Cumhurbaşkanı’nın 7 maaşını bağışlayarak açtığı yardım kampanyasında ilk günü geride bıraktık.
Gerçi 7 aylık geliri yerine 7 aylık giderini bağışlasaydı daha faydalı bir iş yapmış olurdu ama bunun için iddialaşmayacağım!
Şunu söylemeliyim ki bu kampanya, salgın nedeniyle işini kaybeden ya da işyerini kapatmak zorunda kalanların, gündelik gelirle çalışanların dertlerine derman olabilecek bir proje değildir.
Salgın nedeniyle kapanan işyeri sayısı 120 bin, buralarda çalışan 500 binden fazla insan işini ve gelirini kaybetti. (Fırsattan istifade işten atılanların sayısını henüz bilemiyoruz.)
Asgari ücret net 2 bin 324 lira.
Bu kişilere üç ay asgari ücret tutarında nakit yardım yapılsa yaklaşık 3,5 milyar liralık bir bütçe lazım.
Bu para, yardım kampanyasıyla toplanamaz.
Yardım kampanyalarında bugüne kadar toplanan en büyük rakama, 15 Temmuz şehit ve gazileri için düzenlenen kampanyada ulaşıldı: 339 milyon lira!
Oysa Cumhurbaşkanlığı’nın sadece örtülü ödeneği 5 milyar 700 milyon lira.
Yani devletin elinde bu iş için kullanabileceği para var ama kullanmıyor, yardım kampanyası düzenliyor.
Kampanya 31 Mart günü başladı. Ne zaman biter, kaç liraya ulaşmak hedefleniyor, bilmiyoruz.
Diyelim ki 15 günlük hızlı bir kampanya olsun.
Geliriz Nisan’ın 15’ine. Ve yine diyelim ki 15 Temmuz kampanyası kadar da toplanmış olsun.
Nakit olarak dağıtmaya kalksak kişi başı bir kereliğine 600 lirayı ancak buluruz.
Benim bildiğim "AKP zihniyeti", bu paradan kendi payına düşeni almazsa gözüne uyku girmez.
Şunu demek istiyorum: Nakit değil ayni yardım yapmak isterler.
Çünkü koli kutularını bir yandaş zenginden alırlar. Kolilerin içine doldurulacak gıda ve temizlik malzemelerini de elbette bir başka Müslüman biraderimiz satar.
Şeffaf bir ihale olmaz. Tıpkı milyarlık kamu ihaleleri gibi kapalı kapılar ardında, "davet usulü" bir ihale ile hamhum şarolop, iş biter.
Paranın toplanması, mubayaa, ürünlerin paketlenmesi, ihtiyaç sahiplerine dağıtılması mayıs sonunu bulur.
Cumhurbaşkanı’nın 18 Mart’ta "müjde" diye söylediği "65 yaşını geçenlere bir şişe kolonya ve koruyucu maske, eldiven" bile hâlâ dağıtılabilmiş değil.
Arada birkaç kişi, servetine servet ekler. Kazançlarının bir bölümünü bazı vakıflara bağışlamaları koşuluyla tabii! AKP zihniyetinin bu işlerde nasıl davrandığını artık hepimiz biliyoruz.
Öte yandan kampanyada bir başka tuhaflık daha var.
Hürriyet’in yazdığına göre iş dünyasından kampanyaya destek yağmış! Yağmasa da yağdığını yazacaklardı zaten ama işin bu kısmına takılmayalım.
Hürriyet’in sayfasındaki listeye baktım, Ziraat Bankası 62 milyon 300 bin lira bağışlamış.
Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu 20 milyon lira verecekmiş.
Savunma Sanayi Başkanlığı 10 milyon lira ile harekete geçmiş.
Vakıf Katılım, 5 milyon lira vereceğini söylemiş.
Bunların hepsi kamu kuruluşu.
Yani "yardım" diye verdikleri para, esasen bizlerin parası.
Devlet, niye işsizlere, işini kaybedenlere, iş yerini kapamak zorunda kalanlara doğrudan yardım edemiyor da mutlaka bir yardım kampanyası düzenlemek gerekiyor?
Virüs salgınının Türkiye’de de ortaya çıktığı günden beri garip bir yönetim anlayışı izliyoruz.
Devlet ki bu noktada bizzat Recep Tayyip Erdoğan’ın "şahsı" oluyor, hiçbir sorumluluk üstlenmemekten yana.
Her şey vatandaştan bekleniyor.
Vatandaş kendi OHAL’ini kendisi ilan edecek, sokağa çıkmayacak.
Vatandaş, işsiz kalırsa karnını nasıl doyuracağının çaresine de kendisi bakacak.
İsterse kamu bankalarından borç alacak ama sonra ödemek zorunda.
İşçinin kendi parası sayılması lazım gelen işsizlik sigortasından yararlanabilmesi için deveye hendek atlattırabilmek de gerekiyor.
Çünkü, işini kaybeden işçiler, işsizlik sigortasından yararlanmak için iki ay sürecek incelemeyi beklemek zorunda.
Bunu ben uydurmuyorum, bizzat Bakan’ın kendisi söyledi.
Aile ve Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı’nın açıkladığına göre, 19 bin firma, 420 bin çalışan için başvurmuş. Üç gün önceki bu açıklamadan sonra sayının daha da artmış olması ihtimali var tabii.
Kanuna göre bu haktan yararlanmak için "uygunluk denetiminin" yapılması lazım ve bu süre 60 gün.
Bakanlıkta bu işe bakacak müfettiş sayısı 600 civarında.
Şanslılar mayıs ayında, şanssız olanlar haziran ayında ilk işsizlik maaşlarını alabilecekler anlamına gelir bu.
Ölme eşeğim ölme, yaz gelsin yonca bitecek!
Peki niye maaşı önce bağlamak, incelemeyi sonraya bırakmak kimsenin aklına gelmiyor?