TBMM Başkanı Mustafa Şentop'un, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'dan, "Sedat Peker'in 10 bin dolar gönderdiği milletvekili" ile bilgi ve belgeleri hem TBMM Başkanlığı'na hem de adli makamlara göndermesini istemesi, AKP içinde "rahatsızlık" yaratmış!
Hayır, rahatsız olmalarının nedeni içlerinden birisinin bir suç örgütü yöneticisinden aylık maaş alması değil.
Buna kızmamışlar!
Kim bilir, belki de Soylu sadece bir tanesini biliyor, ötekileri de kendilerini bildikleri için bu konu onları rahatsız etmiyor!
Uzatmayayım, rahatsızlıklarının nedeni Şentop'un, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın işe aldığı birisine böyle bir soru sormasını "yetki aşımı" olarak görmeleriymiş.
Hem böylece muhalefetin eline de koz veriliyormuş!
Ülkenin İçişleri Bakanı çıkıp, "mafya liderinden 10 bin dolar alan bir politikacı var" diyor, bu beyler bundan değil, bu adamın kim olduğunun açıklanmasının istenmesinden rahatsız oluyorlar.
Yetki aşımı, koz verildi filan diyerek de olayın aslını dikkatlerden kaçırmak peşindeler.
TBMM Başkanı'nın avukatı değilim, o kendisini elbette savunacaktır ama şunu söylemeliyim: Şentop, böyle bir iddianın ortaya çıkmasından sonra ilk yapılması gereken işi yapmış.
Böyle bir bilgiyi İçişleri Bakanı bugüne kadar neden sakladı?
Ve şimdi bu bilgiyi ortaya döktükten sonra, parayı alan o milletvekilinin adını saklamaya niye devam ediyor?
Asıl rahatsızlık duyulması gereken konu bu!
Süleyman Soylu, İçişleri Bakanı olarak böyle bir bilgiyi sahip olduğu ilk gün Cumhuriyet Başsavcısının kapısını çalmalıydı!
Bu bilgi, istihbarat amacıyla yapılan yasa dışı bir dinleme sonucu eline geçmiş olsa bile bunu savcıya götürmeli ve yasal dinleme – takip izni için harekete geçmeliydi.
Bunu yapmak yerine o bilgiyi kendisine sakladı.
Ne zamana kadar? Mafya şefi videoda kendisine savaş açana kadar!
Peker, kendisine yönelik bazı suçlamalarda bulunmamış olsaydı, Süleyman Soylu bu bilgiyi kendisine saklamaya devam edecekti sonucu çıkıyor bundan.
Niye?
Değişik nedenleri olabilir ama ilk akla gelen şu: Soylu, bu bilginin ucunu göstererek, karşısına dikilebilecek diğer politikacıları uyarıyor!
Zaten kendisi söylemişti, bakan olduğu için milletvekilleri ile ilgili mahrem bilgilere sahip olduğunu.
Şimdi bu bilgi kırıntısını ortaya atarak isterse ortalığı yangın yerine çevirebileceğini ima ediyor.
"Üzerime gelmeyin" demenin bir başka yolu bu.
Kim bilir elinde, kimlerle ilgili, ne bilgiler var!
Peki Soylu, gerçekten iddia ettiği gibi dürüstlük timsali ise niye üzerine gelinmesini istemiyor olabilir?
Soylu, böyle bir bilgiyi öğrendiği gün savcıya götürmeyerek ve kendisine saklayarak aslında ciddi bir suça da ortak olmuş.
Ve o bilgiyi savcıya hâlâ vermeyerek suç işlemeye de devam ediyor.
Türk Ceza Kanunu'nun 279. Maddesi, kamu görevlisinin işlendiğini öğrendiği bir suçu bildirmesi yükümlülüğünü getiriyor. Bildirmeyen için 6 aydan 2 yıla kadar hapis cezası öngörülmüş.
AKP'lilerin rahatsızlık duymaları gereken konu bu: Görevi suçu önlemek olan bakan, bir şekilde öğrendiği suçu bildirmiyor, saklıyor!
Yoksa rahatsızlığın asıl nedeni "çok şey bilen adamı" sinirlendirmemek istemeleri mi?
Tepesi atarsa, elindeki bütün bilgileri ortalığa saçar diye endişe etmeleri mi?
Recep Tayyip Erdoğan'ın "İstanbul'un her yerinden görünecek cami" hayali, İstanbul halkına hayli pahalıya patlamış.
Hazal Ocak'ın Cumhuriyet'te yayımlanan haberine göre İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Çamlıca Camisi için 290 milyon 601 bin 510 ABD Doları harcamış.
Bu tabii sadece İstanbul halkının cebinden çıkan para.
Buna bir de merkezi hükümet tarafından yaptırılacak "VIP metro hattı" için harcanacak parayı da ekleyin. Bu iş için de 250 milyon Euro harcanacağı daha önce açıklanmıştı.
Hatırlıyor musunuz bilmem, bu cami için projeler geliştirilirken Üsküdar'ın AKP'li Belediye Başkanı Mustafa Kara, cami için bir yaptırma derneği kurulacağını, hayırseverler tarafından yaptırılacağını söylemişti.
Hatta bu hayırsever iş adamları için üç de isim vermişti: "Aralarında Murat Ülker, Mehmet Torun, Abdullah Tivnikli gibi isimler var" demişti.
Eğer onlar da para verdilerse, cami 290 milyon doların çok daha üstüne mâl olmuş demektir!
Yoksa "vereceğiz" diye reklam yapıp, sonra vaz mı geçtiler?
Vahap Munyar, 15 Haziran 2018 günü Hürriyet'te yayımlanan yazısında İstanbul Cami ve Eğitim-Kültür Hizmetleri Yaptırma ve Yaşama Derneği Başkanı Ergin Külünk'ün (*), Çamlıca Camisi'nin maliyetinin 100 milyon dolar olacağını söylediğini aktarıyor.
Külünk, "normalin üçte biri maliyetle tamamlanacak" da demiş!
Ve devam ediyor: "Camiye harcadığımız paranın kaynağı hayırseverlerin bağışları oldu."
Ergin Külünk'ün bu sözleri söylediği tarih, caminin açılışından 9 ay öncesine denk geliyor.
Haliyle, insanın kafası karışıyor: Camiyi hayırseverler mi yaptırdı, İBB mi?
100 milyon dolara mı mâl oldu, 290 milyon dolara mı?
Yoksa hem hayırseverler hem de İBB harcadı da toplam maliyet 390 milyon dolar mı oldu?
Rahmetli Yakup dedem, cuma namazının ardından cebindeki paranın bir bölümünü, üzerine "cami yaptırma, yaşatma derneği" yazılı bir kağıt yapıştırılmış ve cami çıkışına konulmuş mukavva kutuya atar, sonra da "bakalım ne kadarı camiye gidecek" derdi.
Yoksa bu işte de böyle mi oldu?
(*) Evet, doğru tahmin ettiniz, Ergin Külünk, mafya reisi Sedat Peker'in açıklamalarıyla gündeme gelen, karakolda adam dövdürten Metin Külünk'ün ağabeyi.