Derin toplumsal bölünmeye rağmen, özünde ABD halkı kendi ülkeleri ile ilgili siyasi idealizmde ortaklık hissederler. Genellikle de bu idealizm Başkanlık ofisinin dünyanın en karmaşık ve korkutucu konularıyla meşgul olup, ABD'nin güvenliği için çalıştığı fikrinde karşılık bulur.
Bu nedenle, başkanken verdiği binlerce röportaj arasında, bir gazetecinin, "Sizi gece ne uyanık tutar?" sorusuna tek kelimelik bir cevapla zorlanan Barack Obama'nın içgüdüsel yanıtı "Pakistan" oldukça anlamlı olmuştu.
Belki de nükleer silahlara sahip, bir türlü stabilize olamayan ve radikal dinci grupların devletin en beklenmedik yerlerden çıkan karışımının yaratacağı sonuçlar başkanın kabusuydu.
Oysa dünyanın en güzel mangoları Pakistan'da yetişir ama Pakistan, mango yerine terörü çağrıştırır.
Silahlı kabileler, cihat gönüllüleri, kadın tacizcileri ve bombaların sokakta neredeyse sıradan insanlardan kadar görüldüğü bir ülkedir Pakistan.
BM Mali Eylem Görev Gücü'nün (FATF) terör finansmanı ve kara para aklama takibinden yıllar sonra ancak kurtuldu.
Pakistanlılar, ülkelerinin terörizm için güvenli bir sığınak olduğu algısından veya göreceli küresel tecritten habersiz görünürler. Terörizm hakkında duyguları karışıktır. Pakistan'ın iç söyleminde, Hindistan'a karşı cihat açanlar, Keşmir için özgürlük isteyen kahramanlardır.
Hoşgörülü olduklarına inanırlar ama turistler için en tehlikeli ülkelerden biridir. Polisi, güvenilmezlik, kötü muamele ve yolsuzlukla anılır. Yaygın dini militanlık, özgür ifadeye alan tanıyan müzik ve şiir geleneklerini yendi.
Nüfusunun yüzde 64'ü 30 yaşın altında ve nüfus artış hızı dünyanın en yüksek sıralarında. Ülkenin kültür sistemi, sınıflar arasında akışkanlığa izin vermez. Bu nedenle milli gelir paylaşımı en kötü ülkeler arasındadır.
Acilen IMF programına ihtiyacı var. Bir dolar 221 Pakistan rupisi civarında. Geçmişten farklı olarak, hiçbir eski müttefiki IMF olmadan Pakistan'ı kurtarmaya istekli görünmüyor.
Pakistan, Orta Çağ boyunca Hindistan'a yapılan Müslüman istilalarının somutlaşmış hâli olarak dini bölünme ile benzersiz bir siyasi coğrafyada kuruldu.
Pakistan'ın İndus Vadisi, Batı'yla yoğun organik ilişki içinde olan Ganj'ın aksine, Arap, Fars ve Türk dünyalarıyla bağlantılıdır. Urduca Türkçe-Farsça kelime olan "ordu"dan gelir.
Hindistan'da askerlik yapan Winston Churchill'e göre, İndus vadisinde faaliyetin tek yolu; "kabileler arasında ilerleme, siyasi entrika, devlet yardımları ve küçük seferler" sistemidir. Bu analiz hâlâ değişmedi.
Pakistan, kabilelerin güçlü olduğu ve merkezi hükümetin zayıf olduğu dağlar ve çöllerle parçalanmıştır. Bölge uzmanı Anatol Lieven'e göre "Pakistan, baskın toplumlara sahip zayıf bir devlettir."
1990'larda Taliban'ın kökleri Pakistan'daydı. Taliban kabinesinin dörtte üçü son yirmi yılı İslamabad'da geçirdiler. Pakistan, Taliban zaferini "köleliğin prangalarının kırılması" olarak kutladı.
Pakistanlıların kuruluştan bu yana beslenen ulusal anlatılarının gücü, ülkenin gerçek sorunlarının konuşulmasına büyük engel.
Pakistan'ın, Allah'ın doğal zenginlik ve üretken insanlarla donattığı İslam'ın kalesi özel bir ülkesi olduğuna inanılıyor. (Hindistan ve Bangladeş'te Pakistan'dan daha fazla Müslüman yaşıyor.)
Bu söylem, dış ilişkilere de yansıyor: "Ülke, her zaman dış komploların hedefidir! Hindistan daimi; İsrail ve ABD (dünyanın tek nükleer güce sahip Müslüman ülkesi olduğu için) Pakistan'a düşmanlar. Pakistan kendisini cihatla korumaya mecbur!"
Pakistanlıları komplo teorilerine karşı savunmasız bırakan, onlarda sorunlara dair gerçek dışı bir algı yaratan kesintisiz propagandayı geri almak ya da hasarından dönmek mümkün görünmüyor.
75 yıl önce kurulan ülke krizlerden başını hiç kaldıramadı. Aşırılık, ulusal kimliğin bağnazlığıyla körüklendi ve istikrar hayali yerle bir oldu. Devletin sorunları çözememesi toplulukları bir alternatif olarak şiddete teşvik etti.
Siyasi süreksizlik, döngüsel bir modelle yönetimin asker ve sivil arasında gidip gelmesi, atanmış ve seçilmiş kurumlar arasındaki güç asimetrisi, baskın siyasi hanedanlar, Soğuk Savaş'ın uzun süren jeopolitik güç rekabetleri bugünkü Pakistan'ı yapılandırdı.
Pakistan için yaygın tanım; askeri bir devletin sivil yüzü olduğudur.
Kurulduğundan itibaren ordusu, en büyük siyasi ve ekonomik güç oldu. Ardışık liderler, askeri kapasite oluştururken, ekonomide dış yardıma bağlanmayı seçtiler. İnsan kaynaklarına, eğitim ve sağlığa yatırım yapmadılar.
Sonunda ülke yıllardır Hindistan ile çatışmaya kafayı takmış bir ordu ve elinden gelen her şeyi çalan ve neredeyse hiç vergi ödemeyen sivil seçkinler tarafından yönetiliyor.
Seçmenler; İslamcılar ve Batı demokrasisi destekçileri olarak hiç uzlaşamayacak kadar keskin kutuplaşmıştır.
Yetersiz okuryazarlık, kalitesiz öğrenim standartları, düşük tarım ve endüstri üretimi, dış yardım ve borçlanmaya aşırı bağımlılıktan söz edilmiyor.
Kurucusu Jinnah, kuşkusuz bu ülkeyi hayal etmemişti. Çağdaşı Atatürk'ü takip ederek, Güney Asya'da bir Türkiye modeli hedeflemişti. Uzun yıllar Türkiye ve Pakistan modernleşmede birlikte anıldılar. O yıllar çok geride kaldı.
Artık Asya'nın Orta Doğu'sudur Pakistan. Ve Pakistanizm bunu söylemenin kibarcasıdır.
Mehmet Önal Kimdir? Mehmet Önal İstanbul'da doğdu. Hukuk lisans ve yüksek lisans tahsilinden sonra İngiliz Parlamentosu ve Atlantik Konseyi'nde çalıştı. İzleyen dönemde enerji sektöründe çalışmaya başladı. Ticari görevlerden sonra enerji dönüşümü ve iklim değişikliği kamu politikaları üzerine uzmanlaştı. Avrupa Birliğini'nin teknik iklim değişikliği danışman organı olan Sıfır Emisyon Platformu'nda ve İngiltere'de Karbon Yakalama ve Depolama Derneği'nde görev aldı. İklim değişikliği temalarında Avrupa'da, Orta Doğu'da ve Asya'da birçok devletin yürüttüğü çalışmalara katıldı. Profesyonel olarak kamu politikaları ve siyasi gelecekler üzerine senaryo çalışmalarında yer alıyor, büyük toplumsal gelişmeler, sosyolojik değişimler, insanlık için varoluşsal tehdit oluşturan etkenler ve küresel jeopolitik konular üzerine kafa yoruyor. Enerji sektörü profesyoneli olarak Londra ve İstanbul'da yaşıyor. |