George Orwell'in 1984 isimli romanında, Büyük Birader, baskı altında tuttuğu toplumu yaşadığı gerçekten uzaklaştırmak için sahte gerçeklikler yaratır.
Bu işi yürüten kurumun adı da Gerçeklik Bakanlığı'dır.
Uzunca bir zamandır Orwell'in distopyasındaki ülkede yaşıyor gibiyiz.
Türkiye, ülkenin Büyük Birader'inin kendisini iktisatçı zannetmesiyle derin bir ekonomik krizin içinde dibe doğru hızla yol alıyor.
Bunun geniş kitlelerde yarattığı hoşnutsuzlukların siyasi bir tepkiye dönüşmesini engellemenin yöntemi de onlara, içinde kaybolup, tepkilerini başka yerlere yöneltmelerini sağlayacak başka bir gerçeklik sunmak.
Rejim, bir yandan "Gezi'de cami yakıldı, Dolmabahçe'den, Beşiktaş'taki Başbakanlık ofisine tünel kazdılar" türünden yalanlar ile yeni bir gerçeklik inşa etmeye çalışırken diğer yandan da toplumsal gruplar arasındaki farklılıkları, düşmanlıklar ve karşıtlıklar yaratmak amacıyla kullanmaya çalışıyor.
LGBTİQA+ Onur Haftası etkinliklerinin ve yürüyüşünün engellenmesi bu planın bir parçası.
Bu yapılırken, polis şiddetinin adeta gösteri yaparcasına sergilenmesi de aynı planın ürünü.
İçişleri Bakanı'nın ikide bir LGBTİQA+ bireyleri hedef göstermesi durduk yerde akla gelmiş bir şey değil.
"ABD ve AB plan yaptı, Türkleri LGBT yapacaklar" yalanını gözlerimizin içine bakarak utanmadan söyleyebilmesi de bundan kaynaklanıyor.
Ekonomik krizin yol açtığı isyan duygusunun geniş kitleleri harekete geçirmesi ihtimali, toplumun rejime göre "en dövülebilir" kesimi üzerinde uygulanan şiddetle önlenmek isteniyor.
Kendisini "muhalif, demokrat" olarak konumlayanların önemli bölümünün bile bu şiddete hak ettiği tepkiyi vermediği görülüyor.
Sadece Anadolu'nun küçük kentlerinde değil, büyük kentlerde de paramiliter grupların tehditlerinin toplumumuzun bu kesimine yönelik olarak arttığına dikkatinizi çekmek istiyorum.
Paramiliter bu gruplar İstanbul'da üniversitenin içinde bile vatandaşlara Anayasal haklarını "kullandırtmayacağını" ilan etmekte, şiddetle tehdit etmekte sakınca görmüyor.
Bugün bu şiddetin sadece LGBTİQA+ bireylere yönelik olduğunu zannederek onları görmezden gelenler fena halde yanılıyorlar.
Rejim, ekonomik kriz nedeniyle korku yaratma yeteneğini kaybettikçe şiddete daha çok yönelecek, faşist paramiliter unsurları daha çok kullanacak.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, Erdoğan yönetimi tarafından fiilen ilga edilmiş bulunuyor.
Kâğıt üzerinde bir Anayasa var ancak o Anayasa'nın birçok hükmü, yürütme gücü tarafından yok sayılıyor.
Anayasa Mahkemesi kararlarını uygulamayan yargıçların ödüllendirilmesi, protesto ve gösteri hakkının kesin olarak kullandırılmaması, bu hakkın kullanımı engellenirken polis şiddetinin yanısıra paramiliter grupların sırtlarının sıvazlanması hep bu çerçevede yapılan işler.
Anayasa'yı ihlal eden ve hatta birçok hükmünü yok sayan rejim, bütün bunları yapabilme gücünü de Anayasa'dan alıyor.
Elbette bu yüzden yargılanmayacaklar.
Çünkü yeryüzündeki hiçbir Anayasa, yönetme meşruiyetini o Anayasa'dan alanların, kendi meşruiyet kaynağını günün birinde yok sayacağı düşünülerek hazırlanmaz.
Kim bilir, bakarsınız seçimden sonra iktidar değiştiğinde bu kez yeni iktidar Anayasa'yı yok sayma geleneğini devam ettirir.
Bugün elindeki devlet gücüne dayanarak, Anayasal hakları yok sayanların, o gün geldiğinde "Anayasa" diye feryat edeceklerini de göreceğiz.
Bizim gibi ülkelerde bu bir tahterevalli işi zaten.
Herkes hakların sadece kendisi için olduğuna inanıyor, herkes kendine demokrat.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, İsrail ve Suudi Arabistan'ı uyardı!
İsrail'i uyarmasının nedeni Mavi Marmara gemisinde işlenen cinayetler, Suudi Arabistan'ı uyarmasının nedeni ise Amerikalı gazeteci Cemal Kaşıkçı cinayeti.
Kılıçdaroğlu hazır işe başlamışken orada da durmadı Yunanistan'ı da uyardı; "Kuvayı Milliyeyi iyi bilir" dedi.
Kılıçdaroğlu'nun bu çıkışı ile ilgili haberleri okuyunca, yaşım gereği bizzat duymadığım ama işim gereği kitaplarda okuduğum "Paşa çizmeni giy" sloganını içimden tekrarladım!
Kurtuluş Savaşı'nı yürüten komutanlardan İsmet İnönü'nün taraftarları, uluslararası sorunlarda Türkiye'nin hakkının yendiğini düşündüklerinde bu sloganı atarlarmış. Özellikle de Kıbrıs meselesinde!
Kılıçdaroğlu'nun elbette çizme filan giyecek bir durumu yok.
