Mete Hatay
Kuzey Kıbrıs’ı yavaş yavaş 7 Ocak’ta yapılacak olan erken seçimin heyecanı sardı. Geçen hafta propaganda döneminin başlamasıyla birlikte aday partiler tüm güçleriyle görünür olmak ve seslerini duyurabilmek için sokaklara döküldü.
Temmuz ayında Crans Montana’daki barış görüşmelerinin bir sonuç üretmeden çökmesi, Kıbrıs sorununun seçim bildirilerinde ve tartışmalarında çok az yer almasına neden oldu. Böyle olunca, aday partiler daha çok günlük sorunlarla ilgili siyasetlere yöneldi. Örneğin bugüne kadar her seçimde Kıbrıs sorununu ön planda tutmayı prensip edinmiş Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) bile, seçim kampanyasını, her geçen gün biraz daha çürümekte olan kuzeydeki mevcut yapıyı değiştirme üzerine kurdu. Kendilerine seçtikleri slogan ise, “Ne demek umut yok? Çalışır yaparız!” oldu. CTP, bu yaklaşımıyla, Kıbrıs’ın kuzeyini çepeçevre saran kötümserlik bulutlarını yok etmeyi ve Kıbrıslı Türk seçmene tekrar özgüven aşılamayı amaçlıyor.
Kuzey Kıbrıs’taki seçimlere katılacak partiler şöyle:
Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP): Bu seçimlere, akademisyen Tufan Erhüman başkanlığında, parti içerisinden gelen, eskisine nazaran daha genç olan yeni yüzlerle girmeye karar verdi. Bunun yanında Ticaret Odası, Tıp-İş, mühendis ve mimar odaları gibi meslek örgütlerinden devşirdikleri bazı kontenjan adaylarının aracılığıyla da daha geniş bir tabana ulaşmayı ümit ediyorlar. Ticaret Odası gibi örgütlerden gelen adayların parti tabandaki bazı sol kesimleri rahatsız etse de, kulislerden gelen duyumlar, CTP’nin bu tip tepkilere rağmen yükselme trendine girdiği yönünde. Seçimleri boykot edecek sol kesimin CTP’den ne kadar oy kopartacağı ise merak konusu.
Ulusal Birlik Partisi (UBP): Diğer yandan, mevcut hükümetin büyük ortağı Ulusal Birlik Partisi’nin geçen seçimde Demokrat Parti’ye (DP) kaptırdığı bazı milletvekillerini geri alması ve eski klasik “iş, aş ve çıkar” dağıtma yöntemlerini devreye sokması sonrası yakaladığı yükselme trendinin, bir nebze olsun yavaşladığı, hatta durduğu gözleniyor. Bunun başlıca nedeni, Başbakan Hüseyin Özgürgün ile ilgili kamuoyuna sızan bazı skandal iddialar. Fakat bu iddialara rağmen UBP’nin birinci parti olma pozisyonunun devam ettiği de biliniyor.
Partiyi ve Özgürgün’ü zora sokan iddialarla yüzleşmemek adına UBP, seçim sürecini suya sabuna dokunmadan, sayın Özgürgün’ü tartışma programlarına çıkartmadan, hamaset ve beylik sloganlarla süslenmiş şarkı, klip ve kitle gösterileriyle, adeta bir karnaval havasında geçirmeye çalışıyor. Bu tavrın, UBP’nin seçim başarısına olumsuz olarak yansıması ihtimali de var. Tabii ki bunu biraz da diğer partilerin performansları belirleyecek.
Halkın Partisi (HP): Eski müzakereci ve son cumhurbaşkanlığı seçiminde sürpriz yaparak her beş kişiden birinin oyunu almayı başaran akademisyen Kudret Özersay’ın kurduğu Halkın Partisi (HP) ise ilk dönemdeki utangaçlığını üzerinden atmışa benziyor. Özersay, “temiz siyaset” sloganıyla, siyasette tamamen yeni sayılacak teknokrat kişilerden oluşan bir aday listesiyle halkın karşısına çıkmayı tercih etti. Bu nedenle, sürecin ilk günlerinde adayların yeteri kadar tanınır olmamasından kaynaklanan Özersay’ın yarattığı potansiyelden belli bir düşüş yaşadığı görüldü fakat son günlerde adaylarının yavaş yavaş siyasi ortama ısınmaları ve kendilerini medya ve köy ziyaretleri aracılığıyla halka tanıtmaya başlamaları, HP’deki düşüş trendini tersine çevirmiş gibi görünüyor.
Öte yandan, HP’nin diğer partiler kadar köylerde örgütlü olmaması, seçim çalışması yürütülen yerlerde kalıcı bir etki bırakabilmesini de bir nebze engelliyor. Bu eksikliği ise olağanüstü bir enerji ve özgüvenle hiç durmadan köy köy, mahalle mahalle gezen ve inandırıcı üslubuyla halka ulaşmayı başaran partinin kurucu lideri Özersay gidermeye çalışıyor. HP’nin yükselmesi büyük oranda UBP’nin ve DP’nin oyları yanında TDP’nin oylarından da geliyor. Tüm partilere soğuk bakan apolitik kararsız seçmenin ise HP’nin oy oranını ne kadar artıracağı merakla beklenmekte. Özersay’ın ilk günlerde yaptığı “kimseyle koalisyona girmeyeceğiz” açıklamasının ise seçim başarısına olumsuz şekilde etki etmesi ihtimalini de akılda tutmakta yarar var. Bundan dolayı olacak Özersay, son günlerde “tek başına”yı eklemeden “Hükümete talibiz” demeye başladı.
