Altı muhalefet partisinin "güçlendirilmiş" parlamenter sistem üzerinde uzlaşması kuşkusuz ki önemli bir gelişme.
Bu uzlaşmanın, bir seçim ittifakına dönüşüp dönüşmeyeceğini de yakında göreceğiz.
DEVA ve Gelecek Partisi'nin, kendi başlarına barajı geçebilmeleri bugünkü bilgilerimizle mümkün görünmüyor.
Seçim en geç 2023 Haziran'ında yapılacağına göre, partiler arasındaki oy dağılımında büyük radikal değişikliklere yol açmaya yetecek kadar bir zaman da yok.
Onun için bu iki partinin de Millet İttifakı içinde yer almaları büyük olasılık.
Millet İttifakı adı verilen "koalisyonu" hem güçlendiren hem de yürümesini güçleştiren bir katkı olacak bu.
Güçlendirecek, çünkü Cumhur İttifakı'ndan kaçan muhafazakâr seçmen için yönelecek alternatif adres için varlıkları önemli.
Güçleştirecek çünkü bizim memlekette baş sayısı arttıkça uzlaşma zorlaşır, egoların çatışması artar.
"Nerede çokluk" diye başlayan atasözünün bu topraklarda vücut bulmuş olmasının bir tesadüf olduğunu düşünmüyorsanız tabii.
Kemal Kılıçdaroğlu ile Meral Akşener'in biraz terleyeceği bir süreç olacak bu, orası kesin.
Tam da bu noktada Metropoll'ün Türkiye'nin Nabzı araştırmasının Ocak 2022 sonuçlarına dikkatinizi çekmek istiyorum.
Ocak 2022 itibariyle Millet İttifakı'na yakın olanların oranı yüzde 43,7. Cumhur İttifakı'nı sevenlerin oranı yüzde 40.
İki ittifaka da yakın olmadığını ancak tercih edebileceğini söyleyenler eklenince Millet yüzde 49,7, Cumhur yüzde 42,1'e ulaşıyor.
İki ittifaka da yakın olmayıp tercih edebileceğini söyleyenlerin içinde HDP, DEVA ve Gelecek Partisi seçmenlerinin de bulunduğunu varsaymalıyız.
Yani bu iki partinin ittifaka katılma olasılığı, Millet İttifakı üyeleri için kolayca ellerinin tersiyle kenara itilebilecek bir durum değil.
Bu araştırma, düzenli olarak her ay yapılıyor.
Ocak 2021'den Ocak 2022'ye kadar geçen bir yıl içinde Millet İttifakı, 42,4'ten, 43,7'ye çıkmış.
Cumhur İttifakı ise aynı sürede 36,9'dan 40,0'a çıkmış.
Prof. Dr. Özer Sencar, ocak ayındaki gaz ve elektrik zamlarının sonuçlarının şubat ayında görülebileceğine dikkat çekiyor ancak tablonun çok da değişmeyeceğini düşünüyorum.
Hafızalarımızı yoklayalım, Ocak 2021'den Ocak 2022'yle kadar neler yaşadık?
Ocak 2021'de Boğaziçi Üniversitesi'nde Melih Bulu protestoları başladı, öğrenciler neredeyse her gün dayak yedi.
Şubat 2021'de Gara'da bir mağarada rehin tutulan 13 vatandaşımız şehit oldu.
Mart 2021'de Naci Ağbal görevden alındı, istikrar kazanmış gibi olan liranın değeri yeniden düşmeye başladı.
Türkiye, İstanbul Sözleşmesi'nden çıktı.
Nisan ayını emekli amirallerin bildirisini tartışarak geçirdik. Darbe mi planlıyorlardı yoksa demokratik haklarını mı kullanıyorlardı diye.
Mayıs ayında büyük bir İslamcı gövde gösterisiyle Taksim Camii hizmete açıldı.
Haziran'da Marmara müsilaja teslim olmuş, Karadeniz'de bir kez daha doğal gaz rezervi bulunmuştu.
Temmuz ve Ağustos'u orman yangınlarıyla geçirdik. Hükümet tam anlamıyla yangınlara teslim oldu, memleketlerinin yanışını çaresizce izleyen insanlara Erdoğan otobüsten çay attı.
Ankara'da Suriyeli göçmenlere yönelik ırkçı saldırılar oldu.
Temmuz, Ağustos, Eylül ayları boyunca Afgan sığınmacıların ellerini kollarını sallayarak İran sınırından Türkiye'ye girdiklerinin videolarını izledik.
Ekim, Pandora belgelerinin açıklandığı aydı, Saray'ın müteahhidi offshore hesaplarından bilinmeyen bir yerlere milyon dolarlık bağışlar yapmıştı.
Kasım ve aralık aylarında da bütün memleket kambiyo uzmanı olmuştu.
1 Ocak 2021 günü dolar 7.43 liraydı. 20 Aralık günü 17.50'ye kadar çıkmış, yılı 12.24 liradan kapatmıştı.
Asgari ücrete sıkı bir zam yapıldığını da unutmayalım.
Bir tür fırtına içinde, çalkantıyla geçen 12 ayın ardından Millet İttifakı, yüzde 42,4'ten, 43,7'e çıkarken Cumhur İttifakı aynı sürede 3 puana kadar artış sağlayarak yüzde 40,0'a çıkmış.
Bu tablo, muhalefetin, iktidarın işleri kötü yönetmek için gösterdiği onca çabaya rağmen önemli bir ilerleme kaydedemediğini gösteriyor.
Bunun bir numaralı nedeni seçmenin önüne hâlâ derli toplu bir program ve vaatler topluluğu konmamış olması ise bir diğer faktörü psikolojik.
Hükümetin olup biten her kötü şeyden CHP'yi sorumlu tutmasının seçmen tabanında karşılığını bulması söz konusu.
Sosyal medyada bolca dolaşan, çoğu zaman güldüğümüz "zamları Bay Kemal yapıyor" videolarında konuşan vatandaşlar, buna gerçekten inanıyorlar.
İnanıyorlar çünkü kafalarının bir köşesinde yarım yüzyıldan fazla bir süredir yürütülen propaganda hâlâ etkili.
O vatandaşları, önyargılarından kurtaracak gelişmeyi, Millet İttifakı'nın DEVA ve Gelecek Partisi'ni de kapsayacak şekilde büyümesi sağlayabilir.
Ve bir kez daha yazacağım:
Seçmenin önüne tutarlı bir program ve o programı uygulayabileceği inancını seçmene verebilecek bir aday konmadan, bu tablonun değişmesi mümkün değil.
Halk TV'de yayımlanan programında Kıbrıs'ta EOKA'ya karşı düzensiz savaş vermesi için kurulan Türk Mukavemet Teşkilatı (TMT) ile ilgili bazı sözleri nedeniyle Ayşenur Arslan hakkında suç duyurusu yapılmış.
AKP, MHP ve BBP, ayrı ayrı başvurular yaparak Ayşenur Arslan'ın "Türkiye Cumhuriyeti devletini, devletin kurum ve organlarını aşağılama suçundan" TCK 301. Maddeye göre cezalandırılmasını istiyorlar.
Bu teşkilat evet Türkiye Cumhuriyeti hükümeti tarafından kuruldu.
Amacı, yukarıda da belirttiğim gibi Kıbrıs'ı Yunanistan'a bağlamayı hedefleyen EOKA'ya karşı Kıbrıs Türklerinin yanında mücadele etmekti.
Doğası gereği gizli bir örgüttü. Emir komuta kademesini hiçbir zaman öğrenemedik.
Türkiye Cumhuriyeti hükümetleri de bu kuruluşun eylemleri ile ilgili sorumluluk hiç kabul etmedi.
TMT'nin eylem talimatlarının nasıl verildiğini, nasıl yerine getirildiğini, nasıl finanse edildiğini de resmen bilmiyoruz.
Çünkü bu kuruluş, TC'nin devlet organizasyonu içinden çıkmakla birlikte bir TC kurumu hiç olmadı.
Onun için şimdi mahkemenin kararını merakla bekliyorum.
Mahkeme, TSK'daki eski adı Seferberlik Tetkik Kurulu olan Özel Harp Dairesi'nden bunu soracak mı?
Yoksa "eksik soruşturma yaparak" ileride kararının üst mahkemelerde bozulmasını da göze alarak, bunları bilmezden mi gelecek?
Mahkeme, bu kuruluşun bir TC kuruluşu olduğunu teyit edecek mahiyette bir karar verirse, "devletin gizli kalması gereken bilgilerini" de açık etmiş olacak mı?
Gerçekten ilginç bir mahkeme süreci yaşayacağız. Dur bakalım ne olacak?