Recep Tayyip Erdoğan'ın partideki yardımcısı Mahir Ünal'a bazı sorular sormuştum.
Sebebi, kadın politikacı, gazeteci ve tiyatro oyuncusuna yönelik olarak ağır taciz ve tehdit mesajlarını yazan sosyal medya hesapları ile ilgili olarak "etik kurallara uyan milli hesaplar" tanımlamasını yapmış olmasıydı.
Kadınlara yönelik ağza alınmayacak, utanç verici mesajları yazan kafaları "etik kurallara uyan milli hesaplar" olarak niteleyenlerin zihni yapısını merak etmemden daha normal ne olabilir ki?
Tekrar yazayım ki bu tipler, kendi hayatlarında son derece normal olabilirler. Ama bir ideolojik çarpılma yaşadıkları çok açık ve bu çarpılma tarihte faşizmin kendisine kolayca zemin bulabildiği sosyal bir duruma da işaret ediyor.
Siyaset bilimci Hannah Arendt'in "kötülüğün sıradanlaşması" diye tanımladığı durum budur.
Benim yaptığım ise yaşadığımız gerçekliği, Arendt tarafından çerçevesi çizilmiş bilimsel gözlemin içine oturtmaktan ibaretti.
Buna haliyle sinirlendiler. Bir bölümü maaşlı, bir bölümü sürü psikolojisiyle hareket eden trollerini ve gazetelerde bu amaçla besledikleri tipleri üzerime saldılar.
Bu numaraları yemem.
Artık bunu biliyoruz ki bu saldırıların bir tek amacı var: Muhalif görüşleri sindirmek.
Onun için muhalifler sırayla hedefe konuluyor ve toplu bir linç gerçekleştiriliyor.
Bu aşağılık tiplerin kaç kişi olduklarının, saldırılarının nasıl bir çevrede yankı yarattığının bir önemi yok.
Önemli olan şu: Eylemleri, iktidar elitleri arasında zımni bir memnuniyetle karşılanıyor, eleştirilmiyor, mesafe konulmuyor.
Ben de o zaman gönül rahatlığıyla şunu söyleyebiliyorum: Eğer, bir kadına nasıl tecavüz edeceğini yazan troller ile aranıza mesafe koymuyor, onun yaptığını eleştirmiyor, savcılarınızın ses çıkarmamasını hatta korumasını sağlıyorsanız, siz de aynı yolun yolcususunuz demektir!
Kadınları tecavüz ve taciz ile tehdit edenleri "inançlı kesim" olarak niteliyor, bunu eleştirmeme "kötülüğü inançlı kesimin özelliği gibi göstermeye çalışıyor" diyorsanız, gerçek inançlı Müslümanların topunuzu mahkemeye vermesi gerekir.
Trollerinizin yaptıklarının gerçekten inançlı insanlarla ne alakası var?
İnanç, sizin tekelinizde olan bir şey midir?
Kimin "inançlı" olup olmadığına karar vermek sizin gibilere mi kaldı? Her şeyden önce haddinizi bilin derim!
Kusura bakmayın ama kol kanat gerdiğiniz, beslediğiniz küfürbaz tipler "inançlı kesim" filan değil, bildiğiniz tacizciler, saldırganlar güruhu!
Bunlara "inançlı kesim" diyorsanız, halkın bir bölümünün inandığı dini değerleri aşağılıyorsunuz demektir.
Eğer bu küfürbazlar, sizin nezdinizde "etik kurallara uyan milli hesaplar" ise çoluğunuzdan, çocuğunuzdan utanın derim!
Onun için Mahir Bey, daha önce sorduğum soruların yanıtını bekliyorum.
Tekrar tane tane soruyorum, bunlara açık ve net yanıtlar verin.
* "Bir aile babası olarak", bazı kadın gazetecilere, bir tiyatro oyuncusuna sosyal medyadan yapılan tehditkar hakaretlere ne diyorsunuz? Ayıplıyor musunuz, ayıplamıyor musunuz? Bunlar sizin tanımladığınız "etik kurallara uyan milli hesaplar" mı?
* Öldürülecek komşularının listesini yapan kadının sözleri hakkındaki düşünceniz nedir? Üç kısa cümleyle açıklayınız.
* Ellerinde otomatik silahlarla poz vererek, bir mahalleyi topluca tehdit edenlere diyeceğiniz bir şey var mı, yok mu?
* Kurşunları kavanozlara doldurup politikacıları tehdit eden tip için ne yaptınız?
* Beni mahkemeye vermek için Adliye'ye gittiğinizde, bu soruları lütfen savcılık bürosuna da bırakınız, belki onlar bir cevap vermek isterler.
Neredeyse gün aşırı bir liste yayımlanıyor ve bazı malların ithalatında alınan vergiler arttırılıyor.
İktisatçıların kimisi bunu "elde döviz kalmadığına işaret" olarak yorumluyor ama Damat Bakan o kanıda değil.
Covid – 19 salgını nedeniyle duran ekonomiyi Haziran'da ateşleyebileceğini düşünüyor.
Bu süreçte "orta – yüksek ve yüksek teknolojili ürünlerin, ara mallarının ülkemizde üretilmesi başta olmak üzere yerlileştirme adımlarının hızlanması açısından da iyi değerlendireceklerini" söylüyor.
