Vizyon sahibi olmak geleceğe hazırlanmak için gereken ilk adımdır…
20 yıldır sanki Türkiye sürekli bir seçim havasında gibi geçiyor.
2002'den beri 4 yerel seçim, 6 genel seçim, Cumhurbaşkanlık seçimi ve 2 referanduma verilen 4 yıllık ara Covid-19 yılları ile fazlaca hızlı geçti. Ve Cumhuriyet'in 100. yılında tekrar ülkenin gidişatını belirleyecek bir seçime doğru ilerliyoruz.
Yüzüncü yılın psikolojik etkisiyle siyasi partiler beklenenden çok daha yoğun olarak 'ülke geleceği için doğru seçim' vurgusuna dikkat çekiyorlar.
Ana muhalefet lideri Kemal Kılıçdaroğlu; 'İkinci Yüzyıla Çağrı Buluşması' adı altında 'vizyon belgesini' açıkladı ve yeni sanayi devrimi, iklim değişikliği, temiz enerji gibi birçok alanda öncü olacaklarının altını çizdi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, son konuşmalarında düzenli olarak Türkiye'nin yüksek teknoloji ağırlıklı sanayi ve ekonomiye sahip bir ülke olma yolunda ilerleyeceğini vaat ediyor.
Elbette bunlar siyasi bir akım olarak dünyanın her yerinde tekrarlanmakta.
Her lider, taraftarlarını ve dünyayı; ülkesinin küresel teknoloji gelişimi ve gelecek temalarında vizyon sahibi olduğuna ikna etmeyi, adeta bir önkoşul olarak sunuyor.
Nedeni çok açık!
Sadece önümüzdeki yıl, birçok alanda büyük teknolojik adımların yepyeni bir seviyeye ulaştığı bir dönem olacak.
Yapay zekâ teknolojileri ilerlemeye devam edecek. Küresel ekonomik zorluklarla beraber şirketler tarafından aktif yapay zekâ teknolojisi kullanımında büyük artış olacak.
Füzyon, kuantum bilgisayarlar, genetik müdahale teknolojileri alanlarında büyük adımlarla akademik teorilerden gerçek uygulamalara yaklaşılacak.
Yeşil enerji, metaverse, nanoteknoloji, otonom araçlar, endüstriyel robot kullanımı daha da yaygınlaşıp, geleceğin ekonomisin temellerini oturtmakta gittikçe hızlanacak.
Öte yandan, teknoloji dışında geleceği belirleyici birçok trend gerçekleşmekte. İklim değişikliğinin etkilerinin önüne geçilememesi, rekor seviyesinde olan küresel göç, yeniden dünyayı büyük savaş riskine götürebilecek Ukrayna'nın daha da sert bir savaşa dönmesi veya Tayvan'da sıcak bir savaş riski gibi birçok bilinmez, dünya dinamiklerini değiştirecek
Bu gelişimlerden pay almak ve geleceğe hazırlanmak adeta zorunlu…
İleri teknoloji alanlarında Batı ülkeleri ve Uzak Asya'nın teknolojik devleri büyük adımlar atıyor. Aktif rekabet içerisinde daha geride kalmış ülkelerin bu hıza yetişmesi mümkün gözükmese de, oluşmakta olan yeni ekonomik düzenden pay almak için bu geleceği öngörebilmek ve hazırlanmak şart.
Fakat bütün bu dönüşümde, öncü ülkelerin dışında da bir da değişim söz konusu.
İkinci bir kategori olarak bu gelişime öncülük etmese de, destekleyici ve yeni ekonomiden büyük pay edinebilecek ülkeler oluşacak.
Türkiye bu ülkelerden biri olabilir. Rekabet edeceğimiz ülkeleri görmek için çok uzağa bakmamız gerekmiyor.
Zengin Orta Doğu ülkeleri, uzun süredir geleceğe hazırlanmak için bir neden görmüyorlardı. Petrol ve gaz rezervleri ile sonsuza dek ekonomilerini ve refahlarını ayakta tutacak doğal kaynaklara sahiplerdi.
