Bir türlü dinmek bilmeyen yağmur nedeniyle koca bir konağa kapanıp kalmak zorunda kalan, biri kadın dört genç insan ne yapar? Bugün olsa bu soruya çok yanıt bulabiliriz. Ama 1816 yılından söz ediyoruz, elektrik de olmayan bir konakta yapılabilecek şeyler son derece sınırlı. Bu can sıkıntısını, sonunda edebiyat tarihinin en önemli iki eserinin doğmasına neden olacak bir oyun oynamaya karar vermeleriyle geçirmeye çalışırlar. Her biri bir öykü yazacak ve birlikte okuyacaklardır.
***
Adam, yaşadığı dönemin en önemli romantik şairlerinden biriydi. Sadece şair olarak değil, önemli bir deneme yazarıydı da: Percy Shelley. Ününün zirvesindeyken “Ateizmin Gerekliliği” konulu bir deneme yazdı. Bu nedenle Oxford’dan kovuldu, babası tarafından reddedildi. İlerleyen yıllarda İrlanda’da yeniden ortaya çıktığında ayaklanmayı kışkırtmaya çalışıyordu. Ardından Londra’ya döndü, radikal siyasi görüşleri ile tanınan William Godwin’in öğrencisi oldu. Godwin ile bu ilişkiyi kurmaya çalışmasının nedeni görür görmez vurulduğu, ufak tefek sarışın bir kızdı: Mary Wollstonecraft Godwin. Annesi onu doğururken yaşamını kaybetmiş, ilk kadın hakları savunucularından Mary Wollstonecraft idi. O da Percy’ye gördüğü andan itibaren aşık olmuştu, henüz 17 yaşındaydı. Ancak Percy evliydi, Mary’nin babası bu ilişkiye karşı çıkınca İsviçre’ye kaçmaya karar verdiler. (Daha sonra Percy’nin karısı ölünce İngiltere’ye dönüp, evlenmişlerdi.) O günlerde siyasi nedenlerle İsviçre’ye kaçan bir İngiliz daha vardı: Lord Byron. Onun suçu da İngiltere’de işçilerin daha iyi koşullara sahip olmak için ayaklanmaları gerektiğini savunuyor olmasıydı. Percy ve Mary, aileden gelen zenginliğini dostlarıyla paylaşmaya hazır Lord Byron’un Zürih yakınlarındaki konağına yerleştiler. Konaktaki bir diğer misafir ise Lord Byron’un “kişisel doktoru” John William Polidori’dir. Birbirinden tamamen farklı köklerden gelen dört genç insanı birleştiren ortak tutku ise yazmaktır. O sıkıntı dolu günlerden bugüne kalan iki dev eser var. Biri Mary Shelley’in Frankenstein’ı. Diğeri ise Polidori’nin Vampir’i.
***
Adeta “yazmak için yaratılmış” bu dört insan ne yazık ki verimli oldukları kadar uzun yaşayamadılar. “İngiliz edebiyatının ihtilalci romantiği” Percy, bir tekne kazasında boğularak öldüğünde 29 yaşındaydı. Lord Byron, Yunan bağımsızlık savaşına katılma hayalleriyle yollara düştü ama savaşı göremeden 36 yaşında öldü.
Vampir’in kendi ismiyle yayınlandığını göremediği için (yayıncılar Lord Byron imzasını, satış için garanti gördüklerinden ilk baskılarda Polidori’nin ismi yoktu) girdiği bunalıma, kumar borçlarının verdiği sıkıntı da eklenince John Polidori 25 yaşında intihar etmişti. İçlerinde en uzun yaşayan Mary Shelley oldu, hayata gözlerini yumduğunda daha 53 yaşındaydı.
***
Carmen’in yazarı Prosper Merimee, Mary Shelley ile 1827 yılında Paris’te tanıştı. Shelley, ufak tefek İngiliz kadınlara özgü inceliği ve zarafetiyle Merimee’yi etkilemişti. Ama bir sorunu vardı, geçirdiği çiçek hastalığı nedeniyle siyah bir peçe ile dolaşır, insanlardan kaçardı. Merimee canlı, neşeli, dost canlısı bir insandı. Shelley ise tam tersi. Büyük olasılıkla çiçek bozuğu yüzü nedeniyle insanlardan kaçan, içine kapanık, kalabalıklardan hoşlanmayan bir kadın. Merimee’nin bütün ilgisine ve taleplerine rağmen Shelley onunla dostluktan başka bir ilişki yaşamadı. Yaşamında bir tek erkek olmuştu, Percy’den sonra bir ikincisine kalbinde yer açamıyordu.
***
Percy, İtalya’da bir deniz kazasında boğularak öldü. Ölümünden sonra dostları ve Mary, boğulduğu sahilde onu yakarak sonsuzluğa uğurlamayı düşündüler. Garip fikirlerin insanı Lord Byron, Percy’nin kafasını mumyalatarak saklamayı önerdi. Böylece o güzel yüz ve o muhteşem beyin, sonsuza kadar onlarla birlikte kalacaktı. Bu çılgın fikir, hepsinin ortak dostu, denizci ve roman yazarı Edward Trelawny tarafından şiddetle reddedildi. Ama o da Percy’nin kalbini ateşten son anda kurtardı, kuruttu ve Mary Shelley’ye verdi.
Shelley, hayatının sonuna kadar o kurutulmuş kalbi bir kitap ayracı olarak yanında taşıdı. Ölmüş ve bir daha asla geri gelmeyecek bir sevgilinin kurutulmuş kalbi! Ne kadar kurutulmuş da olsa, onun bir zamanlar sizin için çarptığını da gayet iyi biliyorsunuz ama. Kitabınızı her elinize aldığınızda önce onu tutuyorsunuz, büyük olasılıkla kitabı bir kenara bırakana kadar da elinizden bırakamıyorsunuz. Biliyorsunuz ki bir daha hiç atmayacak ama bir zamanlar sizin için atmıştı işte. Aradan geçen 200 yıla yakın bir zamandan sonra insana ürkütücü geliyor tabii. Mary ölünce Percy’nin kurutulmuş kalbi, oğulları Florens’e kaldı. Sir Florens öldüğünde de kalp onunla birlikte toprağa verildi. Mezar taşında Latince “Cor Cordium” yazıyor, Kalplerin Kalbi anlamında.
***
Mary Shelley ile Percy Shelley’in tanışmalarıyla, Frankenstein’in yayınlanması arasındaki yaşamları ile ilgili bir film şu sıralar Digitürk’te gösteriliyor. Elle Fanning, Mary rolünde, filmin yönetmeni Hayfa El Mansur. Bu filmi geçen gün Digitürk’te izleyince “kurutulmuş kalp” hikâyesini hatırladım, sizlerle de paylaşayım istedim. Hüzünlü de olsa bir aşk filmi seyretmek, gerilmekten davula dönmüş bu güzel ülkede iyi geliyor insana.