Ömür Gedik’in “İstanbul AVM’lerindeki bazı kızların şortlarının boyu gerçekten ayıp sınırını aşmış durumda... Plajda değilsiniz diyeceğim ama bence zaten bilerek yapıyorlar...” tweeti yine Ömür Gedik’in deyimiyle aldı yürüdü…
Sosyal medyada yazılan bu mesaja yönelik tepkilerden sonra bir fotoğraf yayınlayıp haklılığını ispatlamaya çalıştıktan üstüne bir video çektikten sonra konuyu köşesine taşıyıp oradan ne kadar haklı olduğunu söylemeye devam etti. Taa ki Ahmet Hakan aynı gazetedeki köşesinden kendisine “bik bik yapmayacaksın Ömür Gedik” diyene kadar. Bu ‘had bildirme’ biçiminin erilliğine dair onlarca şey söylenebilir fakat bu yazının konusu değil. Ahmet Hakan’ın yazısından sonra ‘aydınlanma’ yaşayan Ömür Gedik şunları yazdı: “Herkes fikirlerini özgürce söyleyebilmeli. Ben beni eleştirenlere kızmıyorum. Ahmet Hakan’ın yazısını okudum. Tekrar düşündüm. Fikrimi dile getiriş biçimimin doğru olmadığını kabul ediyorum. Hepinizin zamanını aldım, kusura bakmayın.”
Ömür Gedik her istediğimizi her yerde giyemeyeceğimizin aklını veriyor. Ben de naçizane kendisine her aklına geleni her yerde yazamayacağının aklını vereyim.
Niye mi?
Siz yazdıkça bıçak bileyleniyor da ondan…
Siz yazdıkça bir mermi daha sürülüyor…
Ömür Gedik bu düşüncesini kimsenin kıyafetinden, evini paylaştığı kişinin cinsiyetinden, kahkahasından ötürü sorgulanıp yargılanmadığı, dahası tacize uğramadığı, tokatlanmadığı, üstüne yürünmediği, sürüklenmediği bir memlekette yazıyor olsaydı buna “kadın ne düşündüyse yazmış” deyip kendi fikrinin özgürlüğü diyebilirdik. Lakin öyle değil. Ömür Gedik “alıp yürüyen” bu tweeti yazdığında kızının önünde boğazı kesilen Emine Bulut’un henüz yedisi olmamıştı. Gaziantep’te bir kadın doğum yaptıktan sonra hem de hastane odasında yeni bıçaklanmış, İstanbul’da bir kadının bacağı kırılmış bir başka kadın da 28 gün komadan sonra son nefesini vermişti.
Sosyal medyayı her aklımıza geleni yazıp yayınladığımız bir yer sanıyoruz ya fena halde yanılıyoruz. Biz bu günlere ‘kadın mıdır kız mıdır’ sözlerine isyan eden azınlık olduğumuz için geldik. Kadının etek boyuna, kaç çocuk yapacağına ve hatta kahkahasına karışan siyasetçiler kadına şiddete cesaret veriyor. Kadınların kız kardeşlerini korumak, yan yana durmak, dayanışmak yerine imalı bakışı, lafı erkeğin elinde bıçak oluyor, tabanca oluyor…
Ömür Gedik, mesela yarın şort giyen bir kadının tecavüze uğradığı haberini okusa kendini nasıl hissedecek? “Ama ben demiştim” mi diyecek. Bunun yıllardır isyan ettiğimiz “üstünde ne vardı?” sorusundan bir farkı var mı?
Ömür Gedik şort boyunda ısrarlı savunuculuğuna devam ederken öte yandan Emine Bulut için de üzüntüsünü ifade eden tweetler atmış. Mesela bir tweetinde de şöyle diyor: “Eşi olmuş bir kadının, çocuğunun annesinin boğazını kesen ve bunu soğukkanlılıkla videoya çekip paylaşanlarla aynı havayı solumak... Ne denebilir, bilemiyorum gerçekten de, çok acı, çok...”
Siz yazdıkça siz bu dili değiştirmedikçe, mesela siz kadınlara, erkeğin hakaretlerinde, psikolojik şiddetlerinde ‘kızdırdım galiba, haklı bana bağırmakta, küfür etmekte’ ‘seviyorum’, ‘kocamdır’ ‘sevgilimdir’ diye boyun eğe eğe iş fiziksel şiddete kadar gidiyor... Nazik, iyi aile terbiyesi görmüş, ince ruhlu adamlar alın hayatınıza...” dedikçe yara izi derinleşiyor.
Bu dil, bu akıl bu zihniyet her gün bir kadının ölmesine, tacize, tecavüze uğramasına neden oluyor. Bugüne kadar bunlardan birini yaşamamış olmanız bundan sonra yaşamayacağınız anlamına ne yazık ki asla gelmiyor. Erkeğin şiddet uygulamasının nedeni nasıl psikopat olması değil ise ‘iyi eğitim’ almamış olması falan da değil. Bu kadar iyi eğitim almış olmanıza rağmen bunu bilmiyor olmanız üzücü. Kadın örgütleri sırf kafiye olsun diye yıllardır böyle bağırmıyor: Kadına şiddet politiktir. Kadın cinayetleri politiktir. Her gün bir kadının şiddete uğrayıp katledildiği bir ülkede kadının şort boyunu konuşmak ayıptır. Gerekçesi ne olursa olsun. Vebali ağırdır. Mesele Ömür Gedik’in belirttiği gibi ‘Fikri ifade ediş’ biçiminin yanlışlığı falan değil, fikrin kendisidir.
Şimdi o yüksek egonuzu, o hata yaptığını asla kabullenmeyen tavrınızı, özür dilerken bile ‘aslında haklıyım, yanlış ifade ettim’ edanızı yavaşça yere bırakıp ya tüm kadınlardan gerçekten özür dileyin. Ya da kadına şiddete ve kadın cinayetlerine karşı üzgün emojili yazılar yazmayın. Zira hem zanlının hem de kurbanın yanında olamazsınız.