İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun, TBMM Plan Bütçe Komisyonu'nda İyi Partili Fahrettin Yokuş ile tartışırken "Sözünü uzatma. Senin genel başkanının resimlerinin ne olduğunu gösteririm" dediğini geçen hafta not etmiştim.
Bu Soylu'nun ilk vukuatı değil.
Üslubu bir politikacı üslubu sayılmaz.
Bin yıllık devlet geleneği olan bir toplumun İçişleri Bakanı'ndan daha çok mahalle kahvesinde komşularına şantaj yapan birisine benziyor.
Bir bakana "şantaj yapan birisine benziyor" demek aslına bakarsanız benim terbiyeme uymayan bir kelime seçimi.
Ancak güzel Türkçemizde bu duruma karşılık gelen kelime de bu, kullanmak zorundayım.
Savcı Beyler de öfkeyle "yaz kızım" demeden önce TDK Sözlük'e bakarlarsa bana hak vereceklerdir.
TDK Sözlük'e göre "bir kimseyi, kendisiyle ilgili lekeleyici, kötüleyici, gözden düşürücü bir bilgiyi açıklamak, yaymak tehdidiyle korkutma" eylemine "şantaj" diyoruz.
Hatırlarsınız daha önce de bu tür "uyarıcı" konuşmalar yapmıştı.
Mesela "mafyanın maaşa bağladığı politikacı" konusu böyle.
Ne olduysa önce bunu açıkladı ama sonra ismi söylemekten imtina etti.
Karşılığında ne elde etti, bilemiyoruz çünkü o günden beri bu konuda susuyor.
Ardından milletvekillerinin özel her türlü bilgisine sahip olduğunu ima etti, hedefi net değildi.
Daha sonra elindeki kırmızı renkli bir dosyayı televizyonda sallayarak Kemal Kılıçdaroğlu'nu "uyardı":
"Bu açılacak. Hani 'Yapanın yanına bırakmayacağız, yakasını bırakmayacağız' diyoruz ya… Bu bir FETÖROMAN. Ama bu gerçek bir FETÖROMAN. Yani Kılıçdaroğlu'nun FETÖ ile ilişkisini ortaya koyan. 32 basamak bir FETÖ ilişkisi. Türkiye Cumhuriyeti devletini boş beleş bir devlet zannedenler yanılırlar."
Böyle kuvvetli bir dosya niye onun elindeydi de Cumhuriyet başsavcısının elinde değildi? Nedenini tahmin edebiliyoruz.
Dosyanın içi esasen bomboş olmalı ki böyle konuşuyor, eyleme geçmiyor.
Akşener'i tehdit ettiği konuşmasında bu hafta basın toplantısı yaparak 4 belediye ile ilgili sırları ifşa edeceğini de söyledi:
"Mersin Belediyesi, İstanbul Büyükşehir Belediyesi, Adana Seyhan Belediyesi, İstanbul Ataşehir Belediyesi'nin, terör örgütlerine neler yaptıklarını haftaya basın toplantısıyla açıklayacağım."
Bu bilgilerin de neden basın toplantısında konuşulacağı açık değil.
Böyle bilgiler varsa o bilgiler de bir polis fezlekesi şeklinde Cumhuriyet Başsavcısının elinde olmalıydı.
Gördüğünüz gibi Bakan TDK Sözlük'te tarif edildiği gibi davranmakta tereddüt etmiyor:
"Bir kimseyi, kendisiyle ilgili lekeleyici, kötüleyici, gözden düşürücü bir bilgiyi açıklamak, yaymak tehdidiyle korkutmak!"
Normal şartlar altında bu iddiaların muhatapları hakkında ciddi soruşturmalar yapılmış olmalıydı.
Ortada böyle bir soruşturma yapıldığına ilişkin bir belirti yok.
Konuşma tarzından anlıyoruz ki emrindeki polis gücünü kullanarak Bakan Soylu, politik rakipleri hakkında dosyalar hazırlıyor, bilgiler topluyor vs.
