Eski Meclis Anayasa Komisyonu Başkanı Burhan Kuzu’nun yeni rejime verdiği ad buydu.
Türk Usulü Başkanlık Modeli..
Halk diliyle ifadesi de denebilir.. Resmi adı ise; ‘Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’..
Adına ne dersek diyelim rejimin özü ne? Temel taşı?
Cumhurbaşkanı’nın aynı zamanda partisinin genel başkanı olması.. Türkiye iki yıldır bu modeli deniyor.. ( 16 Nisan Referandumu’ndan beri)
Deniyor diyorum çünkü; Cumhurbaşkanı’nın hem devleti temsil etmesini, hem de partisinin genel başkanı olarak belli grup adına siyaset yapmasını Türkiye’nin benimsemedi..
Özümsemedi..
İçine sindiremedi..
*
Cumhurbaşkanı’nın ne zaman devlet başkanı olduğu..
Cumhurbaşkanı’nın ne zaman AKP Genel Başkanı gibi davrandığının tespiti mümkün değil..
Çünkü; Türkiye Cumhuriyeti Devlet Başkanı olarak hepimizin haklarını gözetmesi, liderlik etmesi hepimize eşit mesafede olması gerekiyor..
Ama AKP Genel Başkanı olarak da (siyasetin doğası gereği )partisinin ve partililerin çıkarlarını gözetmesi , sadece onlara liderlik etmesi zorunlu oluyor..
Yani sistem çift şapkalı..
İşte bu çift şapkalı yapıya Türkiye alışamadı..
Daha açıkça yazayım çift şapkayı Türkiye kaldıramadı..
*
Cumhurbaşkanı, aynı zamanda AKP Genel Başkanı olduğu için günlük siyasi polemiklere girmek durumunda..
Devlet Başkanı, aynı zamanda AKP Genel Başkanı olduğu için rakip siyasi partileri hedef alıyor..
Bu yüzden çoğu zaman Devlet Başkanı ile sert siyasi polemiklerin yaşanmasına tanık oluyoruz..
Cumhurbaşkanı’nın her gün eleştirilen veya alkışlanan siyasi aktör pozisyonunda olması Türkiye’yi zorluyor..
Çünkü hemen her ortamda, işyerinde,ev sohbetlerinde, arkadaş buluşmalarında Devlet Başkanı tartışılır hale geldi.. İnsanlar Devlet Başkanı düzeyinde taraf oluyor.. Kimi haklı buluyor, kimi şiddetle karşı çıkıyor..
Türkiye’nin alışık olmadığı bi durum..
Türkiye’nin taşımakta zorlandığı bi hal..
Bu hal, bu iki şapkalı sistem, giderek siyasetin bir numaralı meselesi haline geliyor..
Aslında geldi bile!..
31 Mart yerel seçim süreci ‘oturun bir daha düşünün’ dedirtti..
*
Eski Başbakan Davutoğlu da yayınladığı 15 sayfalık manifestoda sistem değişikliğine ilişkin ciddi muhasebe yapmamız gerektiğini söyledi.. Cumhurbaşkanının aynı zamanda parti başkanı olmasının sakıncalar doğurduğuna dikkat çekti..
Yukarıdaki satırları Davutoğlu bu çıkışı yaptığı için kaleme almış değilim.. Sadece vesile oldu, kapı açtı..
16 Nisan referandumundan önce yazdığım onlarca yazıda rejim değişikliğine karşı çıkarken bu sakıncaları dile getirdim..
Sadece cumhurbaşkanının aynı zamanda partisinin genel başkanı olmasının doğuracağı siyasi çalkantıya dikkat çekmedim.. Tek kişide toplanan yürütme gücünün yasama ve yargı üzerinde etkili olacağını ,kuvvetler ayrılığı ilkesini zaafa uğratacağını dilim döndüğünce anlattım..
O gün dile getirdiğimiz,dikkat çektiğimiz sakıncalar bugün çözmemiz gereken sorunlar olarak karşımıza çıkmaya başladı..
Referandum öncesi susup, fikir beyan etmeyenlerin bugün konuşması bile ( Davutoğlu gibi) rejimin tartışılır konumda olduğunun göstergesi..Türk Usulü başkanlık modelinin Türkiye’ye ağır geldiğinin bir kanıtı..