CHP’nin bu hafta kurultayı var. CHP’yi seçime taşıyacak yönetim kadrosu belirlenecek. Peki, CHP’nin tek gündem maddesi bu mu?
Bu mu olmalı?
CHP’nin kafa yormak zorunda olduğu daha büyük problemi var.
Ne mi o?
Oy oranının çakılı kalması. Tamam, yerel seçimlerde bir başarı hikâyesi var. İttifak partilerinin işbirliğiyle de olsa, HDP seçmeninin desteğiyle de sağlansa, sonunda lokomotif parti CHP’ydi. Başarının aslan payı ona ait. Ayrıca Türkiye geneline baktığımızda CHP ilk kez yüzde 30’u yakaladı.
Bu geçici bir durum mu?
Yerel seçimin getirdiği avantaj mı?
AKP’nin İstanbul inatlaşmasının katkısı mı?
Galiba tümü birden.
Soru şu; bu oran CHP’nin çıkabileceği en üst nokta mı?
Anketlere göre evet. Tabii sonuçlar doğruysa, gerçekse, manipülasyon amaçlı değilse, CHP yine yüzde 25’ler bandında.
Son 10 yıla, Kılıçdaroğlu dönemine bakarsak CHP’de yüzde 25’lik parti konumunda.
2011 seçimlerinde yüzde 25.7, Haziran 2015 yüzde 25.1, Kasım 2015 yüzde 25, 2018 Cumhurbaşkanı ve TBMM seçimi yüzde 22.6.
Bu tabloya bakınca son anketlerin CHP’yi yüzde 25 göstermesi kimseyi yadırgatmıyor.
Çok ilginç bir durum var. AKP yüzde 49.8 oy oranını yakalıyor, CHP yüzde 25’te. AKP yüzde 40.8’e düşüyor (7 Haziran 2015) CHP yine yüzde 25. AKP altı ay sonra yapılan seçimde (1 Kasım 2015) yeniden eski gücüne kavuşuyor (yüzde 49.5) CHP yine yüzde 25.
Yani rakibi dalgalanıyor, bazen yükseliyor, bazen düşüyor ama CHP sabit.
Stabil!..
2018 seçimleri farklıydı. Kim neye neden, nasıl oy verdiğini pek anlamadı. Ama yine de AKP düştüğü halde CHP yükselmedi, o da düştü.
AKP yüzde 42’ye CHP 22’ye indi.
Türkiye derin ve uzun sürecek ekonomik kriz içinde. İktidara yaranmak isteyen ekonomistler/yazarlar V olacak diyorlar, yani dibe vuruş ve sıçrayış. Göstergeler L diyor; uzun süreli kriz.
İşçi şikayetçi. Üç bin lira alan, beş bin lira alan, sekiz bin lira alan çalışanı işveren zorunlu izne çıkardı eline ayda 1071 lira geçiyor. Üç aydır durum bu.
Meclis Cumhurbaşkanı’na, yani yürütmeye zorunlu izin halini bir yıl daha uzatma yetkisi vermek istiyor.
Felaket!.. Zavallı çalışana kırk katır mı kırk satır mı denilecek? Ayda 1000 liraya talip mi etsin işten ayrılıp (tabii iş bulabilirse) tazminatını mı yaksın... Tazminatı olmayanın işine gelir mi?
Gelir bin lira, hiç yoktan iyidir.
Zaten iş miş yok. Genel anlamda işsizlik oranı yüzde 20’ye vurmuş. İstihdam yüzde 47’ye düşmüş (gelişmiş ülkelerde yüzde 75 dolayında).
Esnaf desen perişan. KOBİ’ler ağlıyor. Son iki ayda kapanan işyeri sayısı 36 bin.
Çiftçiyi, köylüyü, emekliyi hiç söylemiyorum... Halleri perişan. Hele çiftçi ağlamaklı halde.
Enflasyon almış başını gitmiş. TÜİK, sayılarla oynadığı halde yüzde 12.5 altına inemiyor. Güvenilir kaynaklar yüzde 20’leri işaret ediyor.
Kısaca ülkenin hâli iyi değil.
Pandemiyle mücadelede, "çok başarılıyız, dünya bize gıptayla bakıyor" derken sınıfta kalmamız, bütün bu kötü gidişe tuz biber ekti.
Şu anda Avrupa’nın en kötü ülkesiyiz. Onlar başa çıktı biz hâlâ günde bin vaka ile yüzleşiyoruz. Bırakın turist gelmesini ağustos sonunda okulların açılması bile şüpheli.
Daha doğrusu mucize olmazsa imkansız.
Bu durumdaki bir ülkede iktidarın erimesi gerek. Eriyor da zaten. Anketler yalan söylemiyorsa yüzde 35, hatta yüzde 30 seviyesine kadar inmiş.
Yine bu durumdaki ülke de muhalefetin içinden bir partinin şaha kalkması gerekiyor.
Ama aynı anketlere göre muhalefetin içinden atak yapan oy oranını katlayan, kitleleri peşinden sürükleyen bir parti yok.
Neden?
Neden sorusu CHP kurultayının birinci maddesi olmalı.
Yönetilemeyen bir ülkede...
Her dört kişiden bir kişinin işsiz olduğu ülkede...
İnsanların geleceği umutla bakamadığı ülkede...
Ekonominin dibe vurduğu ülkede...
Hukukun kalmadığı, kurumların yok edildiği, tutuklamanın sıradanlaştığı, karşı çıkmanın, protestonun terör eylemi sayıldığı ülkede...
Muhalefetin, muhalefetin liderliğini yapan CHP’nin şahlanması gerekir.
1977’nin CHP’si gibi olması beklenir.
Ama değil...
Neden? CHP kurultayında bu mesele tartışılmalı. Kurultayda yüzde 35’i yüzde 40’ı görmüyoruz sorusunun yanıtı aranmalı.