikli olarak Reyhanlı'yı hedef almasından endişe ediyor ve gaz maskesi istiyor. Kıbrıs ve Kore Gazileri Dernek Başkanı Kıbrıs gazisi Ziya Güleroğlu, ‘Suriye'de kimyasal saldırıda ölen çocukları gördükçe endişeleniyoruz. Reyhanlı halkının bu konuda hiçbir tedbiri yok. Suriye; İsrail, Ürdün ve Türkiye'yi vuracağını söylüyor. Böyle bir saldırıya karşı devletimizin ne gibi hazırlıklar yaptığını bilmiyoruz. Reyhanlı halkına psikolojik destek verilmesi, gaz maskesi dağıtılması, oluşturulduğu iddia edilen sığınakların nerede olduğunun söylenmesi gerekiyor’ dedi.”
“Devletimizin ne gibi hazırlıklar yaptığını bilmiyoruz.” Başbakanın başlamasını çok istediği bir savaşın tam ortasında kalacak olanların bu “merakı” da anlaşılan kimseleri ilgilendirmiyor. “Başbakanımız savaşa hazır ya, gerisi önemli değil” diye düşünülüyor belki de.
Bunlara bir de iki günde bir sınırlarımıza düşen havan toplarıyla, sınırdaki çatışmalardan seken mermilerin yok ettiği hayatlara sahip çıkamadığımız gerçeğini eklerseniz neye ne kadar hazır olup olmadığımıza karar verirken bir defa daha düşünürsünüz.
İnsan ülkesini yöneten başbakanın “Kafasına çaktı mı ne füzesi kalır ne bir şeyi” diyen aklını yitirmiş bir profesörden farklı olmasını beklese de benim tüm bunlardan anladığım, hazır olduğumuz tek şey yeni ölümler. Ve öyle görünüyor ki bu da bizim yöneticilerin pek itiraz edeceği bir şey değil…