İki tür uygulama var. Birincisi, işten atılanlar için işsizlik fonu. İkincisi, kısa çalışma ödeneği.
İkisinden de yararlanmak zor. İşsiz kalanın işsizlik ödeneği alması için üç yıl içinde 600 gün prim ödeme şartı aranıyor. Başvuranların sadece yarısı bu haktan yararlanabildi. 2019 verilerine göre: 1 milyon 400 bin çalışandan 700 bini.
En fazla verdikleri para 2 bin lira.
Asgari ücretliye bu kadar bile değil. Aldığı ücretin yüzde 75’i.
Kısa çalışma ödeneğinin şartları farklı. Sektörleri kapsayan, bölgesel veya genel ekonomik kriz olması durumunda devreye giriyor.
Tam da Türkiye’nin bugünkü hâli.
Daha önce aldığınız ücret ne olursa olsun devlet size asgari ücret brütünün 1.5 katı kadarını ödüyor.
Asgari ücretle çalışıyorsanız yüzde 75’ini.
Şart ne?
Şartı biraz gevşettiler. İktidar övünüyor; 600 gün prim ödemeyi 450 güne indirdik diye.
Alkışlayalım mı?
Aile ve Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı’nın açıkladığına göre, 19 bin firma, 420 bin çalışan için başvurmuş.
Bakan diyor ki; başvuruları inceleyeceğiz, 60 gün içinde tamamlamaya çalışacağız.
İki ay!
Sayın Bakan, bizim başvuru 45 gün sonra, 50 gün sonra işleme alınırsa o güne kadar ne yiyip ne içeceğiz?
30 gün, 40 gün, 50 gün nasıl geçecek?
Şimdi diyeceksiniz ki, eleştirmek kolay ne yapsınlar onu da söyle.
Almanya’nın yaptığını.
Alman hükümeti hiçbir koşul aramadan herkese bu yardımı yaptı. Kriz geçsin, virüsü yenelim duruma bakarız diyorlar.
Önce insanım ayakta kalsın anlayışındalar.
Fransa’da öyle, İspanya’da...
Bizim iktidar hâlâ başvuru alıyor, o başvurunun şartlara uyup uymadığını değerlendiriyor.
Uydu mu, uymadı mı?
Aradan haftalar geçiyor, iki bin lira para veriyor.
Alkışlayalım mı?
Bu arada.
Türkiye genelinde adı konulmamış sokağa çıkma yasağı uygulanıyor. Sokağa çıkacağım, evde nasıl kalayım baba, evime ekmek götürmek zorundayım diye haykıran kişilerin evini polis basıyor. Gözaltına alınıyor. (Örnek Hatay’daki TIR şoförü )
İstanbul’da polis sokaklarda, (aslında sahil şeridinde) dolaşıyor evinize girin yoksa ceza yazacağım diyor. Hangi yasaya dayanarak?
İktidar çuvalladı; kimileri Sağlık Bakanı’nı yere göğe koyamıyor ama... Yazıyı uzatmadan üç soruyla bağlayım.
BİR: Yurtta kalan on binlerce öğrenciyi neden hiçbir sağlık kontrolünden geçirmeden illerine, ilçelerine yolladınız?
Hatırlıyorum, YÖK Başkanı, karşı çıkmıştı; "başka sonuçları olabilir" demişti. Dinlemediniz.
Haklı çıktı mı?
Çıktı.
İKİ: Umre’den gelen 22 bin kişiden 18 bini hiçbir sağlık kontrolünden geçirilmeden ülke gelenine yayıldı. Uzmanlar Koronavirüs'ün Anadolu’ya yayılmasında en önemli nedenlerde biri bu diyor.
Diyanet İşler Başkanı çıkıp yanlış yaptık diye özür diledi mi?
Hayır!
ÜÇ: Ulaşım kısıtlansın, otobüsler denetlensin önerisini dinleyen, dikkate alan oldu mu?
Hayır.
Fatura Ulaştırma Bakanı’na kesildi.
DÖRT: Tabipler odaları başta olmak üzere, uzman doktorlar karantina istedi, sokağa çıkma yasağı koyun dedi, İçişleri Bakanı kulak astı mı?
Hayır.
Dün demeç vermiş; virüsü Anadolu’ya yayan İstanbul’dan gidenler.
Yok ya!