Okan Bayülgen, Posta gazetesinde yayımlanan söyleşisinde şunu söyledi:
“Seksi tamamen bıraktım. Uzun bir hayat için seksi bırakmak şart.”
Tabii bizim medya esnafı da bu sözün üzerine atladı. Bakınız Şekil 1: Bu yazı! Böyle çoğunluğun yadırgayacağı sözleri söyleyip, medyada kendisinden söz ettirmek bir taktik ama Okan Bayülgen’in buna ihtiyacı var mı, emin değilim. Bildiğim kadarıyla bir radyo programı yapıyor, yani zaten medyanın içinde. Dikkat çekmeye ihtiyacı olsa, orada bunu kolayca başarabilir. Bu görüşümü söylediğim bir arkadaşımın da tam tersi fikirde olduğunu, programa dikkat çekmenin de gerekli olduğunu söylediğini belirteyim. Neyse, işin bu tarafı bizim meselemiz değil. Ayrıca programına dikkat çekmek istemesi de hiç ayıp değil, hepimiz dikkat çekmek için ilginç konular bulmaya çalışmıyor muyuz? İlginç başlıklar aramıyor muyuz? Böyle yapmasaydık gazeteler, dergiler, internet siteleri ne kadar sıkıcı olurdu, düşünsenize.
Edebiyat meraklılarının iyi bir şair olarak da tanıdıkları bir felsefe profesörü olan Afşar Timuçin, bundan yıllar önce Milliyet’te yayınlanan söyleşisinde şöyle diyordu:
“O yönde bir arzum kalmadı. Bunun için belli bir yaşa gelmek gerekiyormuş meğer. İnsanın kendini cinselliği olmayan bir varlık gibi algılaması ne güzelmiş meğer. Oh dünya varmış!”
Hocanın 'o yön' dediği şey, cinsellik, bunu belirteyim. Gerçi aynı söyleşide, “Biraz abarttım, insanların her şeyi cinsellikle ilişkilendirmesine tepkiydi” de diyecekti. Ama cinsellikle ilişkisinin kesilmesi sayesinde kadınlar ile daha normal, huzurlu ilişkiler kurduğunu söylemeyi de ihmal etmiyordu. Yani diyeceğim o ki bu tür konuşmalar 'tepki gösterileri' de olabilir, her söyleneni hemen ciddiye almamak gerek. Şener Şen anlatmıştı, şimdi aramızda olmayan ama çok verimli bir film yönetmeni (ismini yazmamamı anlayışla karşılayacağınızı düşünüyorum), yaşlanıp da cinselliğe ilgisi azalınca şöyle demiş:
“Kadınların da konuşabildiklerini fark ettim, çok mutluyum.”
Böyle söylemesinin nedeni hayatına giren kadınların dilsiz olmaları, fikirlerini söylemeye çekinmeleri ya da hiçbir fikre sahip olmamaları değil tabii. Kadınlar konuşurmuş ama rahmetli, karşısındaki kadın ile ilgili planlarını nasıl gerçekleştireceğinin hayallerine daldığı için ne anlattıklarını duymazmış bile. Filozof Arthur Schopenhauer’in de böyle bir öyküsü var: Göttingen Üniversitesi’nde öğrenci olduğu yıllarda bir kır gezintisi için arkadaşlarıyla birlikte plan yaparken gruptakilerden biri, “Geziye götürecek birkaç kadın bulmalıyız” deyince Schopenhauer geziyi iptal edip şöyle söylemiş:
“Hayat o kadar kısa, tahmin edilemez ve uçucu ki böyle büyük bir çaba göstermeye hiç değmez.”
Ama bu sözlerin üzerinden on yıl bile geçmeden çıktığı İtalya gezisindeki davetlerde pek çok çekici kadınla tanışan Schopenhauer’in “Hepsinden çok hoşlandım, ah keşke bir de beni isteselerdi” dediğini de biliyoruz.
Şöyle örnekler de var, unutmayalım: Oliver Wendell Holmes Jr. 85 yaşında yolda yürürken güzel bir genç kızla karşılaşmış. Kızı gördüğünde şöyle dediğini okumuştum bir 'özlü sözler' kitabında:
“Ah, yeniden 70 yaşında olmak vardı!”