Ancak bu faaliyetlerinin, ilan edilmesi zamana bırakılmış Cumhurbaşkanı adaylığı için yaptığı bir siyasi çıkış olduğuna da kuşku yok.
Bu sözlerin, Mavi Marmara gemisinde İsrailli askerlerin operasyonu sırasında öldürülen Çetin Topçuoğlu'nun ailesini ziyaret sırasında söylendiğine de dikkatinizi çekerim.
CHP'yi muhafazakâr kitlelerle barıştırma, onların oyuna talip olma politikasının bir uzantısı bu.
Başarılı olur mu bilemiyorum elbette ancak geleneksel olarak bu muhafazakâr – dindar çevrelerin "sahibi" sayılması lazım gelen Erdoğan, "bu davaları sattı" diye oy kaybetmiş de görünmüyor.
Mavi Marmara için "devrin başbakanına mı sordular" dedikten sonra geçirdiği seçimlerde bu çevrelerin olumsuz bir tepkisiyle de karşılaşmamıştı.
Kılıçdaroğlu, iktidara gelebilirse İsrail ve Suudi Arabistan'ı nasıl cezalandıracak bilmiyorum ama CHP, uluslararası sorunların barış içinde, müzakere ile çözülmesi gerektiğini savunan bir politikayı savunmuyor muydu?
Sanat çalışmalarını Bodrum'da yürüten 50'ye yakın sanatçı, atölyelerinin kapılarını sanatseverlere açıyor.
Bodrum Atölye Buluşmaları isimli etkinlik, 28 Haziran – 3 Temmuz günleri arasında yapılacak.
Kâr amacı gütmeyen Art Melek inisiyatifinin düzenlediği etkinliğin amacı sanatçı ile sanatsever arasında dolaysız bir ilişki kurabilmek.
Bodrum Atölye Buluşmalarında, resim, heykel, seramik, mozaik, dokuma gibi farklı disiplinlerde eserler üreten sanatçılar kendi atölyelerinde sanatseverleri ağırlayacak.
Etkinliğe katılan sanatçıların tam listesine ve açık atölye günlerine, T24'ün konuyla ilgili haberinden de ulaşabilirsiniz.
Ayrıca Bodrum'da birçok noktada bedelsiz olarak dağıtılan haritadan yararlanmak da mümkün.
Organizasyon ile sanatseverler, sanatçıların atölyesine giderek onları çalışırken izleyebilme, yaratım sürecine katılma ve sanatçılar ile sohbet ve birlikte atölye çalışması gerçekleştirme veya dilerlerse eser satın alınabilme imkanına sahip olacaklar.
Mehmet Y. Yılmaz kimdir?Mehmet Yakup Yılmaz, 1956 yılında Malatya’da doğdu. İlkokulu Antalya Devrim İlkokulu'nda, orta okul ve liseyi Denizli Lisesi’nde okuduktan sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat ve Maliye Bölümü’nden 1977 yılında mezun oldu Gazeteciliğe SBF öğrencisi iken 1975 yılında Ankara’da Mehmet Ali Kışlalı yönetimindeki Yankı Dergisi’nde başladı. Derginin Yazı İşleri Müdürlüğü görevini de bir süre yürüttü. 12 Eylül 1980 darbesi öncesinde Türk İş’e bağlı Yol İş Federasyonu ve YSE - İş sendikalarında basın müşaviri olarak görev yaptı, sendika gazete ve dergilerini yayınladı Askerlik görevini Kara Harp Okulu’nda tamamladıktan sonra İstanbul Gelişim Yayınları’nda mesleğe döndü. Gelişim Yayınları’nda Erkekçe ve Bilim dergilerinin Genel Yayın Müdürü Yardımcılığı ve ardından Gelişim TV Dergisi Genel Yayın Yönetmenliği görevlerinde bulundu 1985 yılında Hürriyet’e geçti ve Hürriyet Dergi Grubu’nu kurdu. Tempo, Blue Jean, Playmen gibi dergileri yayınladı. Daha sonra Dönemli Yayıncılık Genel Müdürlüğü görevine getirildi. Ercan Arıklı ile birlikte Dönemli Yayıncılık’ın 1 Numara Yayıncılık’a dönüşmesi sırasında Genel Müdürlük görevini üstlendi. Aktüel, Cosmopolitan, Penthouse, Oya gibi dergilerin kurucu genel yayın müdürü oldu. Bugüne kadar 30’u aşkın derginin kuruculuğunu yaptı. 1995 yılı başında Posta gazetesini yayınladı. Aynı yılın sonunda Fanatik gazetesini, 1996 yılı sonunda da Radikal gazetesini kurdu, genel yayın müdürlüğünü yürüttü. 2000 yılında Milliyet Gazetesi Genel Yayın Müdürlüğü görevine getirildi. Bu görevi 5,5 yıl sürdürdükten sonra Doğan Burda Dergi Grububu’nun CEO’luğu görevini üstlendi. 2005 yılından 2018 Eylül ayına kadar Hürriyet gazetesinde köşe yazarlığı yaptı. Ekim 2018’den itibaren T24’te yazmaya başladı. Gazete köşe yazılarından derlenen "Kırmızıyı Seçtim, Aşk Mavinin Altındaydı”, “Benden Selam Söyleyin Bütün Aşklarıma”, “Aşktan Sonra Hayat Var Mı”, “Şaşırma Duygumu Kaybettim, Hükümsüzdür” isimli kitapları yayımlandı. “Aşk Herşeyi Affeder mi” isimli uzun hikâyesi de kitap olarak yayınlandı. “Türkiye medyasında en çok yayın başlatan gazeteci” olan Mehmet Y. Yılmaz, güncel politik gelişmelerin yanı sıra, deneme tarzındaki yazıları ile futbol üzerine yaptığı yorumlarıyla da biliniyor. |