CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun başörtüsü özgürlüğünün kanun yoluyla garanti altına alınması önerisi üzerine Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "başörtüsü özgürlüğünü Anayasa'ya koyalım" diye el yükseltti.
Ben de şunu söyleyeyim ki ne Kılıçdaroğlu'nun çıkaracağı kanun ne de Erdoğan'ın yapacağı Anayasa değişikliği, bu hakkın korunmasını garanti altına alabilir.
Bugün yürürlükte olan Anayasa'da "protesto gösterisi yapmak, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenlemek" sadece kanunla sınırlandırılabilecek bir hak olarak tarif ediliyor.
Yine aynı Anayasa'nın "üst hukuk" olarak kabul ettiği Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ise bu hakların özünün kanun ile bile sınırlandırılamayacağını söylüyor.
Nitekim Yargıtay, AYM ve AİHM'nin bu konulardaki kararları da hakkın kullanımının sınırlandırılamayacağı ile ilgili.
Peki bu hakkı kullanabiliyor muyuz?
Hayır, kullanamıyoruz.
Valiler, kaymakamlar, hatta o an görevdeki polis amiri bile bu hakkın kullanımını engelleyebiliyor.
Hakkı kullanabilmek ancak polis dayağını, gözaltına alınmayı, mahkeme koridorlarında sürünmeyi göze alabilmekle mümkün.
Hatta Osman Kavala örneğinde olduğu gibi ömür boyu hapis cezasına çarptırılmak bile söz konusu.
Yani diyeceğim şu ki bir hakkın kullanımı ile ilgili kanunlar yapmak, Anayasa'ya yazmak, evet şeklen işe yarıyor ama pratikte bir değer ifade edebiliyor olması, haklara sahip çıkmak konusunda vatandaşların kararlılığıyla mümkün.
Bugün başörtüsü ile ilgili bir sorun yok.
Bu hak ne kanunlarda yazıyor ne de Anayasa'da.
Ve kamu görevinde olanlar dahil isteyen herkes başını istediği gibi örtebiliyor.
Halkımızın ezici bir çoğunluğu da bu özgürlüğün kullanılmasından rahatsız değil.
Rahatsız olanlar varsa onlar da sessiz bir kabulleniş içindeler ve bundan sonra Türkiye'de böyle bir sorun hiç yaşanmayacak.
Çünkü Türkiye bu sorunu aştı!
Yarın herhangi bir iktidar değişikliğinde bu hakkın kullanımının engellenmesini önleyecek güç de o kanun ya da Anayasa değil, hakka sahip çıkma konusunda kararlılık gösterecek vatandaşlar olacak.
Kılıçdaroğlu'nun bu çıkışı AKP'den uzaklaşmış bulunan muhafazakâr çevrelerde olumlu karşılandı.
Buna karşılık beklenmesi gerektiği gibi AKP çevreleri Kılıçdaroğlu'nun "samimi olmadığını" ileri sürdü.
Bir merkezden yönetilen AKP propaganda makinesi de bu görüşü yayıyor.
Erdoğan'ın, Anayasa değişikliği önerisi CHP tarafından "yeni Anayasa'yı yeni Meclis yapacak" diye geri çevrilmiş bulunuyor.
Şimdi buradan hareketle Kılıçdaroğlu'nun "samimiyeti" konusu daha da köpürtülecektir.
Bu kayıkçı kavgasını kim kazanır dersiniz?
CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu, "SaBıKa Holding" isimli broşürü dağıttıkları için yargılanan Kadıköy İlçe Sekreteri ve partililerin beraat ettiklerini açıkladı.
Söz konusu broşür, "kara para aklamak için komplo kurmak ve resmi makamlara yalan beyanda bulunmak" suçlamasıyla ABD'de yargılanan Sezgin Baran Korkmaz ile ilgili iddiaları içeriyordu.
Sezgin Baran Korkmaz ile ilgili iddialar bugün dahil 46. Kez sorduğum Mübarek Cuma Soruları'nın merkezini oluşturuyor.
Hatırlarsınız, kendisine gazeteci süsü veren birisi, iş adamı Sezgin Baran Korkmaz'dan (SBK), İçişleri Bakanı Soylu'ya verilmek üzere 10 milyon Euro istemişti.
Bu paranın kimler arasında paylaşılacağını ve paylaşım oranlarının ne olacağını tam olarak bilmiyoruz.
Acaba bu para hangi oranlarla paylaşılacaktı?
Kardeş payı yoluna mı gidilecekti, "aslan payı en büyüğe" tarzı mı çözülecekti?
Paylaşımcı kardeşlerimizi uyarmak isterim ki "kul hakkına" dikkat etsinler, dikkat etmezlerse bu iş ahiret hayatında hiçbirini rahat bırakmaz, tebliği de benden olsun!
Öte yandan SBK, "avanta almak için kendisine operasyon çekilirken bazı adamlarının içeride rehin tutulduğunu" da söylemişti.
Böylece devletin polisinin mafya tetikçisi gibi kullanıldığına da bu iktidar döneminde tanık olmuş bulunuyoruz.
SBK'nın adamlarını rehin tutan güvenlik görevlilerinin cebinde Ayetü'l Kürsi var mıydı acaba? Abdest durumları neydi?