Toplumcu Demokrasi Patisi (TDP): Sosyal demokrat bir hatta siyaset yapan Toplumcu Demokrasi Partisi (TDP) ise seçim startı verildiği anda gösterdiği adaylarla dikkat çekmeyi ve bir adım öne çıkmayı başardı. Öte yandan TDP’nin, diğer iki büyük parti (UBP ve CTP) kadar maddi imkânlara sahip olmaması, kampanyada büyük bir dezavantaj oluşturuyor.
Gerek Cumhurbaşkanı Akıncı’nın, gerekse Lefkoşa Belediye Başkanı Harmancı’nın TDP'li olması ise TDP için olumlu bir pozisyon oluşturuyor. TDP oyları yükselirken HP ve CTP'den geliyor, düşerken ise onlara gidiyor. TDP’nin, Serdar Denktaş liderliğindeki DP’den de bir miktar potansiyel oy gidiş-gelişi yaşadığı biliniyor. İlginç bir şekilde TDP, hala daha CTP ve HP'den farklı olarak "UBP ile koalisyon yapmayız" diye bir açıklama yapmadı. Bu tavır, parti içindeki sol kesim tarafından hoş karşılanmasa da daha pragmatik seçmenler tarafından olumlu algılanıyor.
Demokrat Parti (DP): DP, seçim dönemine diğer partilere nazaran daha yıpranmış bir şekilde girdi. Hükümetteyken yapılmış bazı icraatlara karşı oluşan tepkiler -özellikle kitle halinde verilen istisnai vatandaşlıklar- UBP’den çok DP’yi vurmuş gibi görünüyor. DP'nin bazı kıdemli siyasetçilerinin seçimlere katılmama kararı alması da, seçimlerde DP’nin aleyhine işleyebilecek bir unsur olarak değerlendiriliyor. Öte yandan, DP, tüm bu olumsuz yanlarını ilginç bir manevra yaparak farklı bir seçim kampanyasıyla düzeltmeye çalışıyor.
DP, bir yandan her gün Kıbrıs kültürüne vurgu yapan videolar yayınlıyor, diğer yandan -bir dostun da dediği gibi- "zamanın ruhunu" yakalamaya çalıştıkları seçim manifestosu ile herkesi şaşırttılar. DP’nin vicdani red, uyuşturucuyla mücadelede denetimli ot içme, eğitimin yerelleşmesi, okul idarelerinin büyük oranda öğrenci velilerinin sorumluluğuna verilmesi, LGBT hakları gibi Avrupa'da artık olmazsa olmaz haline gelen konuları manifestosuna taşıması, bazıları tarafından "ucuz taktik," "popülist" öneriler olarak değerlendirilirken, bazı kesimler bu hamleyi ilerici partilere örnek olacak bir adım olarak gördü. Tabii bu tür açılımların DP gibi bugüne kadar daha muhafazakar tabandan oy alan bir partiye ne kadar oy sağlayacağını kestirmek hiç kolay değil.
Yeniden Doğuş Partisi (YDP): Kıbrıs’a yerleşmiş Türkiye kökenli vatandaşların 1984’te kurduğu Yeni Doğuş Partisi (YDP) uzun yıllar kapalı kaldıktan sonra DP’den kopan daha ülkücü bir kesim tarafından yeniden canlandırılmaya çalışılıyor. Türkiye kökenlilerin kurduğu bu parti ilginç bir şekilde listesine Kıbrıslı Türk adaylar koyarak artık bir “hemşeri partisi” olmadığı imajı da yaratmaya çalışıyor. Hatta partinin, seçim sloganını “Vatanımız Kıbrıs” olarak belirlemesi, Kıbrıslı Türk seçmenden de oy beklediklerini gösteriyor. Fakat, Türkiye’ye yöneltilen en ufak bir eleştiride bile hemen Türkiye’yi savunur pozisyona geçmeleri, Kıbrıslı Türk seçmen arasında popülerleşmelerini zorlaştırıyor ve barajı geçmek yönündeki çalışmalarına pek yardımcı olmuyor.
Toplumcu Kurtuluş Partisi (TKP): Baraj problemi çeken TDP’den kopmuş, eski Toplumcu Kurtuluş Partisi ise Birleşik Kıbrıs Partisi ve yeni kurulmuş Sosyal Demokrat Parti ile birleşerek çıkış yapmaya çalışıyor. Onların çıkışı TDP oylarını etkileme potansiyeli taşıyor. Fakat henüz kamusal alanda yeteri kadar etkin hale gelemediler. Partinin başkanlığını eski TDP başkanı Mehmet Çakıcı yürütüyor.