Artık kesin olarak biliyoruz ki Recep Tayyip Erdoğan yönetimi aşı siparişinde geciktiği için Covid - 19 salgınının etkilerini Avrupa'dan çok daha uzun süre yaşayacağız.
Daha çok insanımız hastalanacak, daha çok insanımız ölecek.
Bununla da kalmayacak tabii.
Bu gecikme sadece can kaybımızın artmasına neden olmayacak; ciddi bir ekonomik kayıp da yaşayacağız.
Salgını kontrol altına almayı başaramayan bir ülkeye turist gelir mi?
Yüz yüze ilişkiyi de kaybettikten sonra ihracat pazarlarımızı nasıl koruyacağız?
Türkiye'de, Suriyeli sığınmacıları da eklersek 85 milyon kişi yaşıyor.
Aşı yoluyla hastalığı kontrol altına alabilmemiz için bu nüfusun en az 60 milyonunu aşılamak gerekiyor. Bu minimum 120 milyon doz aşı demek.
Ki bu durumda bile hastalığı tamamen bitirmiş olmuyorsunuz. Onun için herkesin aşılanmış olması lazım.
Bu basit bir bilgi.
Salgın hastalıklarla mücadele konusunda uzman olmak gerekmiyor, biraz ansiklopedi karıştırmak bile yeterli.
Ülkelerin aşı siparişi vermeye başladıkları ile ilgili haberler, geçtiğimiz mayıs ayında gazetelerde yayımlanmaya başladı.
İngiltere'nin, Almanya'nın, AB'nin, ABD'nin yüzlerce milyon doz aşı siparişi verdiklerini öyle öğrendik.
Aşıyı üretmek için yola çıkan şirketlerin sayısı iki elin parmaklarından azdı.
Yani sadece gazete haberlerini okuyan, aklı başında bir yönetici bile bunu düşünebilirdi: Bu şirketlere bu kadar büyük siparişler geliyorsa, bizim de hemen bir sipariş vermemiz gerekir!
Dona kalmamak için, sona kalmamak gerekir!
Aşının yıl sonuna doğru üretilip, uygulanmaya başlanacağına ilişkin bilgiler de haziran ayından itibaren gazetelerden öğrenilebilirdi.
Ve bizim Ağustos böcekleri, bütün sene cırcır öttüler ve bu ülkeye yetecek dozda sipariş vermeyi akıl edemediler.
Üstelik sipariş verirken parayı da peşin ödemek gerekmiyordu. Ödemeler çok daha sonra başladı ve yandaş müteahhitlere ekstradan ödenen paranın onda biri kadar bile tutmuyordu.
Türkiye, hazine garantili YİD projelerine sadece kur farkı olarak 143 milyar lira ödeyecek.
Kaba bir hesapla, 19 milyar ABD Doları! Aşı için ödememiz gerekecek olan para bilemediniz 2 milyar dolar olacak.
Demek ki mesele para da değil.
Meselenin iki boyutu var: Birincisi iş bilmezlik, bilimsel bilgiye değer vermemek, cehalet ve kötü yöneticilik.
Her kararı tek bir kişinin vermesini beklemek zorunda kalan dev bir devlet aygıtı.
Ve o bir tek kişiye "hata yapıyoruz, artık sipariş verelim" deme cesaretini gösteremeyen bakanlar ve bürokrasi.
Sorunun ikinci boyutu, "bu aşıları kimden alalım" sorusunun yönetimin aklına getirdiği yeni soruların olması:
Aşıyı alalım da işi hangi aracı şirket yapsın? Hangi yandaşın cebini dolduralım? Hangi havuza su akıtalım?
Buna alıştık çünkü artık Türkiye'de kamu ihalesi demek, kim oldukları belli bir avuç şirketin avuçlarını ovuşturması demek.
Ve şimdi Çin'den gelecek 50 milyon doz aşıyla yola çıkacağız. Bu 25 milyon kişinin aşılanacağı anlamına geliyor ki pandemiyi kontrol altına almak için yetersiz.
Neresinden baksanız 80 milyon doz aşı daha lazım ve bütün üretim kapışılmış durumda.
Geriye kalıyor ikinci faz deney sonuçları bile bilinmeyen, herkesin şüpheyle yaklaştığı Rus aşısı.
Ve bağıra çağıra gelen aşıyı zamanında sipariş etmeyi bile başaramamış, beceriksiz bir yönetimin, kendini dünyanın en iyisi diye pazarlamaya kalkışması yok mu? İşte bu da beni benden alıyor!
Erdoğan yönetimi, her şeyiyle artık uzatmaları oynadığını bağırıyor.
Erken seçim beklemiyorum çünkü Erdoğan da bugünkü koşullar altında yapılacak bir seçimde sandıktan çıkamayacağını biliyor.
Onun için Türkiye bu kötü yönetim altında Cumhuriyet'in 100. Yaşına girecek.
Dün T24'de Murat Sabuncu'nun, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ile yaptığı söyleşinin ardından yazdığı izlenimlerini okudum.
Murat, bürokrasinin, iktidar ile arasına mesafe koymaya başladığına dikkat çekiyor.
Beklediğim bir gelişme olduğunu söylemeliyim.
Erdoğan yönetiminin, kamu işlerini "davet usulü" ihale ile yürütmeyi çok sevdiğini biliyoruz.
Kamu İhale Kanunu, AKP iktidarı süresince 191 kez değişikliğe uğradı.
Yürürlük ve yürütme maddeleri dahil hepsi 70 maddeden oluşan bir kanunda 191 kere değişiklik yapmak ne anlama gelir?
Ve bunların çoğunun altında devlet memurlarının imzaları var.
Sadece ihaleler değil, yürürlükteki mevzuata göre yapılmaması gereken birçok iş yapılıyor ve bunların altında hep bürokratların imzaları var.
Bürokrasi de salak değil tabii, bu iktidarın yokuş aşağı, frenleri patlamış bir şekilde gitmekte olduğunun farkındalar.
Farkında oldukları bir diğer konu ise yapılan işlerin siyasi sorumluları dokunulmazlık ile korunurken bürokratlar yasa karşısında çırılçıplak.
Onun için seçim günü yaklaştıkça bürokrasinin, iktidarın işlemlerine gönülsüz yaklaşması, arasına mesafe koymaya çalışması normal.
Ve bu durum, kanunlara değil, yukarıdan gelen emirlere uyarak demirleri kesenleri daha çok endişelendirmeli.