“Meksikalı” filminde Samantha rolündeki Julia Roberts, “bir dargın, bir barışık” sevgilisi Jerry’e (Brad Pitt) şunu soruyordu:
“Birbirini gerçekten seven ama bir türlü tam olarak anlaşamayan sevgililer ne zaman ayrılırlar?”
Jerry’nin yanıtı kısaydı: “Hiçbir zaman!”
Bu harika filmi ve izlediğimde not ettiğim repliği hatırlamamın ve şimdi de sizlere hatırlatıyor olmamın nedeni 'kalbi kırık' bir arkadaşım oldu. Akşamüstü bar muhabbetinde konu kaçınılmaz olarak ona geldi. Böyle durumlarda iki seçenek vardır. Ya dalga geçmek, gülmek, takılmak gerekir ki acısı bir an için de olsa dinsin. Ya da tam tersine üzerine üzerine gitmek gerekir ki kendisi de aslında ne hissettiğini tam olarak anlayabilsin. Bizim arkadaş grubunun yöntemi bu, herkese öneriyor değilim, küskünlükler çıkarsa kabahati bende bulmayın lütfen. Bazı aşklarda çiftlerin ilişkisi herhangi bir nedenle bitse bile, derinde bir şeyler kalır. Jane Birkin-Serge Gainsburg ya da Elizabeth Taylor-Richard Burton aşkları öyle aşklardandır. Çevrenize bakarsanız, isimlerini pek kimselerin bilemeyeceği böyle daha nice aşık olduğunu da görürsünüz, buna eminim. Aslında birbirlerine deli gibi aşıklardır ama aynı çatı altında uzun süre birlikte olamayacak kadar da kendilerine göre yaşamak peşindedirler. Onun için aşka ömür biçenlere, süre verenlere takmayın kafayı. Bazen öyle aşklar yaşanır ki bu bitmez, bitirmek istesen de, bitirmek istese de! İki özgür ruh gerekir bunun için, öncelikle! Kendi varlığı konusunda ayak direyen, çekimine kapıldığı insanın ruhunun içinde eriyip yok olmayı reddeden iki kişi! Böyle bir ilişkide her zaman söylenecek bir söz, verilecek bir öpücük vardır. Ve o son söz söylenmeden, son öpücük verilmeden de aşk bitmez, bitirilemez. Ve zaten doğrusunu isterseniz bizim alaturka şarkılar da sanki bu durumdaki insanlar için yazılmıştır. Alaturka şarkıların önemli bölümü giden sevgilinin ardından yazılmış ağıtlardır. Hiç kavuşamayanların, yaz yağmuru gibi gelip geçen aşkların kurbanlarını da elbette ihmal etmez. Hatta şunu bile söyleyebilirim: Yarım kalan ve asla bitmeyen aşklar olmasaydı, Türk sanat müziği de olmayacaktı. Nitekim alaturka şarkılar hayatımızın önemli bir parçasıdır. Hissettiklerimizi o şarkılar sayesinde bir düzene sokup, kendimize yeni bir gerçeklik inşa etmeyi başarabiliriz. Onun için şimdi şunu söyleyebiliyorum: Yarım kalmış, tamamlanmamış aşkın en iyi ilacı bir kadeh rakı eşliğinde dinlenecek alaturka şarkılardır. Filmlerdeki gibi bir gecede saçlarınız beyazlaşmaz elbette. Ölmek isteyeceğin kadar acı çektiğin bir anda imdadına yetişir, “hicranın sinede açtığı yareyi” söyleyip hem kendi hayatına, hem de ne kaybettiğini bilmeyene isyanını anlatabilirsin. Önce dayılanırsın: “Aşkınla yana yana, kül olsa da bu ocağım, bu gönül sayfasını artık kapatacağım.” Kapatamaz, teslim olursun: “Ağladığın geceleri, kalbindeki acıları, çekinmeden bana getir, sen tükenme, beni bitir!” Aşk böyle bir şeydir, birisini seviyorsan her şeyiyle seversin. Yarım hamilelik olmaz bu işlerde. Ya seversin, ya sevmezsin. Zor bir duygudur. Bazen bu nedenle delirebilirsin, aklına gelmeyecek şeyler yapabilirsin ama aşk da zaten bir yarı delilik halidir. Canın yansa bile senin halini sormasını beklemezsin, kadehindeki zehri o değil, sen içmek istersin. Muhayyer kürdi şarkıdır, “kadehinde zehir olsa, ben içerim bana getir / dudakların mühür olsa ben açarım bana getir / ağladığın geceleri, kalbindeki acıları / çekinmeden bana getir, sen tükenme, beni bitir.” Ama sevmekten kim usanır ki? Onun da şarkısı var: “Sevmekten kim usanır, tadına doyum olmaz, hangi gönül uslanır, sevenle oyun olmaz.” Bir daha o tuzağa düşmeyeceğim diye yeminler edersin. “Kaç kere yemin ettim, kaç gönüle girdim.” Gerçek karşında dikilir: “Sensiz yaşayamıyorum, bak yine geri geldim.” Kuşku duymayın ki bütün o olup bitenlerden sonra geri gelmek kolay değildir. Onunla da olamayacağını düşünürsün, onsuz olursan artık bir daha hiç nefes alamayacağını da! Zor bir durumdur, ama alaturka şarkılar yardım eder, biraz gözlerin nemlenir, utanmazsan ağlayabilirsin de. Ne yaparsan yap, beyninin içinde bunu çözemezsin ama şarkılar söyler, en yakın arkadaşlarına bile anlatamayacağın duygularını yüksek sesle bağırabilirsin. En sevdiğin her zaman İrfan Özbakır’ın o mahur şarkısıdır: “Şarkımı senin için yazdığımı bilseydin, dünyanın bir ucundan kalkıp bana gelseydin.” Gelmezler. Senin gibi hissetseler bile. Dertlerini kadehlere doldurur, bitsin diye içersin ama bitmez. İşte o zaman bu türküyü içinden söylersin, kimse duymasın, kendi acınla onu da üzme, acını bir başına çek diye: “İşte gidiyorum çeşmi siyahım / Önümüzde dağlar sıralansa da.” Aşk budur, acıtır, yorar ama yaşamadan da duramazsın! Onun için bazı aşklar, ilişki bitse de sürer gider. Birbirini gerçekten sevenler, ne olursa olsun ayrılamazlar.