Rahmetli yönetmenin de, Schopenhauer ve Timuçin’in de aslında kadınsız bir hayat düşünemediklerini söylemek zor değil. Daha sonra böyle konuşmuş olmalarının nedeni, kadınları sevmemeleri değildi kuşkusuz. Büyük olasılıkla anıların yorgunluğunu taşıyorlardı. Toprağı bol olsun Luis Buñuel’in, yaşlılık iktidarsızlığı başlayınca şöyle dediği iddia edilirdi: “Sonunda kurtuldum diktatörün esaretinden.” Çok aradım ama bu sözü nerede söylediğini bulamadım. Şöyle konuşmuş ama:
“Yetmiş beş yaşıma kadar yaşlılıktan hiç nefret etmedim. Hatta bunda bir çeşit hoşnutluk ve yepyeni bir sükunet buldum. Cinsel istek ve diğer tüm isteklerin yok oluşunu bir kurtuluş olarak görüyorum.”
Kadın-erkek ilişkilerinde cinselliğin önemi olmadığını söyleyecek kadar saf ve bakir bir Anadolu çocuğu değilim. Bir erkeğin hayatındaki tek bir özel kadının her şeyi değiştirebileceğini, hayatı yaşanabilir kılacağını, kadınsız bir yaşamın eksik kalacağını düşünüyorum. Zaten bizim türümüzün erkekleri, sırf cinsel arzularını tatmin edebilmek için bile bir kadın ile birlikte olabilecek şekilde dizayn edilmiş. Kadınların önemli bölümü için (hepsi demediğime dikkatinizi çekerim) cinsellik, sevginin bir parçasıyken; erkeklerin önemli bölümü için cinsellik kendi başına da yaşamın bir anlamı olarak görülebilir. Ama gün gelip libido elimizden uçup gittiğinde bile yine de yaşamımızı paylaşacak, konuşup dertleşebileceğimiz, zekâmızla etkilemeye çalışacağımız bir kadının varlığına ihtiyaç duyarız. Ergenliğe geçtiğimiz andan itibaren! Ondan öncesi de zaten 'ana kuzusu' dönemi oluyor. Bir erkeğin, yaşamında sevdiği özel bir kadın yoksa bu kuşkusuz ki eksik kalmış bir hayattır. Eksiktir, çünkü bir erkeğin hayat içindeki duruşu, yaşamını paylaştığı kadının durduğu yerle ilgilidir. Başka bir deyişle, bir erkeğin vizyonu birlikte olduğu kadının vizyonu ile sınırlıdır; ne bir adım ilerisi, ne bir adım gerisi!
Erkekler, hayatta ne yaparlarsa bir kadın için yaparlar ki bunu daha ilkokul birde öğrenmiştim. Sınıftaki kızların dikkatini çalışkanlıkları ile çekemeyen erkek çocukların, sınıfın en azgın tiplerine dönüşmelerinin nedeni de budur zaten: Kızların dikkatini çekmek! “Ben bir şey yapmadım öğretmenim.” Sonra yıllar geçer, yaşlar ilerler. Bir kadına sarılmak, onu öpmek gençlikteki gibi bir heyecan patlamasına yol açmamaya başladığında bile yanımızda bir kadın ararız. Dünya kalabalıktır ama aslında hayatlarımız hep iki kişiliktir. Ataol Behramoğlu’ndan gelsin:
“Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var: Yaşadın mı, yoğunluğuna yaşayacaksın bir şeyi Sevgilin bitkin kalmalı öpülmekten Sen bitkin düşmelisin koklamaktan bir çiçeği.”
Bütün bunlara rağmen Okan Bayülgen’in önerisini takip ediyor, “uzun yaşamak için seksi bırakmak şart” görüşünü savunuyorsanız size diyeceğim şudur: Seksi bırakmak hayatı uzatmaz ama kuşkusuz ki can sıkıntınız yüzünden o hayat size çok uzunmuş gibi gelir.