Bugün gene Kabataş vapur iskelesinde baktım epey kişi gömlekle oturuyor, o zaman dedim ki...
Bugün gene Kabataş vapur iskelesinde baktım epey kişi gömlekle oturuyor, o zaman dedim ki “sırf ben değilim havaların fazla sıcak gittiğini düşünen”. Basit bir analiz yapayım dediğimde, karşıma hepimizin algıladığı gerçeklik çıktı (Verileri sağlayan Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü'ne teşekkürlerimle): 1936-2010 yılları arasında her senenin 8-14 Kasım arasındaki bir haftalık süreye baktığımızda, yaşadığımız bir hafta son 75 senenin en sıcak bir haftası olarak ortaya çıkıyor. Bu haftanın en yüksek sıcaklık ortalaması 21,7 oC en düşük sıcaklık ortalaması ise 14,3 oC. Hem en düşük hem de en yüksek sıcaklıklar bakımından rekorları yaşıyoruz. Hani biliyorsunuz, bu bir de son 1000 senenin en soğuk kışı. Sadece bu sene ile kalmayıp yüksek sıcaklık ortalaması açısından en tepedeki on seneye bakacak olursak bunlardan beş tanesi son on senede yaşanmış, benzer şekilde düşük sıcaklıkların da dört tanesi son on senede görülmüş. Yani her ne kadar pastırma yazı muhabbetleri yapıyor olsak da, bu pastırma yazı seviyesini geçeli çok oldu. Son 75 yılın yüksek sıcaklık ortalaması 15,8 oC, yani bu hafta ortalamadan 6 oC daha sıcak bir hafta yaşadık. Çarşamba günü ölçülen en düşük sıcaklık olan 18 oC, son 75 senede o hafta için ölçülen düşük sıcaklıkların en yükseği. Pazar günü ölçülen en yüksek sıcaklık olan 23,2 oC, son 75 senede o hafta için ölçülen yüksek sıcaklıkların 2009 ve 2004'den sonra üçüncü en yükseği. Yani kısacası, çok sıcak bir hafta yaşadık ve gelecek günlerde de dünyamızın soğuyacağını beklemek saflık olur. Ancak sık sık tekrarladığımız gibi, bizleri öldüren şey ortalamaların artması değil uç değerlerin çoğalmasıdır. Küresel İklim Değişikliği'nin bizi getirdiği temel nokta da budur. Bunu anlatmak için basit bir örnek vereyim. Son on senenin Ağustos ayı en yüksek sıcaklık ortalaması 29,6 oC, standart sapması da 2,2 oC. Bu şu demek bizim için, Ağustos ayı boyunca en yüksek sıcaklıklar %95 ihtimalle 25,2 oC ile 34,0 oC arasında olacak ve %2,5 ihtimalle de sıcaklık 34 derecenin üzerine çıkabilecek. İklim değişikliği sadece ortalama sıcaklık artışı değil, aynı zamanda standart sapmanın da artmasını getirir beraberinde. Yani 2040-2049 yılları arasında ortalama sıcaklık iki derece artışla 31,6 oC olacak desem fazla korkutmam sizleri. Ancak aynı zaman içerisinde standart sapma da 2 derece artacak dersem ürkmeye başlamanız gerekir, şu şekilde: Ortalama 31,6 oC olduğunda en yüksek sıcaklıkların %95'i 23,2 oC ile 40,0 oC arasında olacak demektir. Bunun anlamı da İstanbul'un her Ağustos ayında bir gün en az 40oC'yi görmesi demektir. Uzun yıllar boyunca Ağustos ayındaki en yüksek sıcaklık ölçümü 38,8 oC olan İstanbul her sene 40 derece üzeri sıcaklıklar görmeye başlayacak olursa bunun halk sağlığı açısından getireceği sonuçlara ben girmek istemem, ama sizler tahmin edebilirsiniz. Örnek olması açısından 2003 yazında bir hafta süreyle ortalamının 8oC üzerine çıkan sıcaklıklardan dolayı çoğu Fransa'nın başkenti Paris'de olmak üzere 18.000 kişi öldü. Bu bir üçüncü dünya ülkesi değil, klima kullanmayı akıl edemeyen veya buna maddi gücü yetmeyen insanların yaşadığı bir yer değil, buna rağmen bir haftalık yüksek sıcaklıklardan dolayı ölen 18.000 kişi bize gelecek için önemli bir uyarı olmalı. Bu yaz ise Rusya'daki sıcak dalgasında ölenlerin sayısının 180.000 civarında olduğu söyleniyor. Bir de tabi eklememiz gereken temel bir nokta var, 2040-2049 yılları arası için sadece 2oC'lik bir sıcaklık artışı son derece iyimser bir bakış açısı içinde yaşadığımız bölge için. 3 veya 4 derecelik bir sıcaklık artışının İstanbul gibi büyük şehirlere neler yapabileceğini umarım hiçbirimiz görmeyiz.