"Bu dünya yaşamak için çok kötü bir yer."
18 yaşında intihar eden Furkan Celep'in bıraktığı uzun notta yazan cümlelerden biri bu sözler. Bu dünya yaşamak için kötü bir yer… Furkan'ın intiharı üzerine yapılan yorumlar da bu dünyanın yaşamak için kötü bir yer olduğunu gösteriyor.
İntihar ile ilgili meğer herkesin bir fikri varmış mesela. Herkes her şeyi biliyormuş gene. 'Bu gençlere neden ulaşamıyoruz' diyen hocalar, 'büyük günah' diyen hacılar, 'kolay yolu seçmiş' diyen 'mücadeleci' abiler, 'ne yapsın' diyen kardeşler yazdı da yazdı. Öyle ki en sonunda Furkan unutuldu, geriye bu tartışmalar kaldı.
"Sol niye varlığını göstermiyor" diye parmak sallayan ablalar ve ağabeylere küçük not; bu siteminizi Kobane olaylarından tam tamına 6 yıl sonra yapılan operasyonla gözaltına alınanlar için de göstermenizi bekleriz. Çünkü tutarlılık bir meziyet değil, gerekliliktir.
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) verilerine göre her 40 saniyede bir intihar sonucu ölüm gerçekleşiyor. 2019 yılı verilere göre dünyada her yıl 800 bin kişi intihar nedeniyle yaşamını yitiriyor. TÜİK verilerine göre Türkiye'de 2002 yılından bu yana 50 bine yakın kişi intihar etti. Yani intihar bizim sosyal medyada çokça yazdığımız gibi spesifik, marjinal bir mesele değil. Elbette güzelleyeceğimiz 'kurtulmuş' diye bahsedebileceğimiz bir mesele de değil. Kendi hayatı ile ilgili risk almayan insanların başkalarının hayatı üzerinden kahramanlık yapması ne kadar densiz ise intihar ile ilgili güzelleme yapmak ya da yermek de o kadar densiz.
Bu dünya yaşamak için kötü bir yer…
Her gün az bir kadın öldürüldüğü bir ülkede yaşıyoruz.
Her gün birkaç hayvan işkence edilerek öldürülüyor.
Tüketici Hakları Derneği 2019 verilerine göre toplumun yüzde 20'sinden fazlası açlık sınırının, yüzde 60'dan fazlası yoksulluk sınırının altında olmak üzere, yüzde 80'den fazlası açlık ve yoksulluk sınırının altında yaşıyor.
Dünyada 100 milyondan fazla evsiz, yarısı çocuk 70 milyon göçmen var.
Her gün binlerce insan dilenerek yaşıyor.
Yani bu dünyada âşıklardan çok aç kalanlar var.
Kapitalizm bize tıpkı Furkan'ın yazdığı gibi aradan sıyrılmayı, sıyrılmak için daha duygusuz, daha çalışkan, daha sert, daha gözü pek olmayı öğütlüyor.
Kapitalizm bize 'bir araba, bir ev veya herhangi bir şey uğruna' yıllarımızı harcamamız gerektiğini şart koşuyor.
Her gece yapmak zorunda olduğumuz işleri, ödemek zorunda olduğumuz faturaları düşünerek uyuyoruz.
Her sabah tüketimin allanıp pullandığı bir dünyaya uyanıyoruz.
Bu dünya yaşamak için zor.
Çünkü kapitalizm özellikle naif insanlar için hiç uygun bir sistem değil. Ve bu dünyada hâlâ naif kalan pek çok insan var.
Hangimiz kendimiz için 'hiç tükenmiş, yetersiz hissetmedik' diyebiliriz?
Kendini dinleyip, koruyanlarımız, boşluklarının yerini dolduranlarımız, hayal edip, haya edebilenlerimiz, 'bir neden' bulanlarımız devam ediyor yaşamaya. Bir yol arıyor, bir destek buluyor, bir omuza yaslanıyor, birine ya da bir şeye sarılıp devam ediyor. Bütün bunları bulamadığı veya yetinemediği için Furkan'a kızmaya hakkımız yok. İri, büyük harfli tanımlar kullanmayı bıraktığımızda, küçük harflerle daha anlamlı cümleler kurabildiğimizi anlayacağız. Çünkü insan aslında bağırmak yerine usul usul konuşulduğunda duyuyor.
Adli makamlar Furkan'ın ölümüyle ilgili 'olay'ı soruşturuyor…
Adli makamlar bir araba, ev ya da başka bir şey almaya endeksli hayatları soruştursaydı;
Kadın cinayetlerinin neden nasıl üstünün örtüldüğünü, hayvanlara işkence yapanların neden hiç ceza almadığını, faturası ödenemediği için kesilen elektriği, suyu soruştursaydı, adam sendeciliği, küçük olsun benim olsunculuğu, dayanışma yerine yermeyi soruştursaydı…
Furkan'ın ölümü için bir soruşturma gerekmezdi.