AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan mı başka bir alemde yaşıyor, yoksa bizler mi bir tür alacakaranlık kuşağı filminin içinden geçiyoruz, anlamakta zorlanıyorum.
Geçen gün Erdoğan başkanlığında Reform Eylem Grubu toplantısı yapıldı.
Bu toplantıda vize serbestisi konusu gündeme geldi ve Erdoğan da talimatı bastırdı:
“Tüm başlıkları hazır hale getirin!”
Hafızalarınızı tazelemeye yardım edeyim:
AB, vizenin kaldırılması için terör suçları ile ilgili tanımın netleştirilmesini istiyor.
Yolu savcılığa her düşenin “terörist” diye suçlanması bu muğlaklıktan kaynaklanıyor çünkü.
Ve AB vizeyi de kaldırdığında, Türklerin kitleler halinde siyasi mülteci olmasından çekiniyor.
Bu konu Ahmet Davutoğlu’nun Başbakanlığı döneminde çözülecekti, öyle söz verilmişti.
Niye çözülmedi derseniz, “yukarıya çevir gözü” derim!
Çünkü bu tanım netleşip, gerçekten ve sadece terör suçlarına yönelik bir cezalandırma gelince, mesela Cumhuriyet çalışanlarını hapse tıkmak mümkün olamayacak.
Ya da Osman Kavala’ya hapiste eziyet edemeyecekler.
Selahattin Demirtaş’ı, hapishanede tutarak politikacılıktan yazarlık mesleğine geçirme işi de suya düşecek!
Bu durumda o kadar çok insan var ki!
Bu konu bir türlü çözülemiyor çünkü o zaman AKP Genel Başkanı’nın sevmediği tipleri hapse tıkmak için başka suç uydurmak gerekecek ki o da o kadar kolay değil.
Bir diğer konu, kişisel verilerin korunması meselesi. AB bu konuyu takip edecek kurulun “bağımsız” olmasını istiyor.
AKP Genel Başkanı’nın bu talimatı vermesinden 4 gün önce Resmi Gazete’de kurulun nasıl oluşturulacağı ile ilgili yönetmelik değişikliği yayınlandı.
Dört üyeyi Cumhurbaşkanı, 5 üyeyi de Cumhurbaşkanı’nın partisinin çoğunlukta olduğu TBMM seçecek. Nerede kaldı bağımsızlık?
Ve bu düzenlemenin altında kendi imzası yokmuş gibi talimat veriyor: “Tüm başlıkları hazır hale getirin!”
Milletvekilleri için hazırlanması gereken “etik yasası” ile, “yolsuzluklar ile mücadele konusundaki düzenlemeler” konusuna ise en iyisi ben müdahil olmayayım.
Davutoğlu bu konuyu gündeme getirdiğinde fırçayı yemiş, bir daha da bu konuyu ağzına almamıştı.
Memleketin Başbakanı’nı susturabilen güç, bana neler yapmaz ki?
Mehmet Akif Ersoy, yaşasaydı, “ben bunu daha önce söylemiştim” derdi.
Japonlar için bir şiirinde şöyle yazmıştı:
“Müslüman denmek için eksiği ancak tevhid.”
Mehmet Akif’i hatırlamama neden olan şey, geçen gün T24’te okuduğum bir haber oldu.
Haberin başlığı şöyleydi:
“İslamilik Endeksi sıralamasında ilk 40’ta Müslüman ülke yok.”
ABD’deki George Washington Üniversitesi’nden iki akademisyenin her yıl yayınladıkları bir araştırma ile ilgili bu haber.
“İslam Ülkeleri Ne Kadar İslami” başlıklı araştırma kapsamında yayınlanan İslamilik Endeksi sıralamasının ilk 40 sırasında hiçbir Müslüman ülke yer almadı.
Listeye göre İslami kıstaslara göre en iyi ülke geçen yıl olduğu gibi bu yıl da Yeni Zelanda.
Ama Akif gibi söyleyecek olursak, bir tek tevhidleri eksik!
Bizim güzel ülkemiz de 153 ülkenin bulunduğu listede 95. Sırada yer alabilmiş.
Yeni Zelanda’yı İsveç, Hollanda, İzlanda, İsviçre ve İrlanda izliyor. Danimarka 7, Kanada, 8, Avustralya 9, Norveç de 10. sırada yer alıyor.
İlk 20’de Kuzey Avrupa ülkelerinin haricinde Malta ve Japonya da bulunuyor.
Müslümanların çoğunluğu oluşturduğu ve Müslüman yöneticiler tarafından yönetilen ülkeler neden bu endekste gerilerde yer alıyorlar?
Çok basit: Yolsuzluk, hukuksuzluk, ekonomik gerilik, yaşam standartlarının düşüklüğü, şeffaf olmamak gibi aklınıza gelecek her şey “dindarlık” örtüsünün altında halka kolayca yutturulabiliyor da ondan.
***
Havuz gazetesinde dün şöyle bir haber vardı:
“Kaftancıoğlu’ndan Akşener’e hakaret!”
Tam da seçime gidilirken CHP İstanbul İl Başkanı ile İyi Parti Genel Başkanı arasında bir tartışma mı yaşandı, diye meraklandım ve haberi okudum.
Şöyle diyor: “CHP’li Kaftancıoğlu’nun Akşener için ‘yanlış kişilerden, yanlış işlerden doğru sonuçlar çıkmaz’ diyerek hakaretler yağdırdığı ortaya çıktı.”
Bu konuşma 2017 yılında yapılmış.
Havuz gazetesinin “hakaret” dediği de Akşener için “yanlış kişi” ifadesini kullanmış olması.
Şimdi internete ya da YouTube girin, Devlet Bahçeli – Recep Tayyip Erdoğan yazın ve birbirlerine neler söylediklerine bir kulak verin.
Ben burada yazamıyorum, ne olur, ne olmaz.
En hafif suçlamanın “hırsızlık ve vatana ihanet” olduğunu kayda geçireyim sadece.
Şimdi havuz gazetesinin editörleri bunu bilmiyor olabilirler mi? Elbette biliyorlar, çünkü o hakaretler karşılıklı yapılırken Erdoğan’ın, Bahçeli’ye hakaretlerini manşetlere taşıyanlar da aynı kişilerdi.
Peki 2017’de söylenmiş bu sözleri durduk yerde sayfalarına taşımakta nasıl bir amaçları olabilir?
Bahçeli – Erdoğan hakaretleşmelerini halka bir kez daha hatırlatma çabası mı bu?
Yoksa bir “sızma” mı var?