Önce Damat Bakan'a kulak verelim:
"Stratejik ve ülkemizde üretim imkânı olmayan ürünler haricinde artık ithalat eskisi gibi kolay olmayacak. Birileri bir dönem Türkiye'yi ithalat cenneti yapmaya çalıştı. Bu dönemde bu alanların dışında artık ithalat çok zor olacak. Yerli üretimi ve yerli üretimin dünya ile rekabetini tüm politikalarımızda daha da önceleyeceğiz. Yerlileştirme için elin taşın altına koyan, yerli üretim için sorumluluk alan tüm sanayicimizi daha da koruyacağız."
Damat Bakan genç ve heyecanlı tabii, onun için şimdi "orta – yüksek ve yüksek teknolojili ürünleri ve ara mallarını üretebilmek için tesislerle ilgili yatırımlar ne zaman yapıldı, know how nereden sağlandı, nitelikli iş gücü nerede yetiştirildi" gibi can sıkacak sorularla hevesini kaçırmayayım diyorum.
Buna niyetlenmiş olması bile bir şeydir.
Belki bunu nasıl yapacağını düşünürken, okullarda daha çok imam – hatip değil, yüksek teknoloji kullanabilecek nitelikli teknik eleman yetiştirmeye yönelmek gerektiğini de idrak edecektir.
Damat Bakan, "birilerinin Türkiye'yi ithalat cenneti yapmaya çalıştığını" söylerken daha dikkatli olmalıydı.
Bu sözü ister istemez kayınpederine doğru yola çıkmış bulunuyor.
18 yıldır bu ülkeyi yöneten Erdoğan'dan başkası değil çünkü. Bunun sorumluluğunu da Kılıçdaroğlu'na yüklemek biraz zor olacak sanki!
Mesela 2 yıl önce "canlı hayvan ithal edip, et fiyatlarını 'balanse' etmek isteyen" bizzat kayınpeder idi.
Tam pirinç hasadı başlayacakken "sıfır gümrükle pirinç ithalatına" izin veren kararnamenin altında da "o imza" vardı!
Geçen yıl buğday ithalatı tartışmalarında "ithalatın günah olduğu bir ülkede mi yaşıyoruz" diyen adamı Tarım Bakanı yapan da "o imza" idi.
Yani diyeceğim o ki sözleri zülfü yâre dokunabilir.
Benim gençlik yıllarım "ithal ikamesi" ile geçti.
Bir malı ithal etmek yerine, yerlisini üretmeye çalışmak, bunu teşvik etmek.
Bu işi kaldırıp, bir kenara atan da rahmetli Turgut Özal oldu.
Hani, Menderes ile birlikte Erdoğan'ın seçim afişine fotoğrafı basılan tonton gözlüklü adam var ya, ta kendisi.
Demek ki yeni seçim afişinde bir tek Adnan Menderes kalacak ama gel gör ki o da ithalat şampiyonuydu!
Bu fikirleri Damat Bakan'ın kafasına kimler sokuyor, bilmiyorum.
Hayır, Süleyman Soylu'dan şüphelenmiyorum.
Ama "yeni fikir" diye bulduğunu zannettiği şeyleri, seslendirmeden önce internette biraz araştırması yararlı olacaktır!
İşte bu da benden bir "yapıcı eleştiri" olarak kayda girsin!
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, yeni atanacak hakim ve savcıların kura çekimi törenine "sosyal mesafeyi" koruyarak katıldı ve genç hakim ve savcılara şu öğüdü verdi:
"Sizlerden vicdanınızı ve imzanızı Allah korkusu ve uygulamakla yükümlü olduğunuz kanunlar dışında asla hiçbir kimsenin, hiçbir gücün emrine vermememizi istiyorum. Böyle ilkeli davrandığınızda hayatın sizin için daha zor olacağınızdan şüpheniz olmasın ama gece başınızı yastığa koyduğunuzda içinizde hissedeceğiniz huzurun ve mutluluğun bedeli bu sıkıntıların hiçbiriyle mukayese edilemez."
Cumhurbaşkanı'nın söylediği bu sözler benim de gözlerimi yaşarttı. Eminim ki genç hakim ve savcılar da aynı yüce duygularla dolup, taşmışlardır.
Genç hakim ve savcı kardeşlerimin moralini bozmak istemem ama Cumhurbaşkanı'nın bu sözlerine harfiyle uyarlarsa, başları HSK ile derde girer.
Derde girmekle kalmaz, istenmeyen kararları verenler, tayin döneminin gelmesi bile beklenmeden oradan buraya tayin edilirler.
İktidarın hapiste tutmak istediklerini "kanunda, vicdandı" filan diyerek salıverirseniz, yanarsınız, haberiniz olsun.
Bu sözleri söylüyorlar, sadece kayda öyle geçsin diye! Sizler dinleyin ve böyle davranın diye değil.
Neyse, çok geçmeden zaten gerçek durumu anlayacak zihin açıklığı içinde olduğunuzu tahmin ediyor, meslek hayatınızda başarılar diliyorum.
Biraz nefes almak için bir süre yazılarıma ara vereceğim. Deyim yerindeyse "haber detoksu" yaparak, başka bir dünyada yaşıyormuşum gibi hissedebileceğim bir yanılsamanın içinde biraz vakit geçireceğim. Haziran başında yine birlikte olacağız. Ramazan / Şeker Bayramınız mübarek / kutlu olsun.