İstanbul BB seçiminin YSK marifetiyle çalınması girişiminin nasıl sonuç vereceğini 23 Haziran gecesi göreceğiz.
Bazı anketlerin sonuçlarını duyuyorum, İmamoğlu’nun farkı daha da açtığı görülüyor.
Seçimden hemen önce bütün araştırmaların gösterdiği şey, adaylar arasındaki farkın, araştırmaların hata payının içinde kaldığıydı.
Nitekim seçimin sonucu da öyle oldu.
Onun için şimdi İmamoğlu’nun farkı 8 puana kadar çıkardığını gösteren anketler, bu nedenle ilgi çekici.
Elbette daha seçime bir ay var ve bu bir ay içinde nelerin olup biteceğini, seçmen davranışlarını etkileyecek ne gibi gelişmelerin yaşanacağını bilemiyoruz.
Onun için güncel araştırmalara bakarak bir peşin bir hükme sahip olmak yanıltıcı olacaktır.
En azından 15 gün daha beklemek gerekecek diye düşünüyorum.
Ancak şurası kesin ki AKP’nin önde gelen temsilcileri bile bu iptal kararını mantıklı bir zemin üzerine oturtup, halka açıklayamıyorlar.
AKP adayı Binali Yıldırım, İstanbul Avcılar’da vatandaşların seçim iptali ile ilgili sorularını yanıtlarken bakın ne dedi:
“Sandık başkanı bakıyor seçmene, diyelim ki AK Parti’nin adayına verecek gibi anladığı seçmene Büyükşehir pusulalarını vermiyor.”
Bu yanıtı alan vatandaşın “bir insanın yüzünden kime oy vereceğini nasıl anlıyorsunuz” ya da “peki sandıktaki AKP ve MHP temsilcileri o sırada neredeymiş” diye sormalarını beklemeyin tabii.
Vatandaş doğal olarak “dumura uğramış” olmalı, bu soruları nasıl akıl edip de sorsun?
Öte yandan Binali Yıldırım’ın kafasının içinde bir AKP’li seçmen prototipi olduğu da anlaşılıyor.
Benden kendisine bir tavsiye: İnsanları kılıklarına, yüzlerindeki ifadeye, suratlarındaki kılların diziliş biçimine göre kategorize etmeyin.
Ve Binali Bey’e şunu da sormak isterim: Bu attığınız palavraya kendiniz inanıyor musunuz ki vatandaşın da inanacağını düşünüyorsunuz?
Yoksa, vatandaşa “bidon kafalı” muamelesi mi çekiyorsunuz?
Bakın size bir şey daha söyleyeceğim, çevrenizdekiler söylemez:
Son seçimi kaybetmiş olmanızın nedeni, vatandaşı bidon kafalı zannetmeniz olmasın? Bir düşünün derim.
***
Havuz gazetesinde dün şöyle bir haber başlığı vardı:
“Avrupa’da Müslümanlar üzerinden çirkin siyaset!”
Altındaki spotta da şu yazılıydı:
“Önümüzdeki hafta gerçekleşecek Avrupa Parlamentosu seçimleri öncesinde popülist ve merkezi sağ partiler, aşırı sağcılarla işbirliğine giderek Müslüman karşıtlığı üzerinden siyaset yapıyor!”
Toparlayalım:
Demek ki popülist ve merkez sağ partiler ile aşırı sağcıların işbirliği yaparak, ülkedeki bir grubu (etnik ya da dini) ötekileştirmesi, bu gruplara karşı bir düşmanlık yaratarak bunun üzerinden siyaset yapması “çirkin siyaset” kategorisine giriyormuş!
AKP ve MHP yetkili kurullarına saygılarımla iletiyorum.
Bilmiyorsanız öğrenin ve çirkin siyaset yapmayın diye!
***
İsim vermeyeceğim, çünkü bu olayda kahramanların kim olduğu önemli değil.
Resmi görevi de olan bir vatandaş (erkek), bir başka vatandaş (kadın) ile gazete haberine göre “yakın ilişki” kurmuş.
Ben bundan kısa bir dönem de olsa sevgili oldukları sonucunu çıkarıyorum.
Bir süre sonra aralarına kara kedi girmiş ve kadın olan, erkek vatandaşı savcılığa şikayet etmiş.
Şikâyetleri arasında olayın erkek kahramanının Hazreti Muhammed ve Recep Tayyip Erdoğan’a hakaret ettiği iddiası da var.
Şikâyetçi kadın, bu iddiasını kanıtlasın diye kendi çektiği görüntüleri ve kaydettiği sesleri de savcılığa vermiş.
Ve savcılık da bunun üzerine erkek vatandaş hakkında “cumhurbaşkanına hakaret, halkın bir kesimini alenen aşağılama, halkın bir kesiminin benimsediği dini değerleri alenen aşağılama, hakaret ve silahla tehdit” suçlarından dava açmış.
Şunu merak ediyorum:
İki kişi arasında geçen bir olayda sarf edilen sözler nasıl oluyor da hakaret suçlamasına delil oluyor?
Hakaret suçunun söz konusu olması için, bu sözlerin alenileşmesi, en azından üç kişinin daha duymuş olması gerekmiyor mu?
Bir evin odasının içinde sarf edilen sözlerden halk nasıl haberdar olabiliyor ki değerleri aşağılanmış olsun?
Ve bir soru daha: Muhatabından izin almadan yapılan ses ve görüntü kayıtları ne zamandan beri hukuki değer taşıyan delil kabul ediliyor?
Adaletsizlikten, hukuksuzluktan hep yakınıyoruz.
Bakın adaletin çivisinin çıkmış olması, her hangi bir vatandaşı bile nasıl etkileyebiliyor?