Sebep ve sonuç arasındaki o güven dolu sapasağlam ilişkinin bu kadar yanlış anlaşıldığı ve darmadağın edildiği herhalde az görülmüştür.
Olay neydi? Yolsuzluk operasyonları.
Sonuç ne oldu? “Ergenekoncular serbest bırakılsın” kampanyası başladı.
Yolsuzluktan çıkıp Ergenekoncuların serbest bırakılmasına nasıl geldik?
Bu “sebep” bu “sonucu” nasıl yarattı?
Nasıl oldu bu el çabukluğu?
Şapkaya yolsuzluğu atıp oradan “yaşasın Ergenekoncular” tavşanını çıkartmak nasıl bir sihirbazlık?
Anlaması zor açıkçası.
“Sihirbazın” ellerine dikkatle bakarak anlamaya çalışalım.
İyice anlayabilmek için de asıl soruyu bir daha soralım: Neden birden Ergenekon ve Balyoz sanıklarının tekrar yargılanması gündeme geldi?
Çünkü aralarında AKP hükümetinin birçok bakanının bulunduğu cumhuriyet tarihinin en büyük yolsuzluk skandalı ortaya çıktı.
Sebep ve sonuç arasındaki ilişki bu kadar “orantısız” bir hale ancak şark kurnazlığının kültürel bir miras olduğu bu ülkede gelebilirdi.
Öyle de oldu zaten.
Artık ne ayakkabı kutularındaki paralar, ne bakanların çocuklarıyla yaptığı rüşvet konuşmaları, ne ismi yolsuzlukla anılan ve bu nedenle istifa eden bir bakanın “Başbakan’ın her şeyden haberi var” açıklaması, ne de yapılan yolsuzlukların uluslararası boyutu konuşuluyor.
Konuşulan tek şey, ülkeye en karanlık dönemlerini yaşatan (şimdilik) askeri vesayetin en önemli aktörlerinin yeniden yargılanıp yargılanmayacağı.
Başbakan’ın “dahice” planı da bu muydu acaba?
“Ne olursa olsun kamuoyunun algısı yolsuzluk skandalından bir an evvel uzaklaşsın” mıydı?
“Yolsuzluktan başka ne konuşulursa konuşulsun, yeter ki oğlunun da isminin geçtiği bu skandaldan kimse bahsetmesin, yeni operasyonların yolu tıkansın” mıydı?
Yoksa Başbakan darbecilerle kirli ittifakı hayata geçirip doymak bilmeyen gücünü bir de silahlandırmanın peşinde mi?
Fakat asıl konudan öyle ya da böyle uzaklaşılsa da, “seyircinin” gözü boyansa da, yeni ittifaklar oluşturulsa da, Başbakanın o “dahice” planı şimdilik kendisi için işe yarıyor gibi görünse de “sihirbazlık” dertleri bitirmeye yetmiyor.
En azından öyle görünüyor ki dolar ve borsanın “sebep-sonuç” algısı hala sapasağlam, Başbakan gibi bir “usta” bile değiştiremiyor ekonominin olan bitene tepkisini.
Başbakan “tuzak” diyor, dolar cevap veriyor: 2.18. Ve ekliyor, “buralarda money talks”.
Başbakan “paralel devlet” diyor, borsa cevabı yapıştırıyor: 66 bin.
Başbakan sesini yükselttikçe dolar ve borsa geri adım atmıyor aksine Başbakan’ın restini görüp eli daha da yükseltiyorlar.
Edward Norton ve Matt Damon’ın başrollerini paylaştığı “Rounders” (Türkçe’ye “Tutku Ağı” diye çevrildi) isimli bir film vardı.
Filmin başında pokerle ilgili (aslında genel olarak kumarla ilgili) bir söz geçiyordu, aşağı yukarı şöyle bir şeydi: “İlk yarım saat içinde masadaki enayiyi bulamadıysan, o enayi sensin.”
Başbakan’ın ekonomiyle oturduğu riski hayli yüksek oyunu izlerken ister istemez bu cümleyi hatırladım.
Türkiye, kendisinin de zorla oturtulduğu “masadaki” enayiyi bulabildi mi?
Hala bulamadıysa durumumuz pek parlak değil.
Biz masadaki “enayiyi” görmeyelim diye bakarsınız Başbakan yarın öbür gün ekonominin de kendisine tuzak kurmak isteyen Batı tarafından özellikle icat edildiğini söyler.
“Yok artık” diyorsanız en azından bir defa daha düşünmelisiniz derim.
Çünkü üşenmeyip bir defa daha düşündüğünüzde, “yok artık” denilecek her şeyi tek tek yapmaktan çekinmeyen biri haline geldiğini göreceksiniz başbakanın.
Kendisi artık kazanamayacağı bir oyunu tam da bu toprakların huyunu suyunu özümsemiş birinin yapacağı gibi çirkinleştirerek devam ettirmenin peşinde.
Bunun için akla gelmeyecek ittifaklar kurmaya da, olayları saptırmaya da, Anayasal suçları teker teker işlemeye de hazır.
Fakat tüm bunlara tıpkı ekonominin olduğu gibi hayatın diğer gerçeklerinin de elbet bir cevabı olacaktır.
Bütün isyanlarımızdan, itirazlarımızdan, haykırışlarımızdan daha sert, daha güçlü ve daha gerçek cevaplar.
Mesela, Başbakanın “Yasin El Kadı aile dostumuzdur, ne var bunda?” diyerek teröre bulaşmış insanlarla (ben demiyorum ABD’nin resmi iddiası bu) arasındaki ilişkiyi “iç pazar” için normalleştirme çabaları ve iç savaşa gönderdiği silahların yakalanmasını karartma gayretleri birkaç hedef saptırmayla işe yarıyor gibi gözükse de Suriyeli muhalif liderlerden Haytham Manna’nın şu “planından” Başbakan’ın hangi manevrayla kurtulacağını Tanrı bile büyük merakla bekliyordur herhalde: “Türkiye, teröre destek vermek suçlamasıyla AİHM’e şikayet edilecek.”
Başbakan tüm gücüyle bu ülkeyi sustursa da, gücü yetmeyince yanına silahlı kuvvetleri alıp tek adamlığını pekiştirmeye çalışsa da sonuç değişmeyecek.
Bu zorbalığa biz dur diyemezsek dünyanın ve hayatın gerçekleri yeter diyecek.
İşte o zaman sebep ve sonuç arasındaki ilişki tekrar normale dönecek ve Başbakan yargılanması muhtemel sayısız davaların birinde sebep ve sonuç arasındaki ilişkinin hayatın başka bir değiştirilemez gerçeği olduğunu kendisi için oldukça kötü bir tecrübeyle öğrenecek.
İşte o zaman ben de çok sevdiğim bir büyüğümden duyduğum şu sözleri buruk bir gülümsemeyle hatırlayacağım: “Her şey neticesiyle ölçülür.”