Gencecik insanların "acısı" ve "anısı"nı yaşatmak yerine ömürlerini uzatmak için bize biraz mahcubiyet lazım…
Cenazelerde "ölmez", "ölümsüz" naraları yerine gözyaşı akıtmak için…
Öldükten sonra değil, hayattayken yaşatmak için bize biraz mahcubiyet lazım…
Dağda, şehirde, sınırda, kışlada, madende ölenin annesinin kederini anlamak, babasının acısını paylaşmak için bize biraz mahcubiyet lazım…
Nasırlarından ellerini göremediğimiz yalınayak çocuklar için…
Yokluğun acısını, yoksulun cefasını anlamak için bize biraz mahcubiyet lazım…
Karıncayı yuvasından, kuşu ağacından etmeyen birlik için…
Duayı kirletmemek, inanca küfretmemek için bize biraz mahcubiyet lazım…
Kazanmak için her yolun mubah olmadığını anlamak, kimsesize hoyrat, yaşlıya gaddar olmamak için bize biraz mahcubiyet lazım…
Ölen tüm çocukların masum olduğunu bilmek için…
Tecavüze uğrayana eteğinin boyunu, sokağa çıktığı saati sormamak için bize biraz mahcubiyet lazım…
Yalanlarımızla hayalleri, kibrimizle hayatları yıktığımızı anlamak için…
Yaptıklarımızın ya da yapmadıklarımızın sonuçlarını düşünmek için…
Konuştuklarımız yerine sustuklarımızı hesap etmek için…
Zulme seyirci kalmadan, ortak olmadan yaşamak için…
Güçlüyü değil, ezileni görmek için…
Hor görmek yerine anlamak için…
Muktedirin değil, mazlumun yanında olmak için bize biraz mahcubiyet lazım…
Bize biraz mahcubiyet lazım kendimizle helalleşmek için…
Suretimize gönül rahatlığıyla bakmak için…
Yastığa başımızı koyup rahat uyumak için…
Kibir yerine kahır için…
Ezber yerine düşünmek için…
Bize biraz mahcubiyet lazım
Biraz utanç, biraz vicdan…
Bize biraz mahcubiyet lazım...