AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, T.C. Cumhurbaşkanı sıfatıyla katıldığı İslam İşbirliği Teşkilatı Parlamentolar Birliği toplantısında Bakara Suresi’nden bir ayet ile Müslüman dünyaya mesaj verdi:
“Muhakkak sizi biraz korku, biraz açlık ve mallardan, canlardan, ürünlerden biraz eksiltmekle deneriz, sabredenlere müjdele.”
Bu sözleri Türkiye’de genellikle son ekonomik kriz ile ilişkilendirilerek yorumlandı ama ben daha iyimserim.
Eğer Bakara Suresi’nin bu ayeti, günümüz İslam coğrafyasında ve Türkiye’de yaşananlar ile ilgili bir uyarı olarak algılanacak ise bu “siyasal İslam’ın bitişine yönelik bir müjde” olmalı.
Özellikle de Türkiye için!
Biraz daha sabredersek bu kibirle yoğrulmuş cehalet düzeninin sonunu da hayırlısıyla görmüş olacağız.
Ancak o gün gelene kadar “korku, açlık, mallardan ve canlardan eksilme” de kaçınılmaz görünüyor.
Örneğin Erdoğan’ın “sosyal medya demokrasimize yönelik bir tehdit” demesinin ardından sokak röportajları yapan 3 youtuber gözaltına alındı.
Sabaha karşı evleri basıldı, bilgisayarlarına el konuldu.
Bu polis baskınlarının neden yapıldığını biliyoruz.
Sokaktaki vatandaş eskiden konuşmaya korkardı, şimdi korkmuyor.
Onların sesinin duyulmasını önlemek gerektiği için, rejim sokak röportajları yapan youtuberları pataklamaya karar verdi. Mesele bundan ibaret.
Tek başlarına korkusuzca sokağa çıkıp, bu röportajları yapanların AİHS ve Anayasa’dan kaynaklanan haklarını yerel baroların koruyacağını ümit ediyorum.
Seçime doğru baskının daha da artacağını bugünden söyleyebilirim.
T24 yazarı Hasan Cemal hakkında açılan “Cumhurbaşkanı’na hakaret” davası da bu tertipten bir dava.
Davaya konu olan sosyal medya mesajlarında hakaret olmadığı gibi ağır bir eleştiri bile yok.
Hepimizin, her gün söylediğimiz, sosyal medyada paylaştığımız türden mesajlar bunlar.
Ancak rejim için sembolik önemi büyük.
Şu anda araştırmaların göstermediği ancak sokakta gezen, insanlarla temas eden herkesin hissettiği bir büyük dip dalga geliyor ve kuşkusuz ki rejimin kodamanları da bunun farkında.
Bugün toplumsal muhalefeti sindirip, korkutarak, bunun önüne geçebileceklerini zannediyorlar.
İşçi mitinglerinin yasaklanması, “barınamıyoruz” protestosu yapan gençlerin sokakta dövülüp, yüzlercesinin karakola çekilmesinin nedeni de bu.
Kuşkusuz ki beyhude bir çaba ama gidecekleri güne kadar “korku, açlık, canlardan ve mallardan eksilme” kaçınılmaz görünüyor!
***
Yunanistan, ABD’den 4 adet “çok yönlü savaş gemisi” alacak. Dört gemi için Yunan halkının ödeyeceği rakam 6 milyar 900 milyon ABD Doları.
Bunun yanı sıra Yunanistan Deniz Kuvvetleri envanterinde olan bazı gemilerin yenilenmesi işi de ABD tarafından yerine getirilecek. Faturası 2 milyar 500 milyon ABD Doları.
Toplam fatura böylece 9 milyar 400 milyon dolara ulaşıyor.
ABD Dışişleri’nden yapılan açıklama şöyle:
“Bu satış, Avrupa'da siyasi istikrar ve ekonomik süreç için önemli bir ortak olan bir NATO müttefikinin güvenliğini geliştirme yoluyla ABD'nin dış politika ve ulusal güvenlik hedeflerini desteklemektedir.”
Gördüğünüz gibi Amerikalılar gayet açık sözlü.
Yunan halkının parası bir yandan ABD savaş sanayisini canlı tutmakta işe yarayacak, diğer yandan da ABD’nin kendi ulusal güvenlik hedefleri Yunan halkının parasıyla desteklenecek.
Yunanistan geçenlerde de Fransa’dan savaş uçağı almak için anlaşma imzalamıştı, fatura bedeli 2 milyar 300 milyon Euro.
Yunanistan bu savaş aletlerini kime karşı almış olabilir?
Komşularından Arnavutluk ve Kuzey Makedonya için alındıysa çok fazla. Bulgaristan için alınmış olamaz. Hem AB’de hem NATO’da bir aradalar. Geriye kalıyor Türkiye.
Batılı büyük devletler, Yunanistan’daki Türkiye paranoyasını besleyip, destekleyerek, Yunan halkının zaten kıt olan kaynaklarını kendi ülkelerine transfer ediyorlar.
Benzeri bir durum Türkiye için de geçerli.
Yunanistan ile hiçbir zaman gerçekleşmeyecek bir savaş için halkımızın çok kıt kaynaklarını, silah tüccarı batılı ülkelere kaptırıyoruz.
2020 yılında silahlanmak için 17 milyar 700 milyon Amerikan Doları harcadık.
Buna Rusya’nın gönlünü hoş tutmak için hiç kullanamayacağımız hava savunma sistemine yatırdığımız 2,5 milyar dolar dâhil değil, onları daha önce almıştık.
İki ülkenin iktidarları, hayali savaşlar için bu büyük bütçeleri halklarının refahından kesiyor.
Halklarımız silah tüccarlarının bu büyük oyununu ne zaman fark edecek acaba?
***
Havuz gazetesinin dün iç sayfalarda attığı bir başlık beni benden aldı.
Şöyle diyor:
Şımarık Atina, AİHM’i yok sayıyor!
Yunanistan’ın Batı Trakya Türk / Müslüman azınlığının başvurusu üzerine AİHM tarafından verilen bir kararı 13 yıldır uygulamıyormuş.
Damadın kardeşinin yönettiği gazete de bu durumu “şımarıklık” olarak manşetine taşımış.
Aslında bu uygulanmayan AİHM kararı için Türkiye’nin yapması gereken, Avrupa Konseyi’ni sıkıştırmak ama bu iktidar bunu hangi yüzle yapacak?
Kendisi AİHM kararlarını uygulamayan, mahkemelere bu kararlara uymama konusunda emir veren (ya da kibarca söyleyecek olursam “teşvik eden”) bir rejimin, başkasına söyleyecek bir sözü olmuyor haliyle.
Damadın biraderinin gazetesinde, AİHM kararlarına uymamanın “şımarıklık” ilan edilmesinin iktidar içi mücadelede bir anlamı var mıdır meselesine girmeyeceğim.
Kim bilir, belki vardır; damat bir yerlere mesaj vermeye çalışıyordur.
Kim bilir, belki de yoktur; sadece gazetedeki siyasi komiserlerin gözünden kaçmış bir ayrıntıdır.