Fakat bu bilgiler bir savcıya verilebilecek çapta da değil ki bir türlü kovuşturmaya, davaya dönüşmüyor.
Oradan anlıyoruz ki Bakan'ın derdi aslında muhalefeti korkutmak değil.
Mesajını daha çok kendi partisine veriyor gibi görünüyor.
"Bana bulaşmayın, herkesle ilgili belgelerim var" imasında bulunuyor.
Ve öyle görünüyor ki iktidar partisinde de işe yarıyor.
Fetullahçı çetenin bu tür faaliyetlerine karşı iktidar partisini uyardığımda bana kızıyorlardı sonunda ben haklı çıktım.
Ve iktidar partisini bir kez daha uyanık olmaya davet ediyorum.
İnsanlık namına yani!
Mehmet Y. Yılmaz kimdir?Mehmet Yakup Yılmaz, 1956 yılında Malatya'da doğdu. İlkokulu Antalya Devrim İlkokulu'nda, orta okul ve liseyi parasız yatılı olarak Denizli Lisesi'nde okuduktan sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat ve Maliye Bölümü'nden 1977 yılında mezun oldu Gazeteciliğe SBF öğrencisi iken 1975 yılında Ankara'da Mehmet Ali Kışlalı yönetimindeki Yankı Dergisi'nde başladı. Derginin Yazı İşleri Müdürlüğü görevini de bir süre yürüttü. 12 Eylül 1980 darbesi öncesinde Türk İş'e bağlı Yol İş Federasyonu ve YSE - İş sendikalarında basın müşaviri olarak görev yaptı, sendika gazete ve dergilerini yayınladı Askerlik görevini Kara Harp Okulu'nda tamamladıktan sonra İstanbul Gelişim Yayınları'nda mesleğe döndü. Gelişim Yayınları'nda Erkekçe ve Bilim dergilerinin Genel Yayın Müdürü Yardımcılığı ve ardından Gelişim TV Dergisi Genel Yayın Yönetmenliği görevlerinde bulundu 1985 yılında Hürriyet'e geçti ve Hürriyet Dergi Grubu'nu kurdu. Tempo, Blue Jean, Playmen gibi dergileri yayınladı. Daha sonra Dönemli Yayıncılık Genel Müdürlüğü görevine getirildi. Ercan Arıklı ile birlikte Dönemli Yayıncılık'ın 1 Numara Yayıncılık'a dönüşmesi sırasında Genel Müdürlük görevini üstlendi. Aktüel, Cosmopolitan, Penthouse, Oya gibi dergilerin kurucu genel yayın müdürü oldu. Bugüne kadar 30'u aşkın derginin kuruculuğunu yaptı. 1995 yılı başında Posta gazetesini yayınladı. Aynı yılın sonunda Fanatik gazetesini, 1996 yılı sonunda da Radikal gazetesini kurdu, genel yayın müdürlüğünü yürüttü. 2000 yılında Milliyet Gazetesi Genel Yayın Müdürlüğü görevine getirildi. Bu görevi 5,5 yıl sürdürdükten sonra Doğan Burda Dergi Grububu'nun CEO'luğu görevini üstlendi. 2005 yılından 2018 Eylül ayına kadar Hürriyet gazetesinde köşe yazarlığı yaptı. Ekim 2018'den itibaren T24'te yazmaya başladı. Gazete köşe yazılarından derlenen "Kırmızıyı Seçtim, Aşk Mavinin Altındaydı", "Benden Selam Söyleyin Bütün Aşklarıma", "Aşktan Sonra Hayat Var Mı", "Şaşırma Duygumu Kaybettim, Hükümsüzdür" isimli kitapları yayımlandı. "Aşk Herşeyi Affeder mi" isimli uzun hikâyesi de kitap olarak yayınlandı. "Türkiye medyasında en çok yayın başlatan gazeteci" olan Mehmet Y. Yılmaz, güncel politik gelişmelerin yanı sıra, deneme tarzındaki yazıları ile futbol üzerine yaptığı yorumlarıyla da biliniyor. |