Geçtiğimiz pazar Anneler Günü’ydü. Hani evlatlarının açlık grevine dikkat çekmek için perşembe ve cuma günü Bakırköy Kadın Kapalı Cezaevi önü ve Mısır Çarşısı'nda eylem yapan anaların gözaltına alınmasından iki ve üç gün önce.
Hani kayıp evlatlarının akıbetini sormak için her hafta toplanan analara Galatasaray Lisesi önü yasaklandıktan 38 hafta sonra…
Her bir ağız, her bir el annelerin ne kadar kutsal olduğuna dair sözler söyledi, yazdı. Bütün kulaklar bu sözleri duydu, bütün gözler gördü. Evlatlarının kemiklerini yıllardır soran anneler dahil. Bedeni günden güne eriyen açlık grevlerindeki çocukları için telaşlanan anneler dahil.
Hani kolundan sürüklenen, hani gözaltına alınan ve hani ifade tutanaklarında, “Okuma yazması yok” ifadesi yerine “Cahil” yazılan anneler. Evet geçen hafta gözaltına alınan annelerden üçünün eğitim durumuna ilişkin bölüme ifade tutanağında “Cahil” yazıldı bu ülkede. Anneler Günü tüm yurtta ve dünyada kutlamaya hazırlanırken, bir ya da birkaç polis memuru “okuma yazması yok yerine” üç anne için “cahil” yazdı, yazabildi.
Cahil…
TDK sözlüğünde cahil’in karşılığı olarak “Belli bir konuda yeterli bilgisi olmayan” deniyor. Bir de sıfat hali var: “Öğrenim görmemiş”
Önce şunu açığa kavuşturalım; 2019 yılında bir insanın okuma yazma bilmiyor olması o kadının değil devletin ayıbıdır. “Böyle güzel yollar yaptık, en büyük havaalanı bizde, en uzun köprüyü biz yaptık” yerine “eğitime şu kadar yatırım yaptık, şöyle güzel bir okuma yazma seferberliğimiz var” denilemediği ve o yatırımlar yapılamadığı için hâlâ okuma yazma bilmeyen analarımız var. Ve tabii kendi dillerinde okuma ve yazma öğretilmediği için. Dahası o duble yollara rağmen kar yağdığında yolların kapandığı köyler hâlâ var. Ve o köylerden babalar sırtında çuvalla hasta evlat taşıyor. Ez cümle bir yerde yokluk, yoksulluk varsa bunu gidermek önce ilk önce yönetenlerin işidir.
Gelelim cahilliğin “Belli bir konuda yeterli bilgisi olmayan” anlamına. Her insanın belli bir konuda yeterli bilgisi olmayabilir. Ama bir anne en iyi evladını bilir. Yüzünü düşürdüğünde bir derdi olduğunu ilk o anlar. Giydiği elbiseden ne kadar zayıfladığını, yediği lokmadan iştahını, gözündeki ferden hüznü, sesindeki titremeden acısını… Hıncını, garipliğini, cesaretini, korkusunu, özlemini, kızgınlığını… Çünkü hepsini tek tek ezber etmiştir. Çünkü hepsini tek tek aklına yazmış, kalbine kazımıştır. Doğduğu ilk andan itibaren. Emeklemesini yürümesini, düşmesini, kalkmasını, okula başladığı ilk günü, uyuduğunu, uyanmasını, ettiği ilk sokak kavgasını… Evlat unutur, anne unutmaz.
Şimdi bu annelere “cahil” deyip tutanaklara geçiriyorlar. Anneler imza atmayı bilmedikleri ifade tutanaklarını biliyor oysa. Demir kapıları, hapishane önlerini biliyor. “Cennet ayakları” altında denildikten birkaç saat sonra ayaklar altına alınan elleri biliyor.
Açlık grevi ne demek biliyor. Evladının gün gün erimesinden biliyor. Bu yüzden evladının gün gün erimesine susmaya gönlü elvermiyor. Onu orada öylece bırakmaya belki bir dahaki sefere görememe ihtimaline yüreği dayanmıyor, dayanamıyor. Dünyanın neresinde olursa olsun bütün acıları, bütün felaketleri sıralayın bir anneye sonra da “evladın” deyin. Onun en büyük felaketi evladının yokluğudur. Evlat acısıdır.
Bu dünya evladı kaybedilmiş analar için cehennemidir. O hasret bitmez, o ızdırap ihtiyarlamaz… Bu dünya evladı ölüm döşeğindeki analar için yangın yeridir.
Dünyanın bütün dertleri ertelenir, bütün acıları yok sayılır ama evladından olmama ihtimalinin yarattığı kaygı, ızdırap yok sayılmaz. Bir anne her şeyi erteler. İşini erteler, yemeğini, yolunu, öteki dertlerini, gündelik tasasını. Evladını ertelemez.
"Bir anneyi yolundan alıkoyabilirsiniz, işinden, hatta evinden ama evladını düşünmekten onun için elinden ne gelirse yapmaktan alıkoyamazsınız"
Şimdi siz bu analara cahil diyorsunuz öyle mi? Yanılıyorsunuz!. Bir annenin evladına olan sevgisini sınamak kadar büyük bir cahillik yok.