Londra'daki NATO zirvesinden yansıyan iki kare fotoğrafa dikkatinizi çekerim.
Birinci fotoğraf liderler toplantısından.
Cumhurbaşkanı Erdoğan masanın başında, hemen arkasında iki kişi var.
Sağ tarafına Binalı Yıldırım oturmuş sol tarafına Dışişleri Bakanı.
Onların arkasında iki bakan daha var. Maliye ve Hazine Bakanı ile Milli Savunma Bakanı. Binali Yıldırım bakanların önünde. İkinci başkan gibi. Kulaklıkları takmış liderlerin konuşmalarını dinliyor.
Cumhurbaşkanı Güvenlik Başdanışmanı ve Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın toplantıda yok, İzmir milletvekili Yıldırım var.
İkinci fotoğraf Trump-Erdoğan görüşmesinden.
Cumhurbaşkanı'na Türk heyeti de eşlik ediyor. Oturuş şekli şöyle. Kanepenin başında Binali Yıldırım var. Cumhurbaşkanı'na en yakın yerde. Yıldırım'ın yanında Dışişleri Bakanı var, onun yanına Maliye Bakanı oturmuş, dördüncü sırada Milli Savunma Bakanı, son sırada sözcü Kalın yer almış.
Bu arada güvenlik zirvesinde Maliye Bakanı, Savunma Bakanı'nın neden önünde anlamadım!
Neyse.
Binali Yıldırım yine ikinci başkan gibi.
Yıldırım Cumhurbaşkanı'nın geçen ay yaptığı ABD ziyaretinde de vardı. Beyaz Saray'daki temaslarda yine başroldeydi.
Anlaşılan o ki, Cumhurbaşkanı Yardımcılığı görevine fiilen başlamış. Erdoğan yavaş yavaş ısındırıyor mu desem, toplumu yavaş yavaş hazırlıyor mu desem bilemedim.
Bu fiili durumun resmiyete dökülmesi eli kulağındadır. Yakında Cumhurbaşkanı kararnamesiyle birinci yardımcılık görevine atandığı ilan edilecektir.
Binali Yıldırım şanslı siyasetçi. Çünkü seçim kaybettikçe yükseliyor. Ulaştırma Bakanı'ydı bıraktı, İzmir Büyükşehir Belediye başkanlığına aday oldu; kaybetti. Kaybedince önü açıldı, şansı yaver gitti Başbakan oldu.
Şansı yaver gitti demem şundan. 7 Haziran 2015 seçimlerinde üç dönem kuralı nedeniyle milletvekili olamadı, Saray'a başdanışman oldu. AKP o seçimde tökezlemeseydi veya dönemin Başbakan'ı Davutoğlu koalisyon kurma basiretini gösterseydi seçim yenilenmeyecekti. Yıldırım Saray'ın baş danışmanlarından biri olarak hayatını sürdürecekti.
Seçim yenilenince yeniden milletvekili olmakla kalmadı, Ulaştırma Bakanı koltuğuna yeniden oturdu.
Daha da ötesi; Erdoğan, Davutoğlu'nun hal ve hareketlerinden, kendi rotasını çizme arayışından rahatsız olmasaydı, bakan olarak kalacaktı.
Başbakanlık görevine atanmayacaktı.
Rejim değişince Türk siyasi tarihine 'son başbakan' olarak geçti. Bununla gurur duyduğunu her fırsatta söyledi. Son başbakan olarak görevlerini Cumhurbaşkanı'na seve seve devredince TBMM Başkanı yapılarak ödüllendirildi.
İzmir'de belediye başkanlığını kazanamadı ama İstanbul'u alır. İstanbul hizmete oy verir. İstanbul icracı başkanı sever düşüncesiyle yeniden belediye başkanı olmaya soyundu.
O artık AKP'nin ağır topuydu.
O karşı mahalleden de oy alabilecek kişi olarak görülüyordu.
Ama olmadı. İstanbul seçimi Yıldırım için kelimenin tam anlamışla hezimetti. Fiyaskolarla doluydu. Seçim gecesi 3 bin oy farkla kazandığını ilan etti. 13 bin oy farkla geride olduğu anlaşılınca seçime hile karıştığını öne sürdü. Seçim tekrarına gidildi.
800 bin oy fark yedi.
Yıldırım şanslı siyasetçi. Kimseye nasip olmayan ona oluyor. Başkası bu kadar ağır yenilgi alsa siyasi hayatı biterdi, evine çekilmek zorunda kalırdı. Ama o yine yükseldi. Kaybetmesi hep işine yaradı.
İzmir'i kazansaydı siyasi hayatını belediye başkanı olarak tamamlayacaktı.
Başbakan olamayacaktı.
İstanbul'u kazansaydı halen belediye başkanıydı.
Cumhurbaşkanı birinci yardımcısı görevine fiilen de olsa gelemeyecekti.
Pek yakında resmen de olacak. Çünkü yıldızı kaybettikçe parlıyor.