İçişleri Bakanı buna çok önem veriyor biliyorsunuz, cenabet polis istemiyor ancak kanuna uymayan polise itirazı yok gibi.
Adalet Bakanı Yardımcısı yapılan bir savcı ile bir hâkim, olmayan bir MASAK raporunu gerekçe göstererek, Sezgin Baran Korkmaz'ın mal varlığı üzerindeki tedbiri bir an için kaldırdılar.
Böylece 150 milyon dolarlık servet bu sayede uçup gidiverdi.
Savcı ve hâkim bu işi yukarıdan bir talimat aldıkları için mi bunu yaptılar yoksa rüşvet mi aldılar?
İnsan çoluğundan çocuğundan utanır yahu, bu soruma verecek bir yanıtınız yok mu?
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, bir politikacının mafyadan maaş aldığını açıklamıştı.
Sonradan anladık ki bu kişi AKP'li bir politikacı imiş.
Bu adamın kim olduğunu bilip, ismini açıklamamak "soylu" bir davranış sayılmaz diye düşünüyorum.
Bu ismi bilen bir savcı da var, zaten bu isim onun elindeki bir dava dosyasında da yer alıyor.
Bir suçun işlendiğini öğrenen kamu görevlisinin bu suçu örtbas etmesi takibi gerektiren bir suç ama burada o takibi yapacak olan kişi, ile suçu görüp örtbas eden aynı kişi!
Bu AKP'li politikacı kim?
İçişleri Bakanı, İstanbul ve Ankara Büyükşehir Belediyeleri'nde AKP döneminde yapılan yolsuzluklar ile ilgili dosyaları "ben soruşturacağım" diyerek zorla aldı.
O günden beri bu dosyalardan bir haber alınamıyor.
Süleyman Soylu, bu yolsuzlukları yapanlarla ortak olduğu için mi dosyaları saklıyor, yoksa o da birilerinden emir mi aldı?
Mehmet Y. Yılmaz kimdir? Mehmet Yakup Yılmaz, 1956 yılında Malatya'da doğdu. İlkokulu Antalya Devrim İlkokulu'nda, orta okul ve liseyi parasız yatılı olarak Denizli Lisesi'nde okuduktan sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat ve Maliye Bölümü'nden 1977 yılında mezun oldu Gazeteciliğe SBF öğrencisi iken 1975 yılında Ankara'da Mehmet Ali Kışlalı yönetimindeki Yankı Dergisi'nde başladı. Derginin Yazı İşleri Müdürlüğü görevini de bir süre yürüttü. 12 Eylül 1980 darbesi öncesinde Türk İş'e bağlı Yol İş Federasyonu ve YSE - İş sendikalarında basın müşaviri olarak görev yaptı, sendika gazete ve dergilerini yayınladı Askerlik görevini Kara Harp Okulu'nda tamamladıktan sonra İstanbul Gelişim Yayınları'nda mesleğe döndü. Gelişim Yayınları'nda Erkekçe ve Bilim dergilerinin Genel Yayın Müdürü Yardımcılığı ve ardından Gelişim TV Dergisi Genel Yayın Yönetmenliği görevlerinde bulundu 1985 yılında Hürriyet'e geçti ve Hürriyet Dergi Grubu'nu kurdu. Tempo, Blue Jean, Playmen gibi dergileri yayınladı. Daha sonra Dönemli Yayıncılık Genel Müdürlüğü görevine getirildi. Ercan Arıklı ile birlikte Dönemli Yayıncılık'ın 1 Numara Yayıncılık'a dönüşmesi sırasında Genel Müdürlük görevini üstlendi. Aktüel, Cosmopolitan, Penthouse, Oya gibi dergilerin kurucu genel yayın müdürü oldu. Bugüne kadar 30'u aşkın derginin kuruculuğunu yaptı. 1995 yılı başında Posta gazetesini yayınladı. Aynı yılın sonunda Fanatik gazetesini, 1996 yılı sonunda da Radikal gazetesini kurdu, genel yayın müdürlüğünü yürüttü. 2000 yılında Milliyet Gazetesi Genel Yayın Müdürlüğü görevine getirildi. Bu görevi 5,5 yıl sürdürdükten sonra Doğan Burda Dergi Grububu'nun CEO'luğu görevini üstlendi. 2005 yılından 2018 Eylül ayına kadar Hürriyet gazetesinde köşe yazarlığı yaptı. Ekim 2018'den itibaren T24'te yazmaya başladı. Gazete köşe yazılarından derlenen "Kırmızıyı Seçtim, Aşk Mavinin Altındaydı", "Benden Selam Söyleyin Bütün Aşklarıma", "Aşktan Sonra Hayat Var Mı", "Şaşırma Duygumu Kaybettim, Hükümsüzdür" isimli kitapları yayımlandı. "Aşk Herşeyi Affeder mi" isimli uzun hikâyesi de kitap olarak yayınlandı. "Türkiye medyasında en çok yayın başlatan gazeteci" olan Mehmet Y. Yılmaz, güncel politik gelişmelerin yanı sıra, deneme tarzındaki yazıları ile futbol üzerine yaptığı yorumlarıyla da biliniyor. |