Ortam yaratılıyor, rüzgar estiriliyor. Libya’ya asker göndermenin alt yapısı oluşturuluyor. Karşı çıkanlara vatan haini muamelesi yapılacağı zihinlere işleniyor.
Libya’ya asker gönderilmesine karşı çıkmanın milli menfaatlere zarar vereceği davul zurnayla ilan edilmese de maiyet gazetecileri/akademisyenleri/hukukçuları/eski siyasetçileri tarafından ekranlardan haykırılıyor.
Ne işimiz var Libya’da diyen muhalefet/CHP topa tutuluyor.
İddia ediyorum, yaşayıp göreceğiz, asker göndermeye karşı gösteri/yürüyüş yapmak, protesto etmek terörist eylem sayılacak. Eyleme katılanlar dış güçlerin ajanı muamelesi görecek!
Pek ya karşı yazı yazanlar?
Bu konuda görüş beyan edenler?
Onun da tedbiri alındı, alt yapısı hazırlandı. O gazeteye ekonomik yaptırım uygulanacak.
Yok artık daha neler diyeceksiniz.
Cumhuriyet gazetesine uygulandı.
Basın İlan Kurumu kendini mahkeme yerine koydu, bir köşe yazısından dolayı Cumhuriyet gazetesine ilan kesme cezası verdi.
Işıl Özgentürk’ün bir makalesi nedeniyle!
Gazeteye tebliğ edilen kararda aynen şöyle denilmiş: "Köşe yazısında Türk Silahlı Kuvvetleri'nin Barış Pınarı Operasyonu'na karşı çıkılmıştır. Köşe yazısında yer alan ‘sözüm ona bir savaş pardon operasyon’ ifadeleri de bu operasyona karşı çıkıldığının hatta küçümsendiğinin kanıtı olmuştur."
Karar vahim değil mi?
Barış Pınarı Hârekatı'na karşı çıkmanın cezası buysa Libya’ya asker göndermeye karşı çıkmanın cezası da benzeri olacaktır.
Basın İlan Kurumu iktidarın rotasından çıkarsanız, iktidarın icraatına karşı gelirseniz, yorum yapma hakkını kullanırsanız "Keserim ilanınızı görürsünüz gününüzü" diyor.
Ama ya milli menfaatlerimiz?
Soru şu: Libya’ya asker göndermenin ulusal çıkarımıza uygun olduğuna kim karar verecek? Kim karar vermeli?
İktidar diyor ki "Ben karar veririm". Dediğim dediktir, herkes uymak zorundadır, çünkü halk beni seçti.
Türkiye’nin önündeki en büyük engel işte bu zihniyet. Her şey sandıktır anlayışı. Demokrasinin seçimle sınırlandırma çabası. Seçilen kişinin ülkenin tabusunu aldığını zannetmesi. Devletin sahibi, devlet adına tek karar vericinin kendisi olduğunu herkese kabul ettirmeye çalışması. Güçlü devletin bu şekilde oluşacağına inanması. Sivil toplumu yok sayması. Sivil toplum kuruluşları ile medyanın devleti temsil ettiği için kendine hizmet etmek zorunda olduğunu düşünmesi.
Oysa ekonomist Daron Acemoğlu’nun da ifade ettiği gibi; demokrasi güçlü devlet ile güçlü sivil toplum arasında dengedir.
Maalesef bizde terazinin bir tarafı ölçüsüzce ağır basıyor. Terazinin öbür tarağı yok denecek kadar hafif, etkisiz.
Medyanın büyük çoğunluğu kendini iktidarın parçası görüyor. Sivil toplum güçsüz.
Hâl böyle olunca, iktidarın kararlarına karşı çıkan köşe yazarı nedeniyle gazetelere yaptırım uygulanabiliyor. Kimse çıkıp da ne oluyor demiyor. Medya sessiz kalıyor. Libya’da ne işimiz var, iç savaşa bulaşmayalım diyenlere "Söyle bakalım 'Gazi Mustafa Kemal Libya’da ne arıyordu?’'" yanıtı Libya’ya asker göndermenin gerekçesi kabul ediliyor.
Peki, Gazi Mustafa Kemal çocukken Selanik’te ne arıyordu? Neden oradaydı?