Kadınlar Günü mü bilirdik? Belki de pek ergendim önceleri, haberleri ilgimi çekmezdi. Sonrasında da 12 Eylül yasaklarına dahil edilmiş olmalı ki, duymadım. Kadınlar Günü diye bir günün “anlam ve önemini” ilkin Sovyetler Birliği’nin Moskova’sında bildim sayarım kendimi. 3 gün 3 gece bayram olmuştu, hem de resmi tatiliyle. Bir şenliktir giderdi. Ve ille de kadını erkeği ellerinde gül ya da karanfillerle...
Cinsiyet eşitliği diye anlatılan şeydi o yıllarda etrafımızda yaşananlar. Cinsiyet eşitliği sanki cinsel eşitliği de beraberinde getirmişti.
Tramvay direksiyonunda, çöp kamyonunda, hatta kule vincin tepesinde bir kadın görmek şaşırtıcı gelmezdi. Ya da inşaat sektöründe daha hafif sayabileceğimiz bir alçı modelleme işinde...
Ama kaynak yapan, tuğla duvar ören, elinde malasıyla sıva yapan kadınlar alıştığım halde beni bile zaman zaman şaşırtırdı. Üstelik inşaatın cephe iskelesine ürkmeksizin çıkarlar, önlerinde harç teknesi, saçlarını kumdan koruyan başörtüleriyle büyük bir disiplin içinde ciddiyetle ve titizlikle çalışırlardı. İş bitince de başörtüsü ve tulum çıkarıldıktan sonra ilk işleri ruj sürmek, saç taramak olurdu. Tanımakta zorlanırdım işçiliğini soyunmuş bu mesai arkadaşlarımı...
Güçleri ve çalışkanlıkları hayranlık uyandırıcıydı. Bir kadın arkadaşımla kadınların bu duruma neden veya nasıl ulaştıklarını tartışıyorduk; “savaş” demişti 2. Dünya Savaşı’nı kastederek, “Fiziksel gücü olan tüm erkekler savaşa gitti ve kadınlar çocuklarıyla ya da yaşlılarıyla kalakaldılar. Savaşın gerisindeki hayatla başetmek zorundalığı Sovyet kadınına güçlü ve çalışkan olabilmenin mücadelesini edindirdi...”
Ama eşitlik adilliği de getiriyor muydu? Kadınların bunca eşitliğe koşulmasında bir haksızlık görürdüm. Kuyruğa da onlar girerdi, evde yemeği de onlar yapardı. Savaştan kalma alışkanlıklar genetik bir görev gibi yapışıp kalmıştı sanki Sovyet kadınında. Bizde ise “cennet analarımızın ayakları altında” denirdi, ama “soframızdaki yeri de öküzümüzden sonra gelir”di.
Bu Kadınlar Bayramı Nâzım Hikmet’imize şiir yazdırtmış 1957’nin 8 Mart’ında:
Senin bayramına lâyık sözleri nerden bulmalı? Çiçeklensin vişne dalı gibi sende dirlik, sağlık.
...
Elyazmasında benim “çiçeklensin vişne dalı gibi” olarak okuduğum kısım kitaplarında “Çiçekteki vişne dalı gibi...” diye geçer. Vesileyle şairimizin kitaplarını basan yayınevi, editörleri belki bu yazıyı okur da görmezden gelmezler...
Kadına dair Nâzım Hikmet’in sanılan, hatta cahil cüretiyle Nâzım Hikmet’in olduğuna emin olunan bir şiir de Nail Çakırhan’ın “Kadın Telakkisi” şiiridir. Çakırhan bu şiiri Nail V. diye bilindiği, henüz 21 yaşındayken 1931’de yazmıştır. Şiirinin son dizesi “kavga yoldaşımdır” , dergide birlikte çalıştığı Nâzım Hikmet’in önerisiyle “hayat arkadaşımdır” diye basılmıştır ve öyle de kalır. Pek çok kişi Çakırhan’ın bu şiiri Halet Çambel için yazdığını düşünür. Oysa şiirin yazıldığı yıllarda Halet Çambel henüz 15 yaşında bile değildir ve Nail V. ile henüz tanışmamışlardır.
Ömrünü emeğiyle hayata adamış Halet Çambel’in fotoğrafıyla bezenmiş “Kadın Telakkisi”, zulüm görmekte olan kadınlarımızın sızısını unutmaksızın tüm kadınlarımıza, insanlarımıza bir umut ışığı, bir tutam karanfil kokusu olsun...
Emekçi kadınların bayramı kutlu olsun!..