2020 yılındayız. Renkli televizyonların, akıllı telefonların varlığına alışalı yıllar oldu. Uzay turizmini konuşuyor, nanoteknoloji ile hastalık tedavilerinden bahsediyor, robotlu yaşamlara hazırlık yapıyoruz.
Ve fakat bütün bunlara rağmen LGBTİ+ denince bunun bir hastalık hatta bulaşıcı bir hastalık dahası sapkınlık olduğunu düşünen bir cahilliği her yıl Onur Haftası boyunca istikrarlı bir şekilde yaşıyoruz. Her yıl azalması gerekirken doz gittikçe artıyor. Nefret gittikçe büyüyor, cahillik gittikçe koyulaşıyor.
Kelimelerini hiç seçmeden gelişine ortalığa savuran binlerce insan var, ne ektiklerini biliyorlar ne de biçeceklerini... Bin düşünüp bir konuşmak lazım diyor hâlbuki kutsal kitaplar. İnsana ne olursa olsun zulüm etmemek lazım geldiğini öğütlüyor bütün peygamberler.
Kendine benzemeyeni, kendi gibi düşünmeyeni ezme hatta yok etme iştahı var.
"Öldürmeyeceksin" diyor oysa kutsal kitaplar. Tüm insanların eşit olduğunu söylüyor hâlbuki yasalar.
İnsanların dini, dili, cinsiyeti, cinsel yöneliminin sorgulanmaması, aşağılanmaması gerektiğini söylüyor evrensel haklar.
Ve fakat hâlâ nefreti rehber edip öfkede birbiriyle yarışanlar var. Bu izansızlığı izlemek büyük bir ızdırap, sessiz kalmak beter bir karanlık. Yokmuş gibi davranmak acı… Umursamamak ise mümkün değil. Çünkü bu nefret her an birinin canını çok kötü yakabilir. Bu pervasızlık birilerini yerinden, yurdundan hatta hayatından edebilir ki etmişliği çok.
"Namus" diyorlar, "ahlak", "sapkınlık" "haysiyet", hassasiyet", "iffet"… Dillerine doladıkları sözcükleri ellerine silah yapıp iki de bir kendine benzemeyenin kalbine sokmaya çalışıyorlar. Her yıl Onur Haftası’nda hortlayan bu "muhafazakâr", "ahlakçı", "hassas" vatandaştan, biz hayatında kimsenin ibadetine, cinsel yönelimine, diline, dinine küfretmeyi bırakın yan gözle bakmamış insanlar olarak usandık ve utanıyoruz.
10 yaşında bir çocuğun taciz edilmesine ses çıkarmadığınızda ahlakınız bozuldu sizin. Onur Haftası'nda atılan tweet'ler sizi bozmaz.
Metroda, otobüste bir kadının taciz edilmesini görüp başınızı çevirdiğinizde yere düştü hassasiyetiniz, attığınız nefret mesajları onu yerden kaldırmaz.
Kuran kurslarında duaya açılan o minik ellere cinsel organını tutturan adamları savunduğunuzda sapkın oldunuz siz, lezbiyen sizi münafık yapmaz.
Komşunuzun küçücük kızının kalçalarından gözlerinizi alamayıp sıkıştırdığınızda iffetiniz gitti sizin, gey abdestinizi bozmaz.
Yatılı yurtlarda gece yarıları çocuk çığlıklarına kulaklarınızı kapattığınızda şerefiniz söndü sizin, biseksüel sizi sollayamaz.
60 yaşındaki bir adamla 13 yaşındaki bir çocuğun düğününe gidip altın taktığınızda kirlendi sizin namusunuz, trans tuz ruhu dökse temizleyemez.
Yeğenine tecavüz eden amcaya arka çıktığınızda yaralandı sizin haysiyetiniz, interseks sizin elinize su dökemez.
Tecavüzcüleri aklayan yasalara alkış tuttuğunuzda, takım elbiseyi, kravatı "iyi hal"e saydığınızda öldü sizin muhafazakârlığınız, gökkuşağının tüm renkleri gelse kurtaramaz.
Trans olmak, gey olmak, lezbiyen olmak bir hastalık, cinsel yönelim de bulaşıcı değildir. Özenilmez, birinden geçmez. Lakin ve fakat nefret bulaşıcıdır. İnsandan insana geçer, zehirler, hayatı zehir eder.
Bir insanın dili, dini, inancı, cinsel yönelimi nedeniyle nefret beslemek, yok etmek istemek ise hem yasalar karşısında hem de Allah katında yasaktır.
İnsanların cinsel yönelimleriyle uğraşmaktan, yatak odalarını gözetlemekten vazgeçin. Kuldan utanmıyorsanız Allah’tan korkun. Bu kadar kin ve nefret biriktirip nasıl hesap vereceksiniz onu düşünün. Bizim içimiz rahat çünkü kalbimiz de aklımız da sizinkinden çok temiz.