Binlerce yıldır şaşmaz bir düzen içinde kendi yörüngelerinde dönüp duran gezegenler ve yıldızlar, o gün artık nasıl sıralanmışlarsa iki meş’um olayın aynı günde gerçekleşmesine neden oldular. Şeyma Subaşı ile Acun Ilıcalı’nın boşandıkları gün, çizgi film kahramanı Sünger Bob Kare Pantolon’un yaratıcısı Stephen Hillenburg da hayata veda etti. 'Motor nöron' hastalığından muzdaripti. Şimdi diyeceksiniz ki “Ne alaka?” Evrende gerçekleşen hiçbir şey tesadüf değildir. Einstein’in dediği gibi “Tanrı evrenle barbut oynamaz”, yani zar atmaz, şöyle gelirse böyle olsun diye! Hem kelebekler de var: Burada bir kelebek kanat çırparsa, Bandar Seri Begawan’daki marangozun gözüne talaş kaçabilir. Öte yandan Esin Övet’in bildirdiğine göre tarihi boşanmanın ertesinde, Acun Ilıcalı’nın ikinci eşi Zeynep Yılmaz (hayır, akrabalığımız yok) Birleşik Krallık Konsolosluğu’nda cereyan eden bir defilede podyuma çıkmış ve orada bulunan herkes Zeynep Hanım’ı çılgınca alkışlamış. Neden alkışlamışlar? Onu bilmiyorum ama tahmin edebildiğim kadarıyla Şeyma Hanım kızımız ile Acun Bey kardeşimizin boşanmasını, onun adına bir zafer gibi görmüş olmalılar. Şimdi bunu okuyunca “Ne alaka” demeyenlerin, yukarıdaki ilk “Ne alaka” sorusunu sorma haklarını da kaybettiklerini belirteyim. Aslında gördüğünüz gibi evrende her şey birbiriyle ilişkili ve bu şaşmaz düzeni bozmak biz fanilerin elinde değil.
Sünger Bob filmlerinde üç değişik 'kadın karakter' var. Biri Bob’un sürücü kursundaki öğretmeni Bayan Paf. Güzel genç bir balık. Diğeri genç bir balina olan Pearl, ki bu kızcağız aynı zamanda Bob’un da patronu olan Bay Yengeç’in kızı. Bildiğiniz 'zengin kızı' yani. Bay Yengeç, işlerini bir ara kızına bırakmıştı ama kız her şeyi 'yeniden yapılanma-gençleşme' derken mahvetti. Bay Yengeç işleri yeniden ele aldı da fakir düşmekten kurtuldular. Konumuzla ilgili değil ama Pearl, size birilerini çağrıştırdı mı bilemedim, bana hayli tanıdık geldi. (Burada müstehzi gülücük emojisi var!) Üçüncüsü ise Bob ile tamamen ayrı dünyaların kadını olan sincap Sandy. Ona da bir gün döneceğim, söyleyeceğim şeyler var çünkü.
Çizgi dizinin bölümlerinden birinde Bay Yengeç, bir gün Bayan Paf ile karşılaştı. Bay Yengeç deyip geçmeyin, zengin, görmüş geçirmiş, bir kız çocuğu sahibi, yılların çapkını. Ama yılların deneyimi, Bay Yengeç’in kalbini Bayan Paf’a kaptırmasına engel olamadı. Bay Yengeç, bu çekici dişi balığın gözünü boyamak ve kalbini çalmak için bütün servetini feda etmeye hazırdı ve etti de. Mantığı zaman zaman “Abartıyorsun, bu kadarı fazla” dese de kendisini tutamadı. Oysa harcayacağı her bir dolar, ömründen de bir senenin gitmesine neden oluyordu. Bayan Paf önceleri bu zengin flörtüne kapılmıştı ama sonra kendi ayakları üzerinde durabilen ve iş güç sahibi bir kadın olarak kendisini toparlamayı bildi. Aldığı bütün hediyeleri Bay Yengeç’e iade etti. Bu sayede Bay Yengeç’in hayatı kurtuldu, üstüne servetini de geri kazanmış oldu. Tabii Bayan Paf’ın bir Instagram hesabı yoktu, “Veni, vidi, vici” dövmesi yaptırıp, fotoğrafını da story’ye koyamadı. Ama buradan şuna geliyoruz ki para-pul, bir kadını/erkeği elde tutmak için her zaman yeterli olamıyor. Parayla bir kadının gözünü boyamak mümkündür ama bunun yarattığı körlük geçicidir, sonunda kadının gözü açılır, hayatta paradan başka şeyler olduğunu da fark eder. Bu son cümleyi yazdım ama inanın yazarken bile kafamdan 'acaba' sorusu geçmiyor değildi. O zaman biz yine Sünger Bob’a dönelim. Dizinin bir başka bölümünde (ki bunu daha önce Hürriyet’te yazmıştım) Sünger Bob ile Gary (kedi sesi çıkaran salyangoz) bahçede saklambaç oynarlarken yanlarına Patrick gelir. Onu da oyuna alırlar. Ama beklenmeyen bir şey olur ve Gary, Patrick’e yapışır, bir daha da bırakmaz, geceyi de birlikte geçirirler. Sünger Bob, ertesi gün Gary’yi eve çağırır ama Gary kararlıdır. Patrick’i bırakmaz. Çok üzülen Sünger, kendisine Lary isimli yeni bir salyangoz edinir. Ama Lary, Gary’nin yerini hiçbir zaman dolduramaz, Bob’un içindeki yalnızlık duygusunu daha da büyütür. Bir gün Patrick ve Gary birlikte çamaşır yıkamaya Sünger Bob’un evine gelirler. Onları böyle “muck muck” gören Bob’un neşesi iyice kaçar. Patrick şortunu yıkamak için çamaşır makinesine atınca Gary şortun cebine girer, meğerse içinde bir kurabiye varmış! Merakının Patrick değil, cebindeki kurabiyeye yönelik olduğu ortaya çıkar. Bob çok sevinir ve Gary ile yeniden arkadaş olur, birlikte gezmeye giderler.
Çizgi dizi deyip geçmeyin, büyüklere de dersler var:
Roma hukuk düzeninin temellerinden biri sayılması lazım gelen Latince 'Audiatur et altera pars' (Diğer tarafı da dinleyelim) sözünü, adalet sistemimiz de bizler de epeydir unutmuş bulunuyoruz. Bir ilişkinin tarafları hakkında bir karar verecekseniz, yapmanız gereken budur. Ama bu hemen hiçbir zaman mümkün olmayan bir şeydir ve aslına bakarsanız üçüncü şahıslar bir ilişkinin niteliği ile ilgili karar verme hakkına da sahip değillerdir. Aşk, ikili bir ilişkidir, bazı durumlarda ikili deliliğe de dönüşebilir ama üçüncü kişilere susup oturmaktan başka bir tavır düşmez. Onun için Subaşı-Ilıcalı vakasında sonradan utanabileceğiniz yorumlar yapmayınız derim. Hele eski eşleri bu işlere hiç karıştırmamalısınız. Hayallerinin peşinde koşan genç bir kadın, hayal edemeyeceği kadar başarılı olmuş genç bir erkek, hayatlarının bir bölümünü paylaştılar. Bir bölümünü de gözümüzün önünde yaşadılar. Dileyelim ki ikisi de bundan sonra mutlu olsun, dileyelim ki Tanrı, Stephen Hillenburg’un varsa günahlarını affetsin, toprağını bol tutsun! Yunus Emre’den gelsin: Mal da yalan, mülk de yalan, var biraz da sen oyalan!