Ta ki iklim değişikliği realitesi, yeni bir enerji sistemine geçiş için net enerji tüketen ülkeleri yeni kaynaklara geçiş için teşvik edene kadar…
Bugün Körfez ülkelerinin hepsinin geleceğe dönük vizyon belgeleri var! Katar, Suudi Arabistan Bahreyn 2030, Kuveyt 2035, Umman 2040'a dönük geleceklere hazırlanıyor.
1950 yılında Arap dünyasında sadece 13 tane üniversite vardı. Bugün aynı bölgede 700'ün üstünde üniversite ve 13 milyon öğrenci var.
Zengin Körfez ülkeleri, yurt dışında eğitim için gençlerine uzun yıllardır büyük burs ve fonlar açtı. Her ülkede kendi vatandaşlarının yabancı şirketler tarafından işe alınması ve gelecek sahibi olmaları için kotalar kurdu.
On yıllardır devlet fonları ile gelirlerini korumak için küresel yatırımlar yapıyorlar.
Önde gelen Amerikan üniversiteleri, Orta Doğu'da birçok yerleşke kurarken, bölgedeki üniversiteler Amerika'dan Singapur'a kadar birçok gelişmiş ülke üniversiteleri ile iş birliği yapıyor.
Şimdi küresel enerji krizi bu ülkeler için büyük bir fırsat sunuyor.
Daha önce bu enerji krizinin 3 kışlık bir kriz olarak değerlendirilmesi gerektiğini yazmıştım.
IMF'nin hesaplamalarına göre Orta Doğu petrol ve gaz üreticileri 2026'ya kadarki sürede 1.3 trilyon dolar beklenenin üstünde gelir elde edecekler.
Elbette hedeflerine ulaşıp ulaşamayacakları bir soru işareti.
Fakat bu kaynaklar doğru kullanılırsa, bu vizyon belgelerinin çoğunun temelini oluşturan kendi vatandaşları ile nitelikli iş gücü kurmak, petrol ve gaz sektörüne bağlılığı azaltarak ekonomik çeşitlilik geliştirmek ve kendi teknoloji üretimi kapasitelerini arttırmak gibi hedeflerine ulaşmak için büyük bir mesafe kat edecekler.
Aynı kaynaklara sahip olmayan Türkiye ise ekonomik daralma ve beyin göçü sorunlarına bir çözüm bulamaz ise bu yarışta geride kalacak. Yeni ekonomide, kaybetmek istemediğimiz alanlarda belki de rekabete yenik düşeceğiz.
Bildim bileli Türkiye'de Arapları küçümseyen bir bakış açısı vardır.
Fakat önümüzde çok uzun olmayan bir süreyi iyi kullanamazsak, küçümsenmeye başlanan bizim ülkemiz olabilir.
Mehmet Önal Kimdir? Mehmet Önal İstanbul'da doğdu. Hukuk lisans ve yüksek lisans tahsilinden sonra İngiliz Parlamentosu ve Atlantik Konseyi'nde çalıştı. İzleyen dönemde enerji sektöründe çalışmaya başladı. Ticari görevlerden sonra enerji dönüşümü ve iklim değişikliği kamu politikaları üzerine uzmanlaştı. Avrupa Birliğini'nin teknik iklim değişikliği danışman organı olan Sıfır Emisyon Platformu'nda ve İngiltere'de Karbon Yakalama ve Depolama Derneği'nde görev aldı. İklim değişikliği temalarında Avrupa'da, Orta Doğu'da ve Asya'da birçok devletin yürüttüğü çalışmalara katıldı. Profesyonel olarak kamu politikaları ve siyasi gelecekler üzerine senaryo çalışmalarında yer alıyor, büyük toplumsal gelişmeler, sosyolojik değişimler, insanlık için varoluşsal tehdit oluşturan etkenler ve küresel jeopolitik konular üzerine kafa yoruyor. Enerji sektörü profesyoneli olarak Londra ve İstanbul'da yaşıyor. |