Hatay Büyükşehir Belediye Başkanı'nın: "Suriyelilere vatandaşlık, seçme ve seçilme hakkı verilmesi büyük hata oldu. Böyle giderse azınlığa düşeceğiz. 12 yıl sonra Hatay Suriyeli olacak," sözleriyle göç tartışması yeniden alevlendi.
Başkan bu cümleleri Avrupa'nın herhangi bir ülkesinde söyleseydi ırkçılıktan yargılanma ihtimali çok yüksekti. Başkanın yakın geleceği öngörmesinin ırkçılık olmadığını söyleyebilmeliyiz. Hatay'ın nüfusu 1 milyon 670 bin, Suriyelilerin sayısı 835 bin. Her iki kişiden biri Suriye kökenli...
Savaş esnasında resmi bir heyetle Suriye'ye gitmiştim. Göçün tehlikelerine, zorluklarına, trajedisine anı anına tanık olmuştum.
Elbette Suriye savaşına doğrudan müdahale eden, hatta savaşın gidişatını belirleyen Türkiye bu göçün ana aktörlerinden biri. Dolayısıyla göçmenleri azarlama şansı ve hakkı yok.
Bu konu hakkındaki tahminlerimi Türklerin yakın gelecekte Türkiye'de azınlık olması mümkün mü? başlığıyla yazmıştım. Ancak konu o denli tartışmalı ki; cömert bir empati ile yeniden bakmak zorunda olduğumuzu düşünüyorum.
Aftab Razaq, Zahid Hüssein, Naeem Hassan isimli meclis üyeleri ya da Belediye Başkanı Sadiq Khan Pakistan'da bir şehirde görevli değiller. Sadiq Khan Londra'da ikinci dönemi seçilmiş Belediye Başkanı. Üstelik İngiltere'de aşırı İslamcı olarak tanımlanabilen birçok organizasyonu desteklemiş olmasına rağmen. Aftab Razaq, Zahid Hüssein, Naeem Hassan Manchester şehrinin belediye meclis üyeleri…
Priti Patel, İngiltere'nin İçişleri Bakanı; Rishi Sunak, Maliye Bakanı; Sajid Javid ise Sağlık Bakanı. İngiltere'de göçmenlere hitap etmeyen bir siyasi partinin başarılı olması imkânsız. Hükümette yer alan bakanlardan da görülebileceği üzere muhafazakâr parti de göçmen kökenlileri görmezden gelme lüksüne sahip değil.
Lübnanlı Sami Kanaan 2020 de Cenevre Belediye Başkanıydı.
Almanya'da her dört kişiden biri göçmen kökenli. Almanya'da eski uyum bakanı Aydan Özoğuz'du. Şu andaki tarım bakanı ise Cem Özdemir.
Londra'da 9,5 milyon insan yaşıyor. Her üç Londralıdan biri İngiltere dışında doğmuş. Londra'ya yerleşmiş yabancıların "Bugün Londra'da bir İngiliz gördüm," esprisi yaygındır.
Londra'nın kasabalarından biri olan Enfield'de belediye başkanı ve meclis üyeleri çoğunluğu Türklerden oluşmaktadır. Almanya'nın kimi kasabalarında Alman bir aileye rastlanması zordur.
İngiltere'de, Fransa'da ve Almanya'da nüfusun yüzde kırkı bu ülkelerde doğmamış. Önlemlere rağmen dünyanın her yerinden Batı'ya, ölüm pahasına durdurulamayan göç akını sürüyor.
Türkiye'de bu durum konuşulmadığı için, Batı ülkeleri göçmen almamakla suçlanır. Oysa bu gerçeğe aykırıdır. Türkiye de çok yakın bir gelecekte bu sosyolojik gerçeğin parçası olacak. Geçmiş örneklerden gördüğümüz kadarıyla bu gelecek önlenemiyor. Yıllardır, sürekli yapılan araştırmalar göçmenlerin geri dönmediklerini göstermekte.
Bunun en çarpıcı örneği bir süre önce Almanya'da yaşanmıştı. Alman hükümeti ana vatanlarına geri dönmek isteyen göçmenlere oldukça cazip dönüş paketi sunmuş ancak resmi olarak kayıtlı 3,5 milyon Türk aileden sadece birkaçı başvurmuştu. Göç coğrafyalarında doğan çocuklar ise hiç dönmüyor. İzmir'de , Antep'te doğmuş Suriyeli göçmen çocukları ailelerinin ülkelerini bilmiyorlar.
Göçmen gruplarının politik tercihleri de oldukça pragmatist oluyor. Kendi ülkelerinde insan haklarını en çok askıya alan politikalara oy veren göçmenler; gittikleri ülkede ağırlıklı olarak sosyalistler, yeşiller, işçi partileri gibi sol gruplara oy verip onların ana güçlerini oluşturuyorlar.
Göç geldiği ülkeyi çok hızla ve öngörülmesi çok zor bir yönde değiştiriyor. Çarpıcı bir örnek verirsek, tarih boyunca Batı kültüründe gerçekleşmeyen namus cinayetleri Avrupa'da artık oldukça yaygın. Namus kelimesi ile bağdaştırılamadığı için 'onur' cinayeti olarak biliniyorlar. Aile ve medeni kanun konularında 'kendi kültürlerinde' yargılanabilmeleri için şeriat mahkemeleri kuruldu. Sayı tam sayıyı bilinmese de sadece İngiltere'de 100'e yakın şeriat mahkemesi olduğu tahmin ediliyor.
Yakın bir gelecekte aynı gerçekliği paylaşacağımız Batı dünyası göçle hiçbir sosyoloğun öngörmediği kadar hızla değişti. Göçmenler ise uyum için değişmenin, benzeştirme olduğunu savunup uyuma karşı direndiler ve başardılar. Onlar geldikleri gibiler, hatta daha da kapalı...
Artık yoğun göç veren ülkeden, yoğun göç de alan ülkeye dönen Türkiye'de konu, sıradan insanları endişelendiriyor. Avrupa'da TV tartışmalarında konu göçe gelince reyting araçları zıplayarak rekor kırarlar. Şimdi sıra bizde.
O halde yapılacak olan durumu Lütfi Savaş kadar açık saptayıp, entegrasyon için politikalar üretmek. Üstelik Suriyeliler konusunda şanslıyız. Beş yüz yılı aşkın birlikte yaşadık. İnanç ve kültür ortaklığımız hayli güçlü. Uyumda şansımız Avrupa kültürü ile çatışan göçmen nüfuslarla kıyasla oldukça yüksek.
Asıl konuşmamız gereken, bizimle hiç ortak yaşamamış, tarihi ya da kültür bağı olmayan ülkelerden gelen ve sayılarını bilmediğimiz göçmenlerin bizi ne kadar değiştireceği...
Melez toplumlar yakın geleceğin mutlak gerçeği. Önemli olan bunu şimdiden anlayıp, göçü uyuma dönüştürecek politikaları hazırlamaktır.