Cumhurbaşkanı ve ortağı Devlet Bahçeli emretti, Türk Tabipleri Birliği Başkanı Şebnem Korur Fincancı gözaltına alındı.
Fincancı’nın gözaltına alınması kararını veren savcının iddiasına göre TTB Başkanı, terör örgütü propagandası yapmış.
Bununla da kalmıyor, savcının iddiasına göre Fincancı “Türk milletini, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni, devletin kurum ve organlarını aşağılama” suçunu da işlemiş.
Savcının bu kanaate varmasına ve sabahın köründe evinin polislerce basılıp, Emniyet’e sürüklenmesine sebep olan şey, Fincancı’nın “kimyasal silah kullanıldığına ilişkin iddiaların araştırılması gerektiğini” söylemesi.
Söz konusu iddia, PKK tarafından yayınlanan bir videoda ileri sürülmüştü.
Fincancı da bu iddianın doğru olup olmadığının araştırılması gerektiğini söylemiş.
Şeffaf devlet yönetiminin olduğu açık toplumlarda, kamuya yönelik suçlamaların araştırılmasında bir tuhaflık aranmaz.
Böyle olduğu içindir ki Ebu Gureyb rezaletinden, Guantanamo’daki eziyetlerden haberdar olabildik.
Kimse de bunların araştırılmasını istediği için vatana ihanete varan suçlamalarla karşılaşmadı.
Elbette gerçeği yansıtmayan, provokasyon amaçlı iddialar olabilir.
Bunların araştırılıp, doğrusunun tereddüde yer bırakmayacak şekilde ortaya konulması, devletlerin lehine olur, aleyhine değil.
Deyim yerindeyse “abdestinden şüphesi olmayanın namazından da şüphesi olmaz.”
Erdoğan ve küçük ortağının seçimlerden önce yeni düşmanlar ve düşmanlıklar yaratmasının nedenini biliyoruz.
Bu çabaya, bağımsız olması gereken adalet sisteminin de alet olması artık şaşırmadığımız bir durum.
Rejimin suçladığı kişinin kendini nasıl savunacağının, iddia edilen eylemi yapıp yapmadığının, sözü söyleyip söylemediğinin artık bir önemi yok.
Fincancı’nın, “Türk ordusu kimyasal silah kullandı” demediği halde, bunu söylemiş gibi suçlanması faşizmin alacakaranlığının giderek koyulaşmaya başladığını da gösteriyor.
Mahkemenin suçlu olup olmadığına karar vermesi bile beklenmeden, görevden alınmasının talep edilmesi de ayrı bir hukuk rezaleti.
Erdoğan rejiminin suçsuz yere hapse attığı ilk insan değil Fincancı, seçimleri kaybedip gidene kadar da belli ki son insan da olmayacak.
Devletimizin yöneticileri istiyorlar ki onların söylediklerine tartışmasız inanalım, araştırıp, soruşturmayalım.
Ancak sorun şu ki inandırıcılık konusunda da oldukça sorunlular.
Cumhurbaşkanı’nın “başörtülü kardeşimize saldırdılar, Dolmabahçe’den Beşiktaş’a tünel kazdılar, camide içki içtiler” gibi doğruluğu ispat edilemeyen iddialarını bir kenara bırakıyorum.
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu da gözümüzün içine baka baka gerçek olmayan şeyler söylüyor.
En son olarak “dezenformasyon kanununun daha katısı Almanya’da, Fransa’da var” dedi.
Uyduruyor çünkü böyle bir şey yok.
Bizdeki 29. Maddenin bir benzeri hiçbir demokratik ülkede yok.
Aynı kanun için Meclis’te konuşan AKP Kahramanmaraş Milletvekili Ahmet Özdemir, “Amerikalı ilgililerle bu yasayı ve özellikle 29'uncu maddeyi konuştuk” demiş ve ABD’li bir yetkilinin “Bizim dezenformasyon yasamızla sizin yasanız birebir örtüşüyor” dediğini iddia etmişti.
ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü bunu yalanladı ve AKP’yi “dezenformasyona karşı koyma konusundaki yaklaşımların, başta çevrimiçi ve çevrimdışı ifade özgürlüğü olmak üzere, demokrasiyi destekleyen ilkelere farkında olmayarak zarar vermemesini sağlamaya” çağırdı.
İnandırıcılık sorunu işte bu tür palavraları ortaya atmanın siyaset yapmak zannedilmesinden ortaya çıkar.
Geçenlerde Urfa’da iki aile arasında çıkan kavgada silahlar da kullanıldı ve 16 yaşında iki öğrenci, okul servisinin içinde otururken serseri kurşunlar nedeniyle öldü. 14 öğrenci de yaralandı.
Polisin çok sayıda kişiyi gözaltına aldığı ve çatışmada kullanılan üç silahın ele geçirildiğini biliyoruz.
Bu olay üzerine Viranşehir Sulh Ceza Hakimliği “kamu sağlığı ve kamu düzeni” gerekçesi ile olayla ilgili haberlere yayın yasağı getirdi.
İki çocuk ölmüş, 14 çocuk yaralanmış ve kamuoyunun bu olayı takip edebilmesinin önüne geçilmek isteniyor.
Niye? Belli ki bunun niye gerektiğini sadece hâkim biliyor.
Hazırlık soruşturmaları kanun gereği zaten gizli olmak durumunda.
Ama bu çerçeveye girmeyen bilgilerin yayınlanmasından niye rahatsız olunuyor, açıklamaya muhtaç bir durum.
Basit bir soru: Böyle bir yasaklama, soruşturmanın örtbas edileceği ya da birileri tarafından yönlendirilerek suçluların kurtulabileceği kuşkusunu yaratır mı, yaratmaz mı?
Bir soru daha: Siz kamuoyunun doğru bilgiye ulaşmasını engellerseniz, fısıltı gazetesinin yanlış bilgiyi yaymasına nasıl engel olacaksınız?
Mehmet Y. Yılmaz kimdir?Mehmet Yakup Yılmaz, 1956 yılında Malatya'da doğdu. İlkokulu Antalya Devrim İlkokulu'nda, orta okul ve liseyi parasız yatılı olarak Denizli Lisesi'nde okuduktan sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat ve Maliye Bölümü'nden 1977 yılında mezun oldu Gazeteciliğe SBF öğrencisi iken 1975 yılında Ankara'da Mehmet Ali Kışlalı yönetimindeki Yankı Dergisi'nde başladı. Derginin Yazı İşleri Müdürlüğü görevini de bir süre yürüttü. 12 Eylül 1980 darbesi öncesinde Türk İş'e bağlı Yol İş Federasyonu ve YSE - İş sendikalarında basın müşaviri olarak görev yaptı, sendika gazete ve dergilerini yayınladı Askerlik görevini Kara Harp Okulu'nda tamamladıktan sonra İstanbul Gelişim Yayınları'nda mesleğe döndü. Gelişim Yayınları'nda Erkekçe ve Bilim dergilerinin Genel Yayın Müdürü Yardımcılığı ve ardından Gelişim TV Dergisi Genel Yayın Yönetmenliği görevlerinde bulundu 1985 yılında Hürriyet'e geçti ve Hürriyet Dergi Grubu'nu kurdu. Tempo, Blue Jean, Playmen gibi dergileri yayınladı. Daha sonra Dönemli Yayıncılık Genel Müdürlüğü görevine getirildi. Ercan Arıklı ile birlikte Dönemli Yayıncılık'ın 1 Numara Yayıncılık'a dönüşmesi sırasında Genel Müdürlük görevini üstlendi. Aktüel, Cosmopolitan, Penthouse, Oya gibi dergilerin kurucu genel yayın müdürü oldu. Bugüne kadar 30'u aşkın derginin kuruculuğunu yaptı. 1995 yılı başında Posta gazetesini yayınladı. Aynı yılın sonunda Fanatik gazetesini, 1996 yılı sonunda da Radikal gazetesini kurdu, genel yayın müdürlüğünü yürüttü. 2000 yılında Milliyet Gazetesi Genel Yayın Müdürlüğü görevine getirildi. Bu görevi 5,5 yıl sürdürdükten sonra Doğan Burda Dergi Grububu'nun CEO'luğu görevini üstlendi. 2005 yılından 2018 Eylül ayına kadar Hürriyet gazetesinde köşe yazarlığı yaptı. Ekim 2018'den itibaren T24'te yazmaya başladı. Gazete köşe yazılarından derlenen "Kırmızıyı Seçtim, Aşk Mavinin Altındaydı", "Benden Selam Söyleyin Bütün Aşklarıma", "Aşktan Sonra Hayat Var Mı", "Şaşırma Duygumu Kaybettim, Hükümsüzdür" isimli kitapları yayımlandı. "Aşk Herşeyi Affeder mi" isimli uzun hikâyesi de kitap olarak yayınlandı. "Türkiye medyasında en çok yayın başlatan gazeteci" olan Mehmet Y. Yılmaz, güncel politik gelişmelerin yanı sıra, deneme tarzındaki yazıları ile futbol üzerine yaptığı yorumlarıyla da biliniyor. |