CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, önümüzdeki seçimde "çok popüler bir ismi getirelim" diye bir düşüncesinin olmadığını söyledi.
Meğerse "nitelikler önemli" imiş!
Bunu duyduğuma mutlu olduğumu söylemeliyim.
Demek ki bir kez daha "Ekmek için Ekmeleddin" ya da "Adam Kazandı Muharrem" vakalarına maruz kalmayacağız.
CHP Genel Başkanı'nın "nitelikler önemli" sözünün altını çizdim.
Ancak ne tür niteliklerden söz ettiğini bilmiyorum.
Muhtemelen kendisi de bilmiyor.
Biliyorsa da bizlere söylemiyor.
Bu sayfada kendime göre doğru olanları yazmaya çalışıyorum.
Anlaşılır olsun, bir tek kelime bile okuyucularda yanlış bir çağrışım yapmasın diye kendimce gayret ediyorum.
Kılıçdaroğlu'nu da o kadar iyi tanıdığımı söyleyemem.
Bu meslekte benimle benzer işler yapan arkadaşlardan ayrıldığım konu da zaten budur.
Benim siyasetçilerle ilişkim rahmetli Mehmet Ali Ağabey'in verdiği öğüt seviyesindedir: Bir yumruk mesafesi!
Politikacılara akıl verecek kadar yakın olmadım, onu değil de bunu yap diyecek kadar da samimi olmadım.
Ancak Kılıçdaroğlu ile ilgili sınırlı izlenimim iyi bir insan olduğudur.
Ve bu meslekte geçirdiğim 40 küsur yıldan sonra şunu biliyorum: İyi bir insan olmak yetmiyor.
Sanıyorum iki aya yakın bir süredir bunu yazıyorum ve artık sıkıldım: Zaman daralıyor. Program ve bu programı kimin uygulayacağını millete söyleyecek, milletin onu dinlemesini sağlayacak zaman hızla akıp gidiyor.
Şu anda "millet ittifakı" adını verdikleri koalisyon, Türkiye siyasetinin birbirine zıt, temel ana akımlarını içinde barındırıyor.
Bana öyleymiş gibi görünmeseler de kendilerine sosyal demokrat diyenler var ki başlarında da Kemal Bey var.
Kendilerini "milliyetçi" olarak tanımlayanlar var.
İslamcılar var.
Ve bu akımlar bir koalisyon içindeler ancak bu benzeşmezliklerini nasıl uzlaştırabildiklerini bilmiyoruz.
"Erdoğan karşıtlığı" bir ortak payda olarak siyasette bir anlam ifade etmez.
Hepimiz biliyoruz ki milliyetçi olanların da İslamcı olanların da düzen ile ilgili bir dertleri yok.
Bunu yüzlerine karşı söylemek istemezdim ama geçmişte Amerikancı ortak paydada bir arada olduklarını da biliyoruz, Kanlı Pazar filan, tarih böyle yazıyor.
Birbirinden tamamen farklı bu eğilimlerin ortak Cumhurbaşkanı adayının "niteliklerini" artık açıklığa kavuşturmak gerekmiyor mu?
Elbette günümüzün acil sorunu kapitalizmden kaynaklanan meseleler değil, bunu biliyorum.
Önce otokratı seçimde yenmek gerek.
Ve bunun için de seçmenin önüne bir program koymak lazım. O programı kimin uygulayacağını söylemek lazım.
Zaman hızla geçiyor.
Kenan Doğulu'nun şarkısı Kemal Bey ve yol arkadaşlarına gelsin: Ama karar ver, tutamıyorum zamanı!
Eskiden hayata bakışım daha neşeliydi.
Giderek neşemi kaybettiğimi düşünüyorum.
Aslına bakarsanız hayatımızdaki en acı durumların bile kendi içinde bir mizahı vardır.
İçimiz yanar, gözlerimizden yaşlar akar ama biliriz ki bir bakış, bir jest, bir mimik, bir kelime ağlarken gülmemize yol açabilir.
Babamı toprağa verirken, imamın kemerine takılı kılıfın içindeki cep telefonu çalmıştı. Tilavete ara verip, kısık bir sesle telefonuna "gömüyorum, sonra ara" demesi tam da böyle bir durumdu.
Oğlu Çınar'a bile söylememiştim, o da şimdi öğrensin, rahmetli Ünsal Hoca (Oskay) bu huyumdan hoşlanmaz ama yaptığım soğuk esprilere de gülerdi.
Ona göre bu huyum, içinde bulunduğum gerçek hayata kendimi yabancılaştırma isteğimin bir tezahürüydü ki bu açıklaması bile gülmeme neden oluyordu.
Bunlar durduk yerde aklıma gelmedi.Bekir Bozdağ'ı Adalet Bakanı yaptılar!
Gerçekten, şaka değil, Bekir Bozdağ Adalet Bakanı oldu!
Şimdi buna ben gülmeyeyim de kim gülsün?
Elbette ben de Taha Akyol ya da Hasan Cemal gibi bu tür durumları ciddiye almak isterdim.
Ama alamıyorum.
Patronu emretti diye kendisine hiç yakışmadığını bile bile bıyık bırakan birisini nasıl ciddiye alabilirim?
İnsan bir kere bile olsun aynaya bakmaz mı birader?
Şimdi bir haber okuyalım:
"Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, adaletin sosyal medyada değil, mahkemelerde tecelli etmesi gerektiğini söyledi."
Ben size daha ne söyleyeyim?