Korkulan, aslında tahmin edilen oldu; Türk ordusu ile Suriye resmi ordusu ilk kez çatışmaya girdi.
Suriye askerleri topçu atışı ile gözlem noktasına giden konvoyu vurdu. Beşi asker üç sivil sekiz şehit verdik. Obüs toplarıyla anında karşılık verildi.
Mesele bitti, kapandı mı?
Hayır. Şam’la Ankara arasında yeni bir sayfa açıldı. Görünen o ki; Şam ordusu bundan böyle arkasına Rusya’yı alarak Suriye’deki Türk askerlerini hedef almaktan kaçınmayacak.
Suriye’de yeni bir oyun, yeni bir plan sahneye konuldu.
Gelin önce İdlib’e bakalım. Rejimden kaçan 3 milyondan fazla Suriyelinin yaşadığı alan, başta HTŞ olmak üzere ondan fazla cihatçı/radikal grubun kontrolü altında.
İçlerinde yabancı savaşçıların bulunduğu bu radikal gruplar İdlib’i işgal etmiş durumda.
Moskova ve Şam burayı ne pahasına olursa olsun teröristlerden temizleyeceklerini açıkladı. Ankara araya girdi; sivil kayıplar olabilir, katliamlar olabilir, büyük bir göç dalgası yaşanabilir, insanlık dramıyla karşı karşıya kalırız diye bir plan ortaya attı.
Astana dedikler süreç böyle başladı.
Kısaca yapılacaklar şuydu: Türkiye ve Rusya gözlem noktaları kuracak. Şam güçleri ile cihatçıların savaşmasını engelleyecek. Silahsızlanma bölgesi oluşturulacak. Böylece arada kalan sivillerin ölmesini, evlerini terk etmesini önleyecek.
Halep’i Şam’a, Halep’i Lazkiye (Akdeniz’e) bağlayan iki karayolunun (M4-M5) güvenliği sağlanacak, cihatçılar ve çatışan gruplar ağır silahlarıyla silahsızlanma bölgesinden çekilecek.
Bunu da Türkiye sağlayacaktı.
Ankara’nın taahhüdü buydu.
Oldu mu?
Hayır. Astana masasındaki hesap sahaya uymadı.
Türkiye önce 12 gözlem noktası kurdu. Başlangıçta işler, beklendiği gibi gitti. Ankara dikkatini Fırat’ın doğusuna, PKK/PYD yapılanmasına verdi. Öncelikli hedef yaptı.
Fakat bu süreçte esas patlayacak yer, esas büyük sıkıntı Fırat’ın batısında, uyarısı yapıldı. Ankara Rusya'ya güvenerek İdlib’de sorunu çözeceğini düşündü.
Rusya destekli Şam ordusu ağustos ayında İdlib’i geri almak için harekete geçti. (Bu arada, meşru hükümet, meşru ordu varsa İdlib onların toprağıysa, Suriye’nin toprak bütünlüğü savunuluyorsa bu normaldi.)
Düne kadar çatışmalar bir alevlendi, bir durdu. Rus uçakları da sivil hedef gözetmeksizin bombardımana katıldı. Şam adım adım ilerlemeye başladı.
İlk hedefleri cihatçıların elinde olan iki kritik otoyolun kontrolünü sağlamaktı.
Barış bozulunca, savaş tüm şiddetiyle başlayınca barışı gözetmek için giden askerlerimizin orada bulunma nedeni kalmadı. Gözleme noktaları işlevini yitirdi.
Taa 23 Ağustos’ta, iki gözlem noktamız Şam askerlerinin geri aldığı bölgenin içinde kaldı. Rus jandarma polisi tarafından korunur hale geldi.
O tarihte sordum: Türk asker İdlib’de daha neyi bekliyor dedim. Sahayı bırakamayız dediler.
Yine sordum: Askerimiz orada kalıp ne yapacak, Türk askerinin eve dönüş zamanıdır dedim.
Orada olacağız diye ısrar ettiler.
Dün itibarıyla üç gözleme noktası Şam rejiminin hakimiyet alanı içinde kaldı; sekiz şehit verdik.
Şimdi soruyorum; Ankara’nın İdlib politikasını bilen var mı? İdlib’de ne yapmak istediğini anlayan var mı? Gördüğüm kadarıyla İdlib’deki fiili durum aynen kalsın istiyor. İdlib donsun isteniyor.
Şam ve Moskova ise temizlemekte kararlı olduğunu belirtiyor. Ateş kesmiyor, durmuyor.
Dünkü saldırının önemli bir boyutu daha var. Cumhurbaşkanı Erdoğan Afrika dönüşünde Astana sürecinin bittiğini ilan etmişti. Moskova’ya ya Türkiye’nin yanında ol ya da Suriye’nin çağrısı yapmıştı.
Şam’ın Türk askerlerini hedef alan saldırısı Moskova’dan habersiz yapılmayacağına göre... Moskova tepki vermekten kaçındığını göre...
Moskova, Şam’ı tercih etti.
Şam’ın dünkü cüretkar saldırısının nedeni bu değil mi? Böyle okumak lazım değil mi?
Gelelim üç kritik soruya.
BİR: Türkiye-Suriye ile savaşa girer mi?
Büyük çaplı savaş olmaz. Suriye’nin hava sahasının kontrolü Rusya’nın elinde, Türkiye Rusya’nın izni olmadan hava akını düzenleyemez, helikopter bile uçuramaz. Bölgesel (dünkü gibi) çatışmalar veya bombalama artık kaçınılmaz.
İKİ: Ankara-Moskova ilişkileri bozulur mu?
Cumhurbaşkanı saldırıyla ilgili açıklama yaparken, gereken cevabı verildiğini söyledi ama Rusya’ya da muhatabımız siz değilsiniz diye mesaj göndermeyi ihmal etmedi.
ÜÇ: Şam ordusu İdlib’i geri almak için saldırılarını sürdürür mü?
Kuşkusuz, askerlerimize yapılan saldırı bir anlamda durmayacaklarının mesajı. Sınırımıza 500 binden fazla Suriyeli dayandı. En büyük korku sayıları 40-50 bin olduğu tahmin edilen cihatçıların ülkemize sızması.
Gelelim sonuca. Eski defterleri açmayalım ama şunu söylemeden de geçmeyelim. İç savaşta taraf olmak bizi bu noktaya getirdi. Ordumuzu iç savaşın içine mecburen girmek üzere!
Yakın zamana kadar; çok akıllı politika izledik, sahada güçlü olduğumuz için masada da güçlüyüz, iki süper güçlü (ABD ve Rusya) masaya oturttuk mutabakat imzaladık diyenler, bugünkü halimizi nasıl yorumluyorlar?
Hem Fırat’ın doğusundaki hem batısındaki halimizi.
Mutabakatlar kağıt üstünde kaldı. Mutabakatların kandırmaca olduğu ortaya çıktı.
Ankara’nın başı belada!