Nefret meşakkatli bir iştir. Büyük bir neden gerektirir. Nefret ettiğiniz insanları düşünün. Mutlaka siz de kalıcı izler bırakmıştır. Umudunuzu kırmıştır, güveninizi boşa çıkarmıştır, hatırınızı çiğnemiştir, onurunuza saldırmıştır. Sadece bir tanesi bile nefret etmek için yetmez değil mi? Daha önce yaşadığınız duygudan büyük bir kopuşu gerektirir. Kısa bir süre önce sevdiğiniz, değer verdiğiniz başkaca bir sürü anlamlar yüklediğiniz insana dair duygu değişimi zorlar insanı. Hayatınızın kara kaplı defterine yazdığınız her insan orada koyu bir yer kaplar. O yüzden kimseden nefret edememeye çalışır, onurunuz, haysiyetiniz ayaklar altına alınmadan çok büyük hayat kırıklıkları yaşamadan tanıdığınız kimseden nefret etmezsiniz. Peki tanımadıklarınızdan? Tanımadığımdan niye nefret edeyim canım dediniz değil mi? Öyle ya insan tanımadığı herhangi bir hayal, hayat kırıklığı yaşamadığı sevmediği birinden neden nefret etsin?
Soru basit ama tuhaf farkındayım. Bu yazı bol sorulu bir yazı olacak. Şimdiden uyarıp bir sonraki soruya geçeyim. Bu arada sizli bizli konuşmayı bırakıp birinci tekil şahıs üzerinden devam edelim.
Madem tanımadığın insanlardan nefret etmiyorsun Kobanê’de öldürülen Kürtler için neden “oh oluyor” diyorsun?
Kürtlerden neden nefret ediyorsun?
Sebeplerin var çünkü değil mi? Onlar ‘terörist’,’eşkıya’, ‘bölücü’… Sen ise bu ülke bölünmesin istiyorsun değil mi? Kürdün ölüsüne sevindiğinde ülkeyi sen bölmüş oluyorsun farkında mısın?
Ama Kürtler sizden çok insan öldürdü değil mi? Peki niye diye hiç düşündün mü? Çünkü bir savaş vardı. Ve bu savaş yine senin yüzündendi. Evet senin nefretin yüzünden. Sen nefret ettiğin için o kadar çok Türk öldü. Hem de daha 20 yaşında. Hem de daha ağzı süt kokarken. Sen Kürtlerin kökü bu coğrafyadan kazınsın istediğin için. Kürt olduklarını dahi söyleyemesinler, anadillerinde konuşamasınlar istediğin için. O çocukların kanı en çok senin elinde haberin olsun… Tıpkı şimdi Kobanê’ye destek verenleri kovduğun gibi Kürtleri sürekli bu ülkeden kovduğun için. Sahi bu arada bu ülkenin sadece senin olduğunu sana kim söyledi?
Bu arada sana sır olmayan bir şeyi daha söyleyeyim savaşta en çok Kürtler öldü. Ve sen umursamadın. Sadece kendi sokağına gelen tabutların hesabını tuttun. Sen Kobanê’de veya herhangi bir yerde öldürülen Kürtler için “oh olsun” demeye devam ettikçe bir Türk ve bir Kürt artık fıkralarda bile yan yana gelemeyecek.
Kobanê Türkiye’de değil diyorsun değil mi? İşte burada haklısın. Tıpkı Gazze’nin, Tahrir’in bu ülkede olmadığı gibi. Hani Mısır’da çok üzülmüştün, Gazze’de kahrolmuştun hatırlıyor musun? Ama Tahrir meydanında seni göremedik. Gazze’de çocukların üzerine bombalar yağarken de yoktun. İsrail malı diye bakkaldan Coca Cola alıp döküyordun hatırladın mı? Tahrir Türkiye’nin bir vilayeti miydi? Mısır da, Gazze de Müslümanlar öldürülüyor diye öfke duydun değil mi? Yani bir duygudaşlık gelişti. Peki aynı duygudaşlık Türkiye’de yaşayan Kürtler tarafından geliştirilemez mi? Senin hassasiyetin var Kürtlerin yok mu? Senin yumuşak karnın var Kürtlerin yok mu?
Kobanê’nin Türkiye ile ne alakası var değil mi? Peki eli kanlı IŞID militanlarının Türkiye’de ne işi var? Neden tedavi edildiklerinin silah vb lojistik güçlerinin kim ve kimler tarafından sağlandığını hiç merak ettin mi? Ama ülke elden gidiyor değil mi? Çünkü yüzü maskeli ‘teröristler’ sokağa çıkıp Kobanê’de çocuklar ölmesin diye gösteri yaptılar. Terörist oldukları belliydi değil mi? Çünkü yüzlerinde maske vardı. Peki elinde silahla, satırla ama yüzü maskesiz sokağa Kürt avına çıkanlar neydi? Madem şiddeti onaylamıyorsun neden eli satırlı silahlı adamların Kürtlerin evini basmasına, sürek avına çıkmasına sessiz kalıyorsun? Bu ‘sağduyu’ dediğin şeyi neden hep Kürtlerin göstermesi gerekiyor? Sınırın öte yakasında gözlerinin önünde bombalar akrabalarının üzerinde patlarken Kürtlerin ne yapmasını bekliyorsun?
Devlet emeğini sömürürken, doğanı talan eder, evini başına yıkarken aynı zamanda “insanlık onurunu” da senden alıyor. Bölüşemediğin bir kuru ekmek ama bil ki fırın Kürtlerin elinde değil. Fırın senin sürekli “başımızdan eksik olmasın” diye seçtiklerinin elinde.
IŞiD tam 35 gündür Kobanê kapılarını dövüyor. Yüzlerce ölü var. Kadınlar tecavüze uğruyor. Çocuklar açlıktan, susuzluktan ölüyor. Yüz binlerce insan evini terk etmek zorunda kaldı. Bütün bunlara “bana ne” demek mümkün. “Bana ne demek” bir kayıtsızlık halidir. “Oh olsun” demek ise İnsanlık Suçu’dur. Ve insanlık suçunu milliyetle, dinle, ideolojiyle -ama-larla -fakat-larla açıklayamazsın. Sen insanlık suçu işlemeye devam etmek isteyebilirsin, mazlumun yanında olmak yerine Zalim olmayı tercih edebilirsin. Ama buna sakın Türk olmayı, bayrağı alet etme. Hiçbir halk topyekun ırkçı ve zalim olamaz. Hiçbir bayrak binlerce genç ölünün öldürülmesini kutsamaz. Çünkü; “Masum insanları öldürüyor olmanın ayıbını örtecek büyüklükte bir bayrak yoktur.” Üstelik senin her fırsatta eline alıp dışarı koştuğun o bayrağın kızılında sadece senin kanın yok. Bir de mazlumların er ya da geç zalimlerden hesap sorduğunu da hiç unutma olur mu?
Günler sayılı.. Bizim için hızlı Kobanêliler için uzun ve zor geçiyor. Tam 35 gün oldu. Yaşamak için kısa, her Allahın günü tepende bombaların patlaması için uzun. İnsanlık tarihi için kısa, tarih yazmak için uzun. 35 gündür Kobanê’de bir tarih yazılıyor. Kobanê, IŞİD’e rağmen, sana rağmen yani tüm zalimlere rağmen direniyor. Bu arada senin “bölücü”, “terörist” dediğin sarı mekaplılar orada masum insanların hayatı için kendini bombaların önüne atıyor ve çoklarının gözünde “kahraman” oluyor, bilgin olsun.
35 gündür Kobanê düşsün diye bekliyorsun ya, Kobanê sen insanlıktan düşme diye düşmüyor. Senin nefretin ve kinin tüm dünyayı sarmasın diye düşmüyor. Bu yüzden IŞİD yenildiğinde sen de yenilmiş sayılacaksın.
Ve benden duymuş ol; IŞİD sarı mekaplılara yenilecek. Ve onlar yenildiğinde tüm zalimler yenilmiş sayılacak. IŞİD sarı mekaplılara yenilecek. Haysiyet ve insanlık onuru kazanacak. IŞİD sarı mekaplılara yenilecek… Çünkü bütün soysuzlaştırma ve onursuzlaştırma çabalarına, zulme, yolsuzluğa rağmen dipdiri bir umut var ve başka bir dünya